Back to Main Page

Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim



Bir Soruya Sahip Olmak

Cumhuriyet Dönemi Fotografçılığımızın Gelişimi

Atatürk Dönemi Basın Fotoğrafçılığının Toplumdaki Yansımaları

Ahmet Elhan'ın Portreleri

Osmanlı İmparatorluğu'nda Fotoğraf

Yüzyirmiyedi Yillik Bir Kitap: Risale-i Fotoğrafya

Cumhuriyetin Kuruluşundan Günümüze Yıllara, Dönemlere Ayırarak Fotoğrafçılar, Fotoğraflar, Akımlar, Olaylar ve Gelişmeler


Türkiye 'de Fotoğraf Eğitiminin Dünü Bugünü

Fotoğrafımızda Nü ve Sosyal Baskı

Fotoğraf Derneklerimiz

Cumhuriyetin 75.yilinda Fotoğraf Sanatimiza Tarih Perspektifinden Bir Bakış

Fotoğraf Eğitimi

Deneysel Fotoğrafi

Cumhuriyet'ten Günümüze Fotoğrafi

Fotoğraf Sanatı ve Derneklerimiz



Sayı 2


FOTOĞRAF SANATI ve DERNEKLERiMiZ...

Ülkemizde bugün, fotoğraf sanatına ilişkin bir değerlendirme yapılacaksa, bunun içerisinde derneklerin de yer almasını mutlak görüyorum. Nedeni; fotoğraf sanatının, ayağımızı bastığımız yurdum topraklarındaki kısa tarihinde, derneklerimizin etkisini önemsememdir.

Belge-kurgu polemiğinin hemen hemen son bulduğu seksenli yılların ortalarında, daha henüz fotoğraf sanatı, sanatsal üretim, vb. tartışmalar başlamamışken, «fotoğrafı sevdirmek, yaygınlaştırmak...» kaygısıyla derneklerimiz çoğalmaya başlamıştı.

O dönem için çok yerinde bir işlevi yerine getiren andığımız örgütlerimiz, gerçekten de fotoğrafın "kurumsallaşmasını", "ayırdedilmesini" .. sağlarken, bir yandan da, birey olmayı öğrenmeye başlayan üretken insanları "örgütlüyor" ve "üretiyor"du.

Günümüzde ise, sanatsal üretimin çok türlülüğü, çok boyutluluğu ve içiçe geçmişliği yaşanırken, derneklerimiz, örgütlenme biçimleri olarak, bu "somut" duruma karşılık-yanıt verebilecek durumdalar mı?

Böyle bir sorunun iki "yüzü" var, sanırım.

Bugün adında "fotoğraf sanatı" geçse de, ya da FOTOGEN, FSK gibi iddialarını farklılaştırarak kamuya kendilerini sunmuş derneklerimiz olsa da, herhangibir derneğimizin örgütlenmesinin ( ve de işletiminin), fotoğraf sanatı ile ilişkisini kurmakta zorluk çekiyorum. Geleneksel dernek yapıları olarak varlıklarını andığım bu örgütlerimizin yıllık etkinliklerini gözden geçirdiğimizde, böylesi bir kanıya varıyorum.

Yukarıdaki sorunun birinci "yüzü" bu. En yalın örgüt tanımında örgüt-üye ilişkisi tanımlanır. Oysa bizim örgütlerimizde, fotoğrafı bir sanatsal anlatım dili olarak üretimlerinde kullanan insanlar mı, gezdiklerini paylaşan insanlar mı, hafta sonu boş zamanlarını değerlendiren insanlar mı... görüyoruz? Hepsini ! Hatta modellemeyi daha da zenginleştirebiliriz.

Fotoğrafın popüler kullanımı vb. nedenlerle, ayrı ayrı işlevlere karşılık gelebilecek derneklerin varolmayışı, yapılarda sürekli gerilimlere, çatlamalara, durağanlığa, vs. neden olmaktadır. Dolayısıyla sorunun yanıtı "hayır"dır. Örgütünü tanğmlayamamış insanların verimli biraradalığından sözetmek, bana olanaklı görünmüyor. Hele buna bir de sıkça karşılaştığımız psikolojik etmenleri de eklersek...

İkinci "yüz"; bireysel üretime dayanan fotoğraf sanatı ile uğraşan kişilerin, bir örgüt içinde nasıl biraraya geleceği-birarada duracağıdır. Bu da tanımlanmadığında, sorumuzun yanıtı yine "hayır" oluyor.

Görünen odur ki; 2908 sayılı yasada, devletçe yapılan dernek tanımı ile örgütlerimizi kuşandırdığımızda, ortaya bürokratik ve giderek popülerleşen yapılar çıkmaktadır.

Yasal bir dernek görünüşünün, kamusal alanda çağırıcı olması, toplayıcı, biraraya getirici olmasının dışında herhangibir yararı yoktur.

Ne yapabiliriz? Yani derneklerin varolmasını doğru kabul edersek, kamusal alanda çalışan bu örgütleri, yasaya karşın, nasıl yeniden tasarlayıp, yaşama geçirebiliriz?

Önerim; önce örgütün tanımının yapılmasıdır. Örneğin; «... derneği, fotoğrafı bir sanatsal anlatım dili olarak yapıtlarının üretiminde kullanan,.....yaşamlarının bileşenlerinde sanat olan insanların üretimlerini (ürün ve düşünce) paylaştıkları,.....fotoğraf sanatındaki eleştiri eksikliğini gidermeyi hedefleyen,.....benzeri örgütlerin üst örgütünü (TFDB) benzeri ölçülerle kurgulayan,.........»

Sonra, tanıma göre işletim yöntemini kurmak gereklidir ki, yukarıda sözünü ettiğimiz, dayatılan bürokratik-yasal bir yapının zorunlu yaptırımlarından sıyrılıp (asgaride yerine getirip), öze uygun uygulamalarla işleyen bir yapı oluşsun. Bu, tümüyle üyelerin ortaklaşa kabul edecekleri bir iç-hukuk düzenidir ve uygulama düzeneği de tümüyle katılımcı demokratik bir düzenektir...

Böylesi bir örgüt, popülerlikten uzak, ne yapacağının bilincinde ve önünde sonunda toplumla buluşmayı öngören, üretken sinerjik bir yapıdır.

Son söz olarak, ülkemizde elma ile armudun karıştığı bir sepetin ayıklanması gerekliliğine inanıyorum. Ayrıca eğlentilik uğraşlarını paylaşan insanların yer alacağı derneklere toplumun gereksinimi varsa, bu da saygıdeğer birşeydir. Burada birşeyi alta, birşeyi üste koymuyoruz. Kanımca, yaşadığımız bu döneme ilişkin bir sorun bu, ancak, ayni zamanda insanlar yıpranmadan çözülmesi gereken bir sorun.

Yalçın Çıdamlı
1.12.1998



Ana Sayfa