Back to Main Page Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim

Editörden

Sanat ve Acı

Fotoğrafın Gücü

Uzaklardan

"Black&White in Colors"

Neden Bazı Şeyleri Kategorize Etmek Zorundayız

Merhaba Atina Here İstanbul

Savunma ve Havacılık Dergisindeki Reklam Fotoğrafları Ne Anlatır

Fotoğraf ve Mimari

Temel Tasarım : Çizgi

Kaktüs

Osmanlı İmparatorluğu' nda Fotoğrafçılar İçin Yönerge

Cadı Kazanı

Orojeni

Okudunuz mu ? Gördünüz mü ?

"Kurguların İnsana Ettikleri"

BÜLMETEN

Ciddiyet

Yol Notları : Hindistan

Eğitim
- Renkli Filmler
- Gün Ortasında Fotoğraf Çekimi

Haberler

DASK

Yeni Umutlar
- Gözde Hakverdi
- Asiye Çığrı

Sergi Salonu
- Barış Köse
- Yiğit Saraç

Solan İki Renk

Suyunu Çıkaranlar

Bir Ülke Bir Fotoğrafçı

Fotoğraftan Al Haberi

Portfolyolar
- Ozan Sağdıç
- Gökhan Demirer
- Ali Rıza Akalın
- Fikret Otyam


 

 

Sayı 11

CADI KAZANI,
“TANSU GÜRPINAR İLE BİRLİKTE”,
ÖZLEM BAĞCI



Aylar önce tanıma fırsatı buldum Tansu Gürpınar’ı. Onu ilk gördüğümde ‘ne zarif bir beyefendi’ diye geçirdim içimden. Konuşmaya başlayınca, büyülenmiş bir biçimde ‘keşke hiç susmasa, hep anlatsa’ diye düşünmeye başladım. Etrafına pozitif elektrik yayanlardandı; hatta çekim alanı öyle genişti ki aynı mekanda olup da ilginizi başka bir yöne çevirmeniz imkansızlaşıyordu.

Araya yaz tatilim girince Tansu Bey’le söyleşimiz Eylül’e kaldı; hem de benim doğum günüme... Söyleşimizi, onun iş yerinde, Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) ‘nde yaptık. Derneğin Ankara Kalesi manzaralı toplantı salonunda geçmişe bir yolculuğa çıktık beraber.

Tansu Gürpınar, 1939’da, memur olan babası Van’da şark hizmetini yaparken dünyaya gelmiş. Çocukluğunu Ordu ve Samsun’da geçirdikten sonra 1957’de üniversite eğitimi için Ankara’ya gelmiş. Doğa sevgisi ağır basmış ve çok iyi bir dereceyle kazandığı tıbbiyeyi bırakıp Fen Fakültesi’nde Botanik, Zooloji ve Jeoloji eğitimi almış.

Doğayı fakülte sıralarında biraz daha bilimsel olarak öğrendikten sonra Milli Parklar Teşkilatı’nda çalışmış. Milli Parklar’a girişi de doğa sevgisinin ağırlığını bir kez daha göstermesiyle olmuş; MTA’ya jeolog olarak girmek üzereyken bir sempozyumda Milli Parklar Daire Başkanı ile tanışmış ve onlarla birlikte çalışmaya başlamış. Milli Parklar’daki işini Türkiye’yi gezip en güzel yerleri ‘milli park’ yapmak olarak özetliyor. Milli Parklar’da çalışırken nesli tehlikede olan canlılarla yakından ilgileniyormuş: Yaban keçileri, alageyikler, karacalar, yırtıcı kuşlar, özellikle de kelaynaklar...

İstanbul’dan, kuş ressamı olan Salih Acar, eşi Belkıs Acar ve Ankara’dan Tansu Gürpınar, 1975’te Birecik’te Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin temellerini atmışlar. Merkezi İstanbul olan derneğin bir de Ankara ofisi var; Tansu Gürpınar, derneğin Ankara temsilcisi. Logolarını kelaynak olarak belirlediklerini söyleyince gözlerim Tansu Bey’in kelaynak motifli kravatına takılıyor. Dernek günümüzde yaklaşık 40 uzmandan oluşan çekirdek kadrosuyla çalışmalarını sürdürüyor.

