Fotoğraf ve Tarih
Bilinci
Simber Atay
Zaman soyut bir kavramdır.
Gerçeklik niteliğini kazanabilmesi ya da gerçekliği
inşa etmek konusunda aktif bir işlevinin olabilmesi
için somut bağlamlarda tanımlanması gerekir. Sözkonusu
bağlamlardan biri, popüler düzeyde yaşanan tarih bilincidir.
Tarih bilincine sahip olmak, zaman içinde ve coğrafyalar
boyunca bireyler tarafından farklı algılanan ve gerçekleşen
bir durumdur.
Bazen artık varolmayan
bir uygarlığın ardından çaresiz, tarihin coğrafyaya
ihanetinden söz eden romantik bir retorik inşa etmeye
başlayabiliriz.
Ya da tertemiz bir hafızanın
güvenli aydınlığında ebedi bir şimdiki zamanın kıvancını
yaşayıp durabiliriz.
Ya da tarihsel gelişmeleri,
rastlantı fantezileri geliştirerek metafizik boyutta
yorumlayabiliriz.
Ya da bir türlü mülkiyeti
ele geçirilemeyen/geçirilemeyecek zamanın akışına
karşılık, varlığımızı nostalji bağımlılığına teslim
edip, melankolik bir dram kahramanlığı rolünü benimseyebiliriz.
Ya da bireysel olarak
onaylamadığımız ama elimizden de birşeyin gelmediği
tarihin dönemeçlerinde, zamanın, eninde sonunda gerçeklik
üzerindeki ayırtedici gücünü ortaya koyacağına inanıyorsak,
diğer bir ifade ile zamanı, adaletle özdeşleştiriyorsak,
seyirci olarak konumumuzun hikmetlerinden bahsetmeye
başlayabiliriz.
Ya da zaman kipi militanlığını
bir yana bırakıp, toplumsal pratikte tarih bilincine
sahip olabiliriz: Hafızamızı güçlendirerek, gerekeni
yaparak, geleceği hesaba katarak! Doğal olarak bu
çabalar kolay değildir ve güçlü bir demokratik sistem,
istikrarlı bir ekonomik yapı, evrensel standart ve
hayatiyete sahip bir kültür yaşamı gerekir.
Dolayısiyle tarih bilincine
sahip olmak, ütopik bir fantazya gibi algılanmaktan
çıkar.
Ayrıca
şeklindeki naif bir başlangıçtan yola çıkmak da daima
mümkündür. (!)
Yine de bazı kişiler
- onlara çoğu kez kahramanlar demek de mümkündür!-
zamanı tanımlamayı görev edinmişlerdir ve tarih bilincine
sahip olmanın evrensel temsilcileridir. Sözü edilenler
fotoğrafçılardır.
Onlar, ayrıntıdan genele,
fotoğrafa özgü mekanik, elektronik ve teknolojik olanakları
kullanarak, doğal algı sınırlarının ötesine ulaşmakta
ve böylece gerçekleşen saptamalar boyunca çok boyutlu
bir fotoğrafik tarih panoramasını sistematik olarak
ve genellikle estetize ederek biçimlendirmektedirler.
Tıpkı filologların ve
lingustikçilerin dil dolayısiyle gerçeklik ve ifadesi
konusunda sahip oldukları hakimiyet gibi fotoğrafçılar
da fotografik dil yetisi dolayısiyle benzer bir genel
hakimiyeti yaşamakta ve yaşatmaktadırlar. Bu yüzden,
fotoğraf seyircileri, sık sık bilgili olmanın boş
gururuna kapılırlar.
Hayatın fotografik deşifresyonu,
konformizm tuzaklarına düşmeden, varoluşsal bağlamda,
birey olarak sorumluluklarımızı yüklenmenin etik boyutunu
netleştirmektedir.
Belgeselciler, fotojurnalisler,
toplumcu-gerçekçi espriyle çalışan fotoğraf sanatçıları,
yapıtları ile kuşaklar boyu fotoğrafik yaşantılar
sürecinde ve farklı bağlamlar içinde olağanüstü zengin,
karşılaştırmalı tartışma olanakları yaratmakta; Yeryüzünün,
oradaki insan hayatı ve faaliyetinin, gerçek, güzel,
sağlıklı, berrak taraflarını yansıtan, entellektüel
dekadansın ve Kitsch olma mekanizmalarının işlemeyeceği
denli klasik normlara sahip fenomenleri ortaya koymanın
yanısıra, irrasyonel taraflarını yansıtan ama sözkonusu
niteliği barok bir tavır ve duyarlılıkla estetik bir
kategoriye ve parafizyolojik bir fanteziye- simülasyon
düzeyinde de olsa- dönüştürmeyi başaran fotoğraflar
çekmektedirler.
