Back to Main Page Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim

Editörden

Gezgin Fotoğrafçılar

Uzaklardan

Vizyon Limiti II

Tasar-Düzenleme ve Kompozisyon

Kaktüs

Özde Fotoğraf

"Taşın ve İnancın Şiiri Mardin"

Fotoğrafın Tarihsel Belge Olarak Anlamı

Orojeni

"Temel Tasarım " Işık

Astro Fotoğraf

"Solan Renkler" Kapılar

Fotoğrafın 150 Yılı

Cadı Kazanı

"Okudunuz mu, Gördünüz mü?"

"Sokaklarda Seksekler"

Ciddiyet

Yol Notları

Eğitim
· Temel Eğitim, Diyafram-Enstantane
· İleri Düzey, Efektler

Fotoğraf Dünyasından Haberler

Pano

Platformlar
· PTFD (Profesyonel Tanıtım Fotoğrafçıları Derneği)
· Salı Grubu

Yeni Umutlar
· Semiha Dugan
· Nuray Oksüz
. Öznur Bağcı

Sergi Salonu
· Ahmet Budak
· İsmail Güzelmansur

Suyunu Çıkaranlar

"Bir Ülke Bir Fotoğrafçı"

Portfolyolar
· Cengiz AKDUMAN
· Necmettin KÜLAHÇI
· Dursun Ali SARIKOÇ

 

Sayı 9

Vizyon Limiti II
Simber Atay


Fotoğraf bağlamında vizyon kavramını tartışırken zaman zaman sinematografik yorumlara başvurulması alışılagelmiş bir durumdur. Dolayısıyla bir filmi, Fahrenheit 451 adlı sinema klasiğini hatırlıyorum. Eser 1966 yılında François Truffaut tarafından Ray Bradbury'nin "Anka Kuşu Yılları" adlı bilim-kurgu eserinden uyarlanarak gerçekleştirilmiştir.

Başrollerinde Oscar Werner, Julie Christie ve Cyrill Cusack oynamaktadır. Filmin öyküsü şöyledir: Görünüşte mükemmel işleyen ama gerçekte totaliter bir gelecek toplumunda kitap yasaktır. Kitap okuyanlar, kitapları muhafaza edenler, kitaplara inananlar ağır şekilde cezalandırılır. İtfaiyeci Montag, bu bibliofobi ortamında kitap sahiplerini avlamak, kitapları yakmak gibi sistemi koruyucu işlevleri yerine getiren elemanlardan biridir. Ancak bir rastlantı sonucu inanç ve düşünceleri değişir. Kitapları sevmeye ve sahip çıkmaya başlar. Sonunda kitapları ezberleyerek, her biri bir kitap haline gelmiş, kimliklerini bir kitapla değiştirmiş, adları sorulduğunda bir kitap başlığı söyleyen insanların yaşadığı gizli bir gettoya iltica eder...

Fahrenheit 451 hala esprisini korumaktadır. Çünkü kitaplarla insanların ilişkileri hala tedirgin edici tartışmalara neden olmaktadır:

-Modernist/Humanist kültür ve yaşam standartları evrensel ölçülerde ve pratikte layıkıyla gerçekleşememiştir.

-Dijital platformların steril ortamında bilgi kavramı enformasyon fenomenine dönüşmüştür.

-Klasik kültürün insanlık ailesine seslenen moralist niteliği neredeyse sadece filolojik bir uzmanlık sorunu haline gelmiştir.

-Çizgi romanların metafiziği insan ruhunun manevi gereksinimlerini rahatça karşılar olmuştur.

-Internet sörfleri boyunca kitap okuma serüveni artık zor tahammül edilen bir mecburiyet gibi algılanabilmektedir.

-Internet sitelerindeki high-tech yaşantılarımızda bireysel vizyon orijinalliğinin korunması diğer bir ifade ile eleştirel tavrımızın somutlaşması, klasik kültürel yapılanmanın yetersizlikleri dolayısıyla zorlaşmaktadır.

-Entellektüalizm Klasik Kültür'ün bir orijinalite kolajı, rastgele yararlanılan bir alıntı kaynağı olarak algılanmasına yol açmaya başlamıştır.

-Bilgi sahibi olmanın klasik anlamı içinde dijital teknolojilerin araç olma durumu göz ardı edilmeye başlanmış dolayısıyla bilim-kurgu tasarımlarda sık sık ifade edilen high-tech cehalet paradoksu gerçek olmuştur.

