Back to Main Page Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim

Editörden

Gezgin Fotoğrafçılar

Uzaklardan

Vizyon Limiti II

Tasar-Düzenleme ve Kompozisyon

Kaktüs

Özde Fotoğraf

"Taşın ve İnancın Şiiri Mardin"

Fotoğrafın Tarihsel Belge Olarak Anlamı

Orojeni

"Temel Tasarım " Işık

Astro Fotoğraf

"Solan Renkler" Kapılar

Fotoğrafın 150 Yılı

Cadı Kazanı

"Okudunuz mu, Gördünüz mü?"

"Sokaklarda Seksekler"

Ciddiyet

Yol Notları

Eğitim
· Temel Eğitim, Diyafram-Enstantane
· İleri Düzey, Efektler

Fotoğraf Dünyasından Haberler

Pano

Platformlar
· PTFD (Profesyonel Tanıtım Fotoğrafçıları Derneği)
· Salı Grubu

Yeni Umutlar
· Semiha Dugan
· Nuray Oksüz
. Öznur Bağcı

Sergi Salonu
· Ahmet Budak
· İsmail Güzelmansur

Suyunu Çıkaranlar

"Bir Ülke Bir Fotoğrafçı"

Portfolyolar
· Cengiz AKDUMAN
· Necmettin KÜLAHÇI
· Dursun Ali SARIKOÇ

 

Sayı 9

"TAŞIN VE İNANCIN ŞİİRİ MARDİN"


FOTOĞRAFLAR : Bünyad DİNÇ
METİNLER : Refik DURBAŞ
PROJE : TARİH VAKFI
PROJE HAKKINDA
ÇAĞRI


BEN MARDİN, BENDE HAYATIN VE ÖLÜMÜN SIRRI


Mardin Kent Merkezi

Mardin Kent Merkezi

Deyrulzafaran Manastırı

Hasankeyf

Kale gibi evler

Ben, Mardin kenti...
Kalker ve lavlarla bezeli, teninden başka giysisi
olmayan çıplak dağların anayurdu...
Taşın ve toprağın ve doğum yerini unutmuş
suların, hammaddesi alın teriyle karışmış kerpicin
ve mavi bedenli bulutların anası...
Meşe ve sakız ağacı, dişbudak, söğüt ve çınar ve
kavak, bir de çayırlar süsler kapısı karanlığa kapalı
göklerimi...
Gecemi ve gündüzümü, çöl ve çölleri kuşatan
bozkır rüzgarları donatır...
Ayaklarımın ucunda uzanır tarihin babası
Mezopotamya. !
Yüzümün bir yanı safran kokulu Deyrulzafaran'dır ,
bir yanı minaresini asma dallarından ördüğüm
Ulu Cami...
Gün, ışığını Kasımiye medresesinin kubbesinden
döker zamanın aralığına; gece, aydınlığını
Reyhaniye camisinin batı cihetini yurt edinmiş
Revaklı çarşıdan...
Hamurumu kavimler, etnik gruplar, dinsel
cemaatler yoğurmuştur.
Dicle kız kardeşimdir benim; Mazıdağı, Akçadağ,
Dibek ve Karakaş dağları yeğenlerim; Derik,
Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Savur,
Yeşilli, Ömerli, Dicle, Dargeçit ve Hasankeyf
çocuklarım...
Doğu'nun ve Batı'nın kervanları benim beşiğimde
açarlar ipeğin ve hayatın, baharat ve ölümün
sırrının kundağını...
Ben, bedenini kaleler üzre bina etmiş Mardin ,
kenti....
Rivayete göre bir adımın da Süryani dilinde
''kaleler'' anlamına gelen ''Marde'' olduğu söylenir.
Adıma ''yazılı tarih''te ilk kez İsa'dan sonra 4.
yüzyılda yaşamış Ammianus Marcellinus'un
yapıtlarında rastlarsınız.
Marcellinus, Amid (Diyarbakır ) -Nisibis
(Nusaybin) yolundan söz ederken, bu uzun ve çileli
yolun ''Izala dağı üstünden, Maride ve Lorne
kaleleri arasından geçtiğini '' beyan eder o
Su, sözün testisinde soğusun; söz, damağın
pınarında maya tutsun. ..
Persler , yaylalarımda yayladığında ''Maride '' adımı
''Marde'' olarak kullandılar; Ermeniler ''Mardi'',
Bizanslılar ise soğuk pınarlarımın buğdayını
biçtiklerinde ''Mardia'' olarak düştüler künyemi.
Araplar , geniş kalçalı kısraklarıyla dağlarıma
yaslandıklarında ''Maridin '' diye yazdılar adımı.
Bugünse imzam, hayatın çift çizgili defterini
''Mardin'' olarak süslemekte....
Ben, taşın ve inancın şiiriyim.
Ben, Mardin'im çünkü...