Ama aynı zamanda da
fotoğraflar- yaşamın sonsuzluğuna rağmen! -enstantene
prototipleri haline gelebilmekte, aktüel saptamalar,
deja-vu şeklinde algılanabilmektedir. Üstelik sözkonusu
illüzyon yaşanırken, fotoğraflar, klasik-standart
temalı, manierist mise-en-scene' e sahip bir resim
sanatı esprisi; değişik coğrafyalarda ve zaman dilimlerinde
ritüelleri farklı da olsa temelde aynı, halkbilimleri
bir yaşam eşiği fenomeni ,<doğru zamanda, doğru
yerde bulunması> fırsatçılığına indirgenmiş bir
fotoğrafçılık başarısı v.b. gibi nitelendirilebilmektedir.
Dolayısıyla, entellektüel
paranoya, komplo teorileri üretip durmaktadır; öyle
ki politik, ekonomik, etik, ekolojik, estetik nitelikli
kronik sorunlar, deja-vu yorumlarıyla aktarıla aktarıla,
metafizik spekülasyon olanağı şeklinde değerlendirilmeye
ve kullanılmaya başlanmış; bu sorunlarla mücadele
için geliştirilen stratejiler ve çözüm yeni yöntemler
ve stil farklılıkları, neredeyse fantastik bir görünmezlik
kazanarak kamufle olmuştur. Dolayısiyle günümüzde,
özellikle Basın ve Üniversite, fenomenelojik yaşantılarının
ötesine geçemeyerek, paradoksal olarak, toplumsal
ilerleme açısından idealize edilmiş öncelikli konumunu
kaybetmiş ve gelişmelerin hızına oranla geride kalmış
görünmektedir.
Ayrıca, demitizasyon,
zamanımızın en işlek kültürel mekanizmalarından biridir.
Sonsuz görüntü üretimi ve tüketiminin neden olduğu
anlam enflasyonunun ve kitschleşmenin dışında, fotoğrafçılar
demitizasyonu tema olarak da işlemeye başlamışlardır.
Bir de hala, modern
sanat müzelerinin soyutlanmış atmosferinde muhafaza
edildiği sanılan Kavramsal sanat' ın, ortak, popüler
bir kültürel espri gibi yaşanmakta oluşudur. Dolayısıyla
entellektüalizm, dramatik iddialara sahip duyarlılık
alanlarımızı yeniden yapılandırma süreçlerine neden
olmuştur.
Ve nihayet, Bruno Serralongue'
nin, 1997 tarihi, Santa Clara' da gerçekleştirdiği
ve 153 x 123 cm boyutlarında sergilediği
adlı fotoğrafını bir örnek olarak incelemek istiyoruz:
Bir mit, bir kurban, pop bir ikon olarak Che fenomeni
ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra, siyasi ve kültürel
nitelikli protagonizminden sıyrılarak, bir cityscape'
in bill board, afiş, ilan v.b. gibi bir ayrıntısına
indirgenmiş halde yansıtılmaktadır. Bu noktada, Fotoğraf
Tarihi' nden alışkın olduğumuz üzere, katatonik saptanmışlıkların
trajik simgeselliğiyle özdeşleştirilemez, seyir esrimeleri
yaşanamaz, fotoğraf, politik bir manifesto gibi algılanamaz.
Ama Che' nin biyografisini, Güney Amerika Tarihi için
ne ifade ettiğini, yazışmalarını, yazılarını, sahip
olduğu marksist doktrinin anlamını, devrim ütopyasını,
1960' lı yılların ilk yarısındaki politik heyecanları
ve bütün bunların günümüzde nasıl anlaşıldığını, nasıl
anlaşılmasına ilişkin ideolojik, kültürel ve estetik
önerileri bilmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç
vardır.
Sözkonusu yalın, sıradan
görünümlü, kayıtsız bir ahalinin gündelik olağanlık
içinde devindiği bu cityscape, aynı zamanda Güney
Amerika Yakın tarihi üzerine bir tarih metnidir.
"Ernesto Che Guevara'
nın Portresi" nde Che, portrenin röprodüksiyonu aşamasında
sunulmakta, bu da konunun, zaman içinde uğradığı yorum
farkını belirtmektedir.
Fotoğraf Retoriği, gittikçe
daha sessiz seyreden bir inividüalist iddia haline
gelmektedir.
Ocak 2001
İzmir
Doçent Dr. Simber
ATAY
|