Back to Main Page Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim

Editörden

Canlı Kalkanların Yol Öyküsü

Camevler


Black&White in Colors : "Bir Metropol Paleontologu"

Fotoğraf Sanat İlişkileri

Sanat ve Felsefe : "Bir Sanat Yapıtının Değersel Sınırlamaları"

Uzaklardan : "Man Ray'in çalışmaları, Robert Desnos "

Sanal Dergi Yayıncılığı (Fotografya Bildirisi)

Temel Tasarım : Renk

Sayısal (Dijital) Fotoğrafa Bakış

Video Üstüne

"Ba-şar-Mak"

İzahlı Orhan Cem Çetin Külliyatı; Yumuşak Şeyler (1988-1990)

Kaktüs : "YA, YA, YA, ŞA, ŞA, ŞA, BİZİM TAKIM ÇOK YAŞA"

Eleştirmek İçin Eleştirmek

Afsad 6. Fotoğraf Sempozyumu Hakkında Birkaç Söz

18. İfsak Fotoğraf Günleri'nin ardından

Altın Kamera Yarışması

"Okudunuz mu ? Gördünüz mü ?" :
Fotoğraf İzleyicisi/Tüketicisi Olmak


"Sırt Çantalılar" Kurban Bayramında Ne Yapmak Lazım ?

Yol Notları :Venedik

Bülmeten

Temel Eğitim : Amatör Karanlık Oda ve S/B Baskı


Haberler

Çiçeği Burnunda Yayınlar

Platformlar
Bufsad

Yeni Umutlar
Serra Topal
Amgalan Nadsagdorj

Sergi Salonu
Çizgili Fotoğraflar
Pervane
Çöplükte Yaşam


Portfolyolar :
Yusuf Tuvi
Yusuf Darıyerli
Vahap Akşen


 

 

Sayı 13
OKUDUNUZ MU ? GÖRDÜNÜZ MÜ ?
Hafize KAYNARCA
Amatör Fotoğrafçı - Eğitimci

"Fotoğraf İzleyicisi/Tüketicisi Olmak"

Bunca yıldır fotoğrafla uğraşıyorum ancak, ben galiba hala fotoğrafçı olmayı başaramadım (çünkü hala istediğim gibi fotoğraflar üretemedim ve sunamadım diye düşünüyorum). Ama iyi bir fotoğraf izleyicisi olmaya başladım. Neden mi? Şöyle diyelim; nedir fotoğraf izleyicisi olmak önce ondan biraz söz edelim.

Aslında izleyici olmak, gerçek anlamda tüketici olmak sayılır. Çünkü fotoğrafçının ürettiği ve bizlere sunduğu fotoğrafları seyrederek tüketilmesini sağlıyoruz. Peki tüketmek nedir? İşte fotoğrafta tüketmek, diğer alanlardaki ya da fiziksel tüketmekten biraz farklı. İşte karmaşa da sanırım buradan çıkıyor. Burada öncelikle fotoğrafın hangi amaç için üretildiği ve tüketime nerede-nasıl sunulduğu çok önemli.

Fotoğraf pek çok farklı amaç için üretiliyor ve çok çeşitli ortamlarda da tüketime sunuluyor. Basında, tanıtımda, reklamda ve günlük hayatın pek çok alanında fotoğraf kullanılıyor. İşte bu alanların çoğunda fotoğraf kendisi olarak-fotoğraf olarak değil başka bir alanın nesnesi-aracı olarak kullanılıyor. Bu nedenle biz gördüğümüz her fotoğrafı aynı kategoriye koyarsak ve hepsini de aynı türden fotoğraflar olarak değerlendirirsek yanılırız.

Burada benim anladığım ve söz ettiğim fotoğraf; konusu ne olursa olsun, nasıl üretilirse üretilsin, ne anlatırsa anlatsın ve nerede sunulursa sunulsun ama gerçekten fotoğraf olarak karşımıza gelen fotoğraflar. Başka bir alanın belge, bilgi veya anlatım aracı olan fotoğraflar değil. Çünkü onların üreticisi fotoğrafçılar bile olsa tüketicisi fotoğraf tüketicileri değil. Tüketim amaçları da fotoğraf tüketimi değil fotoğrafta sunulan nesnelerin tüketimidir. Ya da fotoğrafçılık mesleğini icra edenlerin işleri gereği yaptığı ürünlerdir (ki bizler o fotoğrafları da tabi ki görüyor ve tüketiyoruz, ancak konumuz onlar değil). İşte bu nedenlerle söz ettiğim fotoğraf tüketimi de, gerçekten fotoğrafın kendisinin sunulduğu ortamlarda fotoğrafları izleyerek tüketmek (Sanat fotoğrafı ya da fotoğraf sanatı eserleri demiyorum, çünkü fotoğrafı sanat olarak kabul etmeyenler olduğu gibi fotoğraflarını sanat amacıyla üretmediğini söyleyenler de var). Yani fotoğraf sergilerinde, gösterilerinde ve çeşitli fotoğraf etkinliklerinde gördüğüm fotoğrafları izlemek.