TARİHİN TANIKLIĞIYLA YAŞAMAK ZAMANI


Taşın Şiiriyle Özgün Bir Mimari : Mardin

Minare: Ulucami

Savur- Buğday Silken Kadın

Midyat Suryani Kilisesi

Midyat Suryani Evi İçi

Bir kentin hayatı nedir ki...
Kendisinden başka kim anlatabilir geçmişini ve
şimdisini ve geleceğini kendi tarihinin,
tanıklığından başka...
Benden başka kaç kent var yerin yüzünde ve
altında, hem kendisi olan, hem de tarihinin
tanıklığını yaşayan ?
Çünkü taşın tarihi, benim de tarihim.
Sabrın ve inancın tarihi olduğu gibi...
İpeğin ve safranın, cami ve kiliselerin, medrese ve
manastırların, çeşme ve kervansarayların, tekke ve
zaviyelerin, keder ve sevinçlerin, hüzün ve
neşvelerin, tütün ve ketenin tarihi, benimde
tarihim. ..
Suyun ve toprağın, havanın ve ateşin tarihi, benim
de tarihim...
Şimdim ve geleceğim üzerine söz bana düşmez.
Zamanı gelince halen yaşadığım ve bundan sonra
yaşayacaklarım da anlatılır.
Sözün hırkasını Dicle 'nin serin sularında yıkayıp
Mazıdağı 'nın serinliğinde kurumaya bırakalım.
Bakalım burçları gökkuşağına değen tarihimin
aynasında görünen geçmişim neler anlatır özüm
üzre...
Okuyanın da, dinleyenin de, bu yazıyı yazanın da
gönlü Ferdevs çeşmesinin serin suyu ile ferahlığa
kavuşsun...
Doğum tarihim İsa' dan önce üç bin yılını
göstermekte.
Bu tarihte Kuzey Mezopotamya Subaruları ile de
akraba olan Hurriler , ilk kez tarihin hatıra defterini
adıma imzaladılar.
Subarulardan sonra şehircilik, sulama ve tarım
alanında ileri bir seviyeye ulaşan ve altına, gümüşe,
bakıra hükmetmesini bilen Sümerlerin idaresine
geçtim...
Sümerler , geniş fetihler sonucu güçlerini yitirince
topraklarıma Sami ırkından Akadlar egemen
oldular ve bir süre sonra da Akad -Sümer devletini
kurdular .
Akad -Sümer devleti de Sami ırkının Amuri kolundan
genç ve dinç Babil'e yenilecek ve
İ.Ö. 2200-1925 yılları arasında ilk Babil devleti
kurulacaktır.
İ.Ö. 1925, aynı zamanda Hititlerin batıdan gelerek
topraklarımı işgal yılıdır da...
Fakat Hititler bir yıl sonra ülkelerine dönecekler,
İran dolaylarından gelen Ari ırkından Midiler
devlet sahibi olacaktır.
500 yılından fazla hüküm süren Midiler, bilinmeyen
bir nedenle Mısır'a vergi ile bağlanacak, İ.Ö.
1367'de aralarında iç savaş çıkınca Asur kralı
Asurobalit topraklarımı ele geçirecektir.
İ.Ö. 800 yılına dek hüküm süren Asurilerin egemenliğine
ise Urartular son verecektir.
Tarihte ilk sulu ziraat burada yapıldığı için, bir ucu
Basra Körfezi 'nde, ötekisi Akdenizin doğusunu
kaplayan ve tepesinde benim bulunduğum hilal
biçimindeki topraklara Sümerler , Akadlar ve
Asurlar 'Bereketli Hilal'' derlerdi.
Zaman sular, seller misali aktı ve bir süre sonra da
Mitanniler topraklarıma egemen oldular.
Ardından Aramilere açtım bağrımı.
İ.Ö. 7. yüzyılda İskit, Kimmer ve Medler devlet
işlerini ortaklaşa yürüttülerse de, gönül
penceremin pusulasını Babil'e çevirdim.