Tansu Bey’in hayatına fotoğrafın nasıl girdiğini merak ediyorum. Fotoğrafa ortaokul yıllarında yönelmiş. Resme olan ilgisinin fazla ama yeteneğinin zayıf olmasından ötürü resmi kendisiyle ilişkilendirmek için fotoğrafa yöneldiğini söylüyor. Ankara’ya gelince okul faaliyetlerinde fotoğrafı kullanmış. Hatta jeoloji dersinde çalakalem not tutmak yerine tahtada yazanların fotoğrafını çekermiş.

1972 yılında Ankara Çankaya Halkevi’nden fotoğraf kursu vermesi için öneri gelmiş. Kurslara başlamadan önce Türkiye’de fotoğraf adına ne yayınlanmışsa taramış; zaten toplam bir kaç kitap varmış. Bu kitapların sanat ve fotoğraf yorumlarıyla ilgili bölümleri tatmin ediciyken fotoğrafın optiğine ilişkin bölümleri zayıfmış. Fen Fakültesi’nde okumuş olmanın avantajını kullanan Gürpınar, “fotoğrafın fiziğini insanlara en basit şekilde nasıl veririm?”in peşine düşmüş. Fotoğraf makinasının değişkenleri arasındaki bağıntıları bu kurslar öncesinde hazırlamış. Bu bilgiler, daha sonraları birçok kursta kullanılmış ve hala da kullanılmakta. Halkevinde her sene bir veya iki kez kurs açılırmış; Teorik bilgilerden sonra kurslara büyük bir istekle gelen kursiyerlerle birlikte çekime giderler, son aşamayı da karanlık oda uygulamaları oluştururmuş. Karanlık odaya girip ilk kez film yıkayan veya fotoğraf basan kursiyerlerin sevinçleri görülmeye değerdi diyor.

Halkevinden kursiyerlerinin de içinde bulunduğu bir grup AFSAD’ı kurunca Tansu Gürpınarı’da aralarında görmek istemişler. AFSAD’ı FSK kurucu üyeliği izlemiş.


Adnan Polat ve  Merter Oral ile birlikte Türkiye’nin ilk fotoğraf galerisi olan Galeri Lotus’u açmışlar. İlk kişisel sergisini de Galeri Lotus’ta gerçekleştirmiş; yaban çiçeklerini konu alan bir sergiymiş bu. Mehmet Bayhan’ın isteği üzerine Gürpınar, ‘Türkiye’nin Doğası’ndan’ sergisini İstanbul Sabancı Kültür Merkezi’nde açmış. Bu sergi ODTÜ Galerisi’ni ziyaret ettikten sonra New York’a gitmiş. Katıldığı karma sergilerde siyah beyaz fotoğrafları yer almış, ama kişisel sergilerin tamamı renkli fotoğraflardan oluşmuş.

70’li yılların sonlarına doğru doğa fotoğrafçısı Ansel Adams’ın Ankara’da sergisini izleyen Gürpınar, “fotoğraf baskı kalitesini o sergide gördüm, çok etkilenmiştim” demekten kendini alamıyor.

“Siyah – beyaz baskı çok soylu gelir bana. Çekimden sonra da yapabileceğiniz işler vardır karanlık odada. Bu yüzden siyah – beyaz fotoğraf işin mutfağıdır. Renkli çalışmakla birlikte siyah – beyazın zevkini unutmuş değilim.”

Tansu Bey, genelde doğa fotoğrafçısı olarak anılır. Doğanın yanında, İstanbul’un tarihi yapısını çalışmaktaymış. Hatta aldığı son büyük ödül bu çalışmalardan biriyle gerçekleşmiş. Salzburg’ta düzenlenen turizm afişleri yarışmasına Turizm Bakanlığı Tansu Gürpınar’ın bir fotoğrafının yer aldığı afişle katılmış ve büyük ödül olan Grandprix’i almış.  Bu, aldığı tek ödül değil; birçok ödülün sahibi olan Gürpınar için önemli bir başarı da FIAP Doğa Yarışması’na Türkiye’den takım olarak katılıp aldıkları ödülmüş.