Şimdi tüketmeye gelelim. Tüketim kavramı aslında herhangi bir şeyin harcanıp ya da kullanılıp bitirilmesidir. Gel gelelim sanatta ve doğal olarak fotoğrafta tüketim biraz farklı. İki tüketim arasındaki ortaklık ise yararlanmak kavramı sanırım. Bir yiyeceği yer tüketirsiniz vücudunuza yararlı olur. Bir eşyayı alır kullanırsınız yaşantınızın kolaylaşmasına yarar sağlar. Bir sanat eserini izlediğinizde size ne yarar sağlar peki?

Şimdi pek çok önemli standart cevap verilebilir bu soruya... “Müzik ruhun gıdasıdır”, “Okumak bilinçlenmemizi sağlar”, “Güzel sanatları izlemek bizi geliştirir”, “Fotoğraf sergileri ufkumu açar”, vs. vs. Çok şeyler söylenebilir. Şüphesiz hepsine de katılıyorum. Ama somut olarak bir fotoğraf sergisi izledikten sonra ne yarar gördüğümüzü ifade etmekte yine de güçlük çekeriz. Hatta çoğu zaman sağladığımız yararı birkaç beylik sözden öteye ifade edemeyiz.

Epeydir gördüğüm ve etkilendiğim fotoğraf sergilerinden ve gösterilerinden ne yarar edindiğimi düşünüp duruyorum. Evet ortada bir yarar var ama ne? Yararlanmasam niye gidip izleyeyim. Yaşamımda ne gibi bir değişiklik yapıyor bu izlediğim ve tükettiğim fotoğraflar? Bu sorunun cevabını öyle bir çırpıda veremiyor insan... Belki son günlerde izlediğimiz bir fotoğraf sergisi veya slayt gösterisini hatırlarsak ve biraz sorgularsak cevabı bulmamıza yardımcı olabilir.

Şimdi yakın zamanda izlediğim ve yararlandığımı düşündüğüm bir slayt gösterisi ve bir sergiyi paylaşacağım sizlerle. Ben ne çıkar elde ettim bu gördüklerimden diye hep birlikte bir tartışalım isterseniz. (Bu “çıkar” kelimesi de pek itici oldu. Ama çıkar hep maddi ve haksız kazanç olmak zorunda değil. Bence yaşadıklarımızdan edindiğimiz kazanımlar da birer çıkardır.)

Önce son izlediğim slayt gösterisinden söz edeyim, daha doğrusu son izlediklerimin içinde beni en çok etkileyen, haz aldığım ve aklımda kalan gösteriden. Aslında buna bir slayt gösterisi demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Çünkü şu hep izlediğimiz; “bir yerlere gezmeye gidersin ve dönünce çektiğin fotoğraflardan bir slayt gösterisi yaparsın” tarzı gösterilerden oldukça farklı bir gösteriydi bu. Ne de olsa fotoğraflarını ve yazılarını çoğumuzun tanıdığı, fotoğrafa uzun yıllardır emek eden ustalarımızdan Sayın Tuğrul ÇAKAR’ın slayt gösterisinden söz ediyorum.

Gösteri; karanlık salonda yalnızca göstericinin beyaz ışığının eşliğinde fotoğrafçının kendi sesinden okuduğu bir öyküyle başlıyor. Kısa öyküden sonra sanatçının bu öyküyle bütünleştirdiğini söylediği ve kendi arşivinden oluşturduğu fotoğraflar gelmeye başlıyor perdeye. Fotoğraflara yine görüntülerle bir bütünlük ve ilişki içinde olan hafif bir müzik arkadaşlık ediyor. Fotoğrafları izlerken başta dinlediğimiz öyküyü yaşamamak mümkün değil. Sanki öyküdeki kişi ve kişiler fotoğraflarla aramıza süzülüyor. Garip bir hüzün ve acı sarıyor içimizi. Sarsılıyoruz biraz. Dudaklarımızı ısırıyoruz farkına varmadan. Ancak fotoğraflardan aldığımız hazdan dolayı hafifce kendimizden geçiyoruz ve sarhoş oluyoruz.