Kasımiye Medresesi - Güneşin altında Bir Vaha

Mazı Civarı

Mırra

Minare: Ulucami

Yine İ.Ö. 6. yüzyılda Persler konuğum oldu bu kez,
iki yüzyıl sonra da Makedonyalı kimliğiyle Büyük
İskender ve Selevkos yönetimleri. ..
Arami etiketli halkım, İsa'dan önce birinci yüzyılda
Abgarların, ardından da Tigranes'in yasalarını
kabule mecbur kaldı.
Ve İsa'dan sonra ilk Hıristiyanların kokusu dağa
Taşa, suya ve ateşe sindi.
İkinci yüzyılda Romalılar geldiler.
Onlardan iki yüzyıl kadar sonra da Sasaniler...
Hemen arkalarından da Bizanslılar...
Yedinci yüzyılda ömür defterime Arapların adını
kaydettim.
Dokuzuncu yüzyılda Hamdaniler, onuncu yüzyılın
sonlarında Mervaniler , kendi bayraklarıyla
donattılar kale burçlarımı
On birinci yüzyılda Türkmenlerin sesi dolaştı
bedenimin arka sokaklarında...
On ikinci yüzyılda Artuklılar, Hısn Keyfa; yani
Hasankeyf'i mekan tuttular geleceklerinin düşleri
adına.
1108 yılında kollarıma aldığım Necmeddin İlgazi,
Artukluların Mardin ve bugün Silvan adı verilen
Meyyafarikin şubesini açtı.
Tarihin kalemi, kırık da olsa yazmasını
sürdürecekti.
Bizanslıların, ardından Haçlıların saldırısıyla
bunaldım ve umudum hiç bir gün ve gece közünü
karartmadı.
Haçlıların ardından, önce Eyyubilerin, bir süre,
Sonrada İlhanlıların şemsiyesi altında dokudum ,
Zamanın kanaviçesini...
Memluklerin ve Timur'un ziyaretinden sonra
Karakoyun ve Akkoyunlular ekip biçmeye
başladılar günümün ve gecemin harmanını. ..
Zamanın çalar saati, gökyüzünü 16. yüzyılın işaret
fişeğiyle aydınlatıyordu ki Safeviler geldiler.
1517 yılında Yavuz Sultan Selim ile birlikte
Osmanlıları konuk etmeye başladım hayal
hanemde...
Kanuni Sultan Süleyman, Bağdat seferine giderken
bana da uğradı ve göğsüme 'sancak'' etiketini
iliştirerek Diyarbakır eyaletine bağladı beni.
1923'te Cumhuriyet kurulunca da göğsüme
"sancak'' yerine " il '' etiketini taktım ve halen de
öyle sürdürmekteyim hayatımı...
Dedim ya, toprağın ve tevekkülün ikiz kardeşiyim...
Mardin'im ben...

 

DARA'DA SU SARNICINA ŞİİR


İnsanı Şaşırtan Tarihi Su Sarnıçları - Dara
 
 

Şair, senin hasretin kelimelere ise
Benimki suya, suda aksini bulan hayata

Ama şükür olsun Mardin'e yakın ruhum
Mardin yakınımda bedenimin

Şair, nicedir hasretin ve hasretliğim?

