"Bir
ayrılış öyküsü"nün Öyküsü
Tülin
Dizdaroğlu
Fotoğraf sanatı üzerindeki
tartışmalar bana hep anlamsız gelmiştir. Nasıl diğer sanat
dalları duygu ve düşünceyi yaratıcı bir şekilde dışa vurmanın
bir yolu ise fotoğraf da böyledir. Sanatçı yaşam ve dünya
ile diğer insanlar ya da kendi ile bir derdi olan, söylemek
istediği sözü bulunan bir kimsedir. Bu amaçla kendine en
uygun bulduğu yolu seçer. Bu yolda ilerlerken yerel motifleri
güçlü bir teknikle ve evrensel bir dille işlemesi durumunda
geniş kitlelere ulaşabilir. Zengin bir anlatım dili olan
fotoğraf günümüzde çok değişik amaçlar için kullanılmakta.
Ailemiz dışında çektiğimiz her fotoğrafın bir sanat fotoğrafı
olmayacağı, vizörün arkasındaki sanatçı bir kişiliğe sahipse
o fotoğrafın sanat fotoğrafı olabileceği (ya da olamayacağı)
açıktır. Kimin sanatçı olduğu, hangi yapıtlarının sanat
eseri sayılabileceği ise zamana bırakılması gereken bir
olgu.
Fotoğraf sanatı adına üretilen
fotoğraflardan bazıları kalıcı olacak, bazıları ise kaybolup
gidecek. Fotoğraf yarışmalarının bu çalışmalara bir ivme
kazandırdığına inanıyorum. İFSAK'ta fotoğrafa ilk başladığım
yıllarda yarışmalara katılmamış ve fotoğraflarım ödüller
almamış olsaydı fotoğrafa bu denli bir tutku ile sarılabilirmiydim
bilemiyorum. Son yıllarda yarışmalara katılmazken FOTOGEN'den
aldığım bir çağrı üzerine Şinasi Barutçu kupası çağrılı
fotoğraf yarışmasına katıldım. Birbiri ile bağlantılı 6
fotoğraf ile 3 yıl ardarda katılınan bu yarışmada ilk yıl
"Kağnılar" ile 1. turu atladım, ikinci yıl ise "Zaman" konulu
bir çalışma ile tur atladım. 3. turda, beni her zaman duygulandıran
bir ayrılış olayını işlemeyi düşündüm. Mekan ise mimari
yapısı bakımından beni çok etkileyen Haydarpaşa garı olmalıydı.
Uzun araştırmalar sonunda değil, 2. turu atladığımı öğrendiğim
gece eve dönerken altı karede mekanı ile birlikte gözlerimin
önünde beliriverdi. Ve bunda hiçbir değişiklik yapmadım.
Sunumuna gelince, birkaç sene evvel İstanbul Sanat Fuarında
gördüğüm monokromatik bir resimdeki çerçevelemeyi uygulamak
istedim. Resimden paspartuya fırça darbeleri ile yapılan
geçişler çok hoşuma gitmiş, bunu fotoğrafta da yapmalıyım
diye düşünmüştüm. Fotoğrafta böyle çalışmalar yapılmışsa
da ben rastlamadığımdan, çeşitli denemeler sonucu bunu başarabildim.
(Amerika'yı yeniden keşfetmiş de olabilirim) Grenli çalışma
ve kahverengi tonlamada konuyu bütünledi sanırım. (Fotoğraf
dergilerinde ve fotoğrafyanın 6. sayısında yayınlanan fotoğraflar
(1), yarışmaya yolladıklarım değil. Diğer baskılarımdan
hazırlamak zorunda kaldım.)
Bu güne kadar "bir ayrılış
öyküsü"ndeki gibi kurgusal bir çalışma yapmamıştım. Sergilerimde
daha çok kırsal kesime ağırlık verdim. Bunu da çocukluğumun
tatillerini Sinop'un köylerinde geçirmeme bağlıyorum. Tanık
olduğum görsel zenginliklerin yanı sıra, o insanların yoksullukları,
çalışkanlıkları ve içtenlikleri beni derinden etkilemiş
olmalı. Soframıza gelen bir dilim ekmeğin öyküsünü, değer
yargılarını yitiren bu dünyaya anlatmak, emeğin değerini
vurgulamak amacındayım. Fotoğrafta daha yolun başında olduğumun
bilincinde olarak, tüm fotoğraf severlere ve dünyamızı daha
yaşanılır kılmak için uğraş veren herkese sevgiler. (1)
http://www.fotografya.gen.tr/issue-x/haber.html#a
Tülin DİZDAROĞLU
www.tulindizdaroglu.com
|