Aman sakın yanlış anlamayın hiç öyle sinemaya öykünen bir sunuş falan değildi. Yani kurgulanmış bir öykünün anlatıldığı fotoğraflar dizisi değildi. Her fotoğraf kendi başına bir anlam ve bütünlük taşırken, aynı zamanda öyküde sözü edilen durum, kişi ve sanatçının ruh halini de destekliyordu. Fotoğraflar daha önce tek başlarına sergilenmişti. Kendi varlıklarını ve güçlerini zaten göstermişlerdi. Burada ise başka bir görev için bulunuyorlardı. Bir öyküye eşlik etmek... Öykü için de durum aynıydı. Bir yerlerde yayımlanmış ve rüştünü ispatlamıştı. Burada, bu gösteride fotoğrafların ve müziğin iş birliği ile sanatçısının duygu ve düşüncelerini, hep birlikte el ele, bir başka biçimde tekrar anlatıyorlardı...

İlk defa bir slayt gösterisinde fotoğrafları seyretmeye doyamadım. Fotoğraflar perdede biraz daha kalsın istedim. İçimden “fotoğraflar niye bu kadar çabuk geçiyor” diye söylendim. Oysa fotoğrafların perdede kalma süresi izlediğim diğer gösterilerin çoğunda verilen süreden daha uzundu. Fakat fotoğrafların gücü ve büyüsü öylesine sarıyordu ki izleyeni daha uzun süre bakmak istiyordum görüntülere. Aslında fotoğrafların çoğunu daha önce görmüş olmama karşın, bende yarattıkları duygu ve düşünceler, izlerken aldığım keyif öyle hoştu ki, sanki ilk defa izliyor gibi heyecanla seyrettim gösteriyi. Ve her fotoğraf karesinden çok büyük haz aldım. Fotoğraflardan burada söz etmeyeceğim, çünkü fotoğraflarını çok sevdiğim, değerli sanatçı Tuğrul ÇAKAR’ın eserleri hakkında yorum yapmak benim haddim değil diye düşünüyorum. Ama şu kadarını söylemeliyim; aklınızda kalacak, keyif alacağınız, sizde iz bırakacak fotoğraflardan oluşan, duygulu, samimi ve farklı bir gösteri izlemek isteyenler varsa bu gösteriyi kaçırmamanızı öneririm.

Şimdi biraz da son gördüğüm fotoğraf sergisinden söz etmek istiyorum. Çekoslovak fotoğrafçı Ladislav HOVORKA’nın “Bir Çek Gözüyle Güzellikler” sergisi. Ankara’da pek kimsenin haberi olmadan, sessiz sedasız açılan ve kapanan bu sergiyi görme şansım olduğu için memnunum. (Sergi Kültür Bakanlığı’nın galerisinde açılmıştı ama kapısının dışında hiçbir yerde sergiyle ilgili bir bilgiye rastlamadım. Devletin galerileri keşke açtığı sergilerin tanıtımını daha geniş kitlelere ulaştırabilse de her zaman görme şansımız olmayan sanatçıları daha çok kişi izleyebilse.)

Ağırlıklı nü fotoğraflardan oluşan sergide sanatçı farklı çalışmalarına da yer vermişti. Siluet ve leke tarzında yapılmış siyah beyaz nü fotoğraflar resim tadındaydı. Bir konu bütünlüğü taşıyan renkli dizi fotoğrafları ayrıntıların gizemini ve güzelliğini sunuyordu. Ağırlıklı olarak birbirini izleyen fotoğraflardan portfolyo demeti yapılmıştı sergide. Ancak az olsa tek fotoğrafları da vardı. Fakat serginin tamamı kendi içinde bir bütünlük taşıyordu denilebilir.

Sergideki fotoğrafları uzun uzun ve birkaç defa izledim. Özellikle nü fotoğraflara takılıp kaldım. Nü fotoğrafta sadece çıplak çekmeyi marifet sanan, çıplaklığın fotoğrafı sanat yapmaya yeteceğini zanneden fotoğrafçılar bu sergiyi görseydi çok yararlanırlardı bence. Çünkü buradaki nü fotoğrafların çıplaklıkla alakası yoktu ama fotoğraflar nü fotoğraflardı. Nasıl olur demeyin, gerçekten güzel nü fotoğrafladı. Resimsel görüntüler olmaları ise onları fotoğraftan uzaklaştırmamıştı.