 


Kasrı Kanco

Kasrı Kanco


KASRI KANCO'YA ŞİİR

Şair, hatırlar mısın kaç yıl önceydi
Sen de konaklamıştın bir akşam

Yatağın samanyolu, yastığın çobanyıldızı
Sahi, o günler gönlünü esir alan ne idi ?

 

 

 

AYINVERT KÖYÜNÜN GÖKYÜZÜNE ŞİİR


Ayınvert - Midyat
 
 

Durup dururum kaç bin yıldır burada. Ayınvert'te

Ak saçlı bulutum ve gökkuşağım ile gündüzün
Gece, saman sarısı yıldızlarım, bir de ayın ışığı ile....

Şair, bir akşam da sen misafirim ol
Söz üstüne söz koyarız, sevda üstüne karasevda
Gör, nasıl nakışlanır yerin üstü de altı da maviliğim ile....

 

MAR ŞABİL ÖNÜNDE DURAN KADINA ŞİİR


Midyat Mar Şabil Kilisesi

Ortaköy Damlarda Yaşam

Can Çekişen Zanaatın son Temsilcilerinden Bir Bakırcı

Bir Ev İçi

Bulgur Kaynatılması -Oğuz Köyü

Odun Toplamaktan Dönen Adam

O kadın niye durur Mar Şabil kiisesi önünde
Mar Şabil'in Midyat içinde durduğu gibi...

Şair, sen niye durursun, zaman niye durur
Kalbin yarası, ki candandır bşr de hicrandan
Eser hüzün rüzgarı, ne can kalır ne hicran
Mardinim Ben…
Taşın ve İnancın Şiiri

Sokaklarımın labirentlerinde
günün ve gecenin kanaviçesi
kiminde ezan sesleriyle dokunur
kimi zaman çan…

Ses bende bulur akustiğini,
benim dar ve ince sokaklarımda…
Abbarada.

O tünellerin, o sokakların taşları…
o taşların özel bir dili vardır : O dil
Süryani kiliselerinin çan seslerindedir,
camilerin minarelerinde,
tavus kuşunu, daireyi kutsayan
Yezidilerin inancında…

O dili konuşan ve anlayanım ben
Mardinim ben…
Taşın ve İnancın Şiiri

Yüzümün bir yanı Deyrulzafaran'dır
Bir yanı Ulu Cami
ayaklarımın altında uzanır
Mezopotamya.

Doğu'nun ve Batı'nın kervanları
benim beşiğimde açarlar ipeğin ve
hayatın,
baharatın ve ölümün, ketenin ve tütünün
sırrının kundağını…

Ben, bedenini kaleler üzere inşa etmiş
Mardin kenti…

Ben taşın ve inancın şiiriyim…
Ben Mardinim çünkü
.

İŞTE BUDUR ÖMRÜMÜN OL HİKAYESİ


Bulgur Ayıklamak

Katır Oteli

Mazı Üzüm Bağı

Taştaki İşevi Şiir

Ben, Mardin kenti...
Teninden başka giysisi olmayan çıplak dağların anayurdu
Taşın ve toprağın ve suların, kerpiçin ve bulutların anası....
Meşe ve sakız ağacı, dışbudak, söğüt, çınar ve kavak, bir de çayırlar
Süsler göklerimi....

Gecemi ve gündüzümü, bozkır rüzgarları donatır...
Ayaklarımın ucunda uzanır Mezopotamya.
Yüzümün bir yanı Deyrulzafaran'dır, bir yanı
Ulu Cami...
Hamurumu kavimler, etnik gruplar, dinsel cemaatler yoğurmuştur.
Dicle kız kardeşimdir benim: Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat,
Nusaybin, Savur, Yeşilli, Ömerli, Dicle, Dargeçit, Gercüş ve Hasankeyf
çocuklarım....
Doğu'nun ve Batı'nın kervanları benim beşiğimde açarlar ipeğin ve
hayatın, baharatın ve ölümün, ketenin ve tütünün sırrının
kundağını....
Ben, bedenini kaleler üzre bina etmiş
Mardin kenti...Ben, taşın ve inancın şiiriyim....
Ben, Mardin'im çünkü...
Böyledir işte ömrümün ol hikayesi....