Dijital fotoğraf konusunu açıyorum, tüm pozitifliğiyle, başka bir alanda çalışmasına rağmen, dijital alanda çalışanların yapıtlarını da hayranlıkla izlediğini söylüyor. Özellikle de reklam fotoğrafçılarını çok yaratıcı buluyor. Kendisinin tamamen gerçeklerle çalışmak zorunda olduğunu çünkü fotoğraflarının belgeci yanının ağır bastığını belirtirken bilgisayarın olanaklarının da kullanılmasıyla ortaya çıkan sanal gerçekliğe karşı durmuyor.

Belge fotoğrafçılığıyla ilgili bir anısını anlatıyor: AFSAD’ın bir sempozyumunda bir konuşmacı söze “belgesel fotoğrafın dayanılmaz hafifliği” diye başlayınca Tansu Bey de dahil olmak üzere birçok konuşmacıdan tepki almış. Gürpınar, “Bugün hepimiz fotoğrafın şu veya bu dalıyla bir şekilde uğraşıyoruz. Fotoğraf tarihinde hayatlarını kaybeden birileri olduysa onlar savaşlarda belge fotoğrafı çekerlerken hayatlarını kaybettiler. Bu kadar büyük bir gerçeği bir yana bırakıp ‘belgesel fotoğrafın dayanılmaz hafifliği’ şeklinde bir ifadeyi yakışıksız buluyorum.” diyerek bu tepkiye açıklık getiriyor.

 Ben Doğal Hayatı Koruma Derneği’ni tanımak istediğimi söylüyorum biraz mahcup. “TEMA’yı tanıyorum ama sizin hakkınızda bildiklerim sizinle sınırlı” diye devam ediyorum. Tansu Bey, her zamanki pozitif yaklaşımıyla 27 yıllık bir dernek olarak kendilerini tanıtma eksiklikleri olduğuna dair bir özeleştiri yapıyor, kabahati benim üzerimden alarak.

Gürpınar: ”Biz, bilimsel titizlikle Türkiye doğası için çok iyi çalışmalar yapıyoruz ama kendimizi kamuoyuna anlatmakta eksikliklerimiz var. TEMA 3 sihirli sözcükle kendini tüm kamuoyuna aktardı: “Türkiye Çöl Olmasın!” Bu mesajı yediden yetmişe tüm insanlar algıladı. Bu da TEMA’nın herkes tarafından tanınmasına vesile oldu. “

DHKD özellikle kelaynak ve kaplumbağaların korunmasına ilişkin çalışmalarından ötürü bu hayvanlarla özdeşleştirilmiş. 1986’da kaplumbağalar için önemli bir kuluçka alanı olan Köyceğiz Dalyan kumsalında Turizm Bakanlığı Turizm Geliştirme Projesi uygulamasına başlayınca dernek gündeme gelmiş. DHKD, kamuoyuna kaplumbağaları tanıtmış ve onların trajedilerini yansıtmış. Türkiye’nin de tabii olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi’ne göre nesli tehlikede olan bitki ve hayvan türlerinin korunması için ülkelerin ciddi gayret göstermeleri gerekmekte. Nesli tükenmek üzere olan kaplumbağaların korunması için Türkiye’ye taahhütlerini yerine getirmesi hatırlatılmış. Turizm Bakanlığı, projeden vazgeçmiş ve Göcek, Gökova’nın bir kısmı Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmiş. Kaplumbağaların korunması için ayrıca koruma statüsü de geliştirilmiş. Dernek olarak başarı kazanmalarına rağmen vazgeçilen projenin de Türkiye’nin bir kaybı olduğunu düşünerek ertesi yıllarda ülkenin tüm kıyılarını dolaşıp kaplumbağaların nerelerde yuva yaptıklarına, bunlardan hangilerinin önemli olduğuna dair bilimsel bir çalışmaya başlamışlar. 17 önemli kaplumbağa alanı tespit ettikten sonra bunları raporlara bağlamışlar, haritalara işlemişler ve Turizm Bakanlığı’na, Çevre Bakanlığı’na, Orman Bakanlığı’na, Kültür Bakanlığı’na sunmuşlar. Şu anda Çevre Bakanlığı koordinasyonundaki Kaplumbağa Koruma Komitesi de derneğin başarısının bir ispatı olsa gerek.