-Sıradanlığı teşvik totaliter fantazyaların stratejisidir. Bu yüzden ancak kitapların sağlayabileceği hayalgücü mülkiyeti Cervantes'in Don Kişot'unu hatırlatacak şekilde psikopatolojik bir hayalperestliğe indirgenerek mütalaa edilebilmektedir.

-Politik devrim kavramının modernist ve radikal içeriğini kaybetmesine paralel olarak estetik devrim kavramının da anlamının silikleşmesi sonucu fotoğrafın çağdaş sanatın yaratıcılık mekanizması içinde materyalize kullanımı dolayısıyla yaratıcılık krizi spekülasyonları yoğunlaşmakta, özellikle Kavramsal Sanat bağlamında sanat yapıtı bir zihinden ötekine ortak veri tabanlarına dayalı entellektüalist bir iletişim için bahane oluşturmaktadır. Öyle ki sanat yapıtının eleştirisi, sanat yapıtının kendisi kadar etkin bir rol üstlenmiştir. Ama bu sorunsal provokatif nitelikli internet retoriğinde çözülecek gibi değildir. Kapsamlı sanat kitaplıklarına gerek vardır.

-"Fotoğraf sanatı çağdaş sanat için alternatif ve bağımsız bir estetik alan mıdır yoksa fotoğraf sanatı çoktan çağdaş sanatın bir uzantısı haline mi gelmiştir?" şeklindeki soru fotoğraf şovenistlerini kızdırmakta, Kavramsal Sanat militanlarını güldürmekte, fotoğraf tarihçilerini ise telaşlandırmaktadır.

-Buna karşılık fotoğraf sanatının temsilcisi olduğunu iddia eden sanatçılar zaman zaman "Timing" sorununu unutmuş görünmekte parodi sanatçılarının komik ve kederli virtüozite gösterişçiliğini çağrıştıran sergiler açabilmektedirler. Fotoğraf mükemmeliyetçiliği estetize eder. Söz konusu kavramın idealize edilmesi ne yazık ki anlam oluşturmaya yetmemektedir.

-Vizyon sahibi olmanın boyutları, haydi biraz abartalım, kan, ter ve göz yaşından sevinç, gurur ve özgüvene geçilen kütüphane labirentlerindeki mesailerle orantılıdır. Bilgisayar oyunu tasarımcıları kültürlü insanlardır! Gerçi meslek gurupları düşünüldüğünde vizyon sahibi olmaktan en karlı çıkanlar bilim-kurgu yazarlarıdır. Çünkü tasarımları teknolojik evrim süreçlerinde gerçekleşmekte, sürpriz olup sevindirmektedir. Oysa örneğin politikacıların kapsamlı da olsa vizyonları beş yıllık kalkınma planlarının içinde eriyip gidebilir, bilimadamlarının ki zaten bir misyon sorunudur, vizyonun somutlaşması yalnızca bir teyit niteliğindedir. Bir de tabi konu dışı olmakla birlikte falcılar vardır...

-Günümüzde postmodernizm yorgunu neo-modernist zihin için komplo teorileri bile artık fazla eğlendirici değildir.

-Vizyon oluşumu için uzmanlık çerçevesinde ve stilimiz gereği klasik kültür ve fotoğraf kültürü mülkiyetine sahip olmanın ya da sanal yolculuklara çıkmanın asla önemini azaltmadığı bir yaşam tecrübesi gerekliliği vardır. Örneğin, Inca Garcilaso de la Vega'nın "Comentarios Reales de los Incas" adlı tarihini okumuş olabilirsiniz. Xavier Heraud'nun şiirlerinden mısraları da hatırlayabilirsiniz. Mario Vargas Llosa'nun kitapları, kitaplığınızın en müstesna köşesinde sıralanabilir. Martin Chambi'nin, Werner Bischop'un, Robert Frank'ın ilgili yorumları hafızanızın kült kayıtları olabilir. Ama Cuzco Baroku'nun karanlıklarında kaybolmadan ya da Lima-Miraflores'de serserilik etmeden ya da Huamachuco'da toplumcu gerçekçi olmanın hikmetlerini yeniden keşfetmeden.... ve bunları milli içki Inca Cola tadında yapmadan Peru'yu tanıyorum denebilir mi?
Bilmem ki, acaba geleneğe mi başvursak yeniden? Klasik, kendisine dönenlere daima lütufkar davranmıştır! O zaman ben bir Cartier-Bresson albümüyüm, arkadaşımın biri Bill Brand diğeri Ansel Adams ....

Sizin adınız ne?


İzmir, Mayıs 2001
Simber Atay