Fotoğraflarda hem içerik olarak hem de teknik olarak kendine has bir tarz ve özgünlük yakalanmıştı. Ben sergiyi izlerken “aaa ne değişik fotoğraflar” diye düşündüm. Aralarında her yerde görebileceğimiz alışık olduğumuz görüntülere benzer fotoğraflar da vardı ama, bu o kadar önemli değildi. Çünkü serginin bütününe bakınca fotoğrafların çoğunluğu sanatçının kendine has çalışmalarını yansıtıyordu. İzleyeni şaşırtan, merak ettiren, sorgulatan, biraz soyut ve birazda gizemli fotoğraflardı. Çağımız insanının yalnızlıklarını, ilişkilerini, kaybolmuş değerlerini, arayışlarını ve özlemlerini sorguluyordu sanki bu fotoğraflar. Sergiden ayrılırken yeni bir fotoğrafçı tanımaktan, son zamanlarda gördüğüm sergilerden farklı tatta, değişik çalışmaların yer aldığı bir fotoğraf sergisi görmekten son derece hoşnuttum. Ve bu gün hala sergiyi düşündüğümde o güzelim nü fotoğraflar geliyor aklıma.

Şimdi tekrar başta tartıştığımız fotoğraf tüketimi konusuna dönelim. Sözünü ettiğim gösteri ve sergide izlediğim fotoğraflardan geriye ne kaldı bende. Bir fotoğraf tüketicisi olarak kazanımım var mı gördüklerimden. Cevabım tabi ki “EVET”. Aslına bakarsanız gösteriyi ve sergiyi izlerken hissettiklerim, algıladıklarım ve orada mutlulukla geçirdiğim zaman yeterince önemli kazanç diye düşünüyorum. Oh bee, güzel bir slayt gösterisi izlemek, bir sergiyi şöyle uzun uzun keyfine vara vara seyretmek ne hoş bir duygu... (Çoğunlukla gösteriler kaçar gibi terk edilir, sergilerin kokteyl bölümüyle ilgilenilir ya hani) Tüm katkısı yalnızca bu kadar değil tabi. Bundan çok daha fazlası var...

Orhan Hançerlioğlu’nun “Başlangıcından Bugüne Erdem Açısından Düşünce Tarihi” adlı kitabında geçen sözleri geldi aklıma; “İnsandan başka bütün yaratıklar çevrelerini ya etkilemezler, ya da doğal olarak etkilerler. Kendisiyle çatışarak çevresini etkileyen tek yaratık insandır. Erdem insanca bir niteliktir ve insanın kendini aşma gereksiniminden doğmuştur. İnsan, gelişmeden edemez. Bir çocuk nasıl büyümek zorundaysa, büyümüş bir kişi de daha çok büyümek, sürekli olarak büyümek zorundadır. Bedensel büyümeden düşünsel büyümeye geçiş bu zorunluluğun sonucudur.” Bu sözler beni biraz rahatlattı. İşte, asıl çıkarımız bu galiba. Ne dersiniz?

Demek oluyor ki, bütün bu sanatsal faaliyetleri ve ilgi alanımız olan fotoğraf etkinliklerini izleme çabamızın altında yatan yegane amaç büyüme isteği belki de. Ne kadar çok fotoğraf tüketirsek o kadar çok büyüyeceğiz. Fotoğraf tüketiminde asıl ve en büyük çıkarımız bu büyüme arzusunu doyurmak... Fotoğrafta kendimizi aşmak, görsel olarak sürekli gelişmek için iyi birer fotoğraf tüketicisi olmak gerek o zaman. Yani fotoğraf üretebilmek için öncelikle fotoğraf konusunda beslenmeye ihtiyacımız var. Bu besinlerin en önemli kaynağı da fotoğraf yayınları, sergiler, gösteriler... (Tahmin edersiniz ki burada kast ettiğim bizde hazımsızlık yaratan üretimleri izlemek değil, bize haz veren, yeni bir şeyler gösteren, kendini aşmaya çalışan ve bu konudaki açlığımızı keyifle doyuran eserleri izlemek.)

Bütün bu düşünce ve tartışmaların sonunda; acaba şöyle de bakılabilir mi? Sanat tüketicileri olarak bizler gördüğümüz sanat eserini izleyerek yok etmiyoruz aslında bilakis çoğaltıyoruz... Ve onlarla beraber biz de çoğalıyoruz...