Dernek olarak bir çok sulak alanı kurutulmaktan kurtarmışlar, şu sıralar bazı alanların milli park haline getirilmesi için çalışmalarını sürdürmekteler. Doğal ormanların korunması da dernek çalışmaları arasında önemli yer tutmakta. Derneğin son zamanlarda gündeme gelmesi Orman Bakanlığı’nın Antalya’da alageyiklerin korunduğu alanda Anadolu Rallisi’nin düzenlenmesine izin vermesiyle gerçekleşmiş; DHKD, bunun engellenmesi için çok çabaladıysa da ralli gerçekleşmiş.

Tansu Bey, her gün iş gündemimin yarısından fazlasını yapılan yanlışları düzeltmek, tahribatı engellemek oluşturuyor derken hüzünleniyor: “Daha ciddi işlerle Türkiye doğasını kamuoyuna tanıtma gibi bir görev yapmak varken aman şurası elden çıkmasın, şurası gidiyor, şuraya şu yapılıyor  nasıl durdurulur gibi işlerle uğraşıyoruz.”

Derneğin ana sponsorunun Garanti Bankası olduğunu söylerken Gürpınar minnetini açıklamadan edemiyor ve ekliyor “Türkiye’de pek anlaşılamayan bir konuya sponsor olmak pek kolay iş olmasa gerek”. Garanti Bankası, derneğe mekan desteğinin yanında derneğin yayın çıkarmasına ve projelerine katkıda bulunmuş. 1997’de Türkiye’de önemli kuş alanları diye bir rehber yayın sunmuşlar. Şimdilerde ise bitkiler için benzeri bir çalışma sürmekteymiş.

Gürpınar’a göre Türkiye’de tarih ve kültür değerlerimiz için yayınlar bulunabilirken doğal değerlerimiz için çok az sayıda yayın mevcut. Bu eksikliği gidermek amacıyla Avrupa’da çok rağbet gören tüm Avrupa dillerine çevrilmiş olan bir kuş tanıtım kitabını Türkçe’ye çevirmişler, yakın bir tarihte bu kitabı raflarda görebileceğiz. Bu yayını, balıklar, memeli hayvanlar, ağaçlar, çiçekler, mantarlar... izleyecekmiş.

Gürpınar, doğayla ilgili yayınlara olan ilgiden hoşnut: “Atlas, Bilim ve Teknik, Gezi gibi doğa yönü ağır basan dergilerin ülkemizde gördüğü ilgi üzerine insanlara Türkiye doğası ile bilgilerin doğru aktarılması çok önem taşıyor” diyor.

DHKD bir seneyi aşkın süredir kuş gözlem gruplarına ağırlık vermiş; bir çok ilde kuş gözlem gruplarının kurulmasına katkıda bulunmuş ve bu gruplarla ortak etkinlikler düzenlemekte. Bu gruplar yaptıkları kuş gözlemlerini kayıtlarıyla birlikte toygar@yahoogroups.com adresine aktarmak yoluyla deneyimlerini birbirleriyle paylaşabilme, birbirlerine soru yöneltebilme imkanı buluyorlarmış.

Son olarak gelecek için projelerini soruyorum: Çok önceleri başladığı ama yoğunluktan dolayı yarım kalmış Fotoğraf Temel Eğitim Kitabı çalışmasını tamamlamayı düşünüyor ve belki bir de doğa fotoğrafı ile ilgili bir kitap hazırlayabilirim diyor.

Tansu gürpınar tüm samimiyeti ile hem kendini hem de temsilcisi olduğu Doğal Hayatı Koruma Derneği’ni anlattı. Cadı Kazanı, bu sayıda hem bir fotoğraf ustasıyla hem de Türkiye doğası için akademi titizliğiyle çalışan bir dernekle kaynadı.