Back to Main Page

Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim



Bir Soruya Sahip Olmak

Cumhuriyet Dönemi Fotografçılığımızın Gelişimi

Atatürk Dönemi Basın Fotoğrafçılığının Toplumdaki Yansımaları

Ahmet Elhan'ın Portreleri

Osmanlı İmparatorluğu'nda Fotoğraf

Yüzyirmiyedi Yillik Bir Kitap: Risale-i Fotoğrafya

Cumhuriyetin Kuruluşundan Günümüze Yıllara, Dönemlere Ayırarak Fotoğrafçılar, Fotoğraflar, Akımlar, Olaylar ve Gelişmeler


Türkiye 'de Fotoğraf Eğitiminin Dünü Bugünü

Fotoğrafımızda Nü ve Sosyal Baskı

Fotoğraf Derneklerimiz

Cumhuriyetin 75.yilinda Fotoğraf Sanatimiza Tarih Perspektifinden Bir Bakış

Fotoğraf Eğitimi

Deneysel Fotoğrafi

Cumhuriyet'ten Günümüze Fotoğrafi

Fotoğraf Sanatı ve Derneklerimiz



Sayı 2


İntermizah Cumhuriyetin 75. Yılında Fotoğraf Sanatımıza Tarih Perspektifinden Bir Bakış

Tarihçiler fotoğrafı Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi diye ikiye ayırarak anlatırlar. Ünlü tarihçi Seyyid-ül Ak Osmanlı dönemini anlatırken; "Fotoğraf anlayışı Cumhuriyete kadar şark kadrajı etkisinden kurtulamamıştır. Zaman zaman batılı anlamda kıpırdanışlar, renkliye geçiş çabaları ; tutucu siyah-beyazcılar tarafından engellenmiş" görüşünü dile getirir. Agfa Aslan'ın Anadolu'ya girişiyle başlayan "Anadolu Stüdyoları Devri" ile irili ufaklı pek çok stüdyo tarih sahnesine çıkmıştı. Bunlar arasında Bursa ve çevresinde kurulup hızla gücünü artıran Osmanlı Stüdyoları kısa sürede rakiplerine baskı uygulayarak kimilerini kapanmak zorunda bırakmış, bazı stüdyo sahiplerini de yanında çalışmaya zorlamıştı. Bu şekilde güçlenen Osmanlı Stüdyosu, Bursa ve çevresini aşarak komşu ülkelere de foto safariler düzenlemeye başlamıştı. Bu çekimler sırasında Türk fotoğrafçıları yabancı ajans muhabirleri ile sık sık karşı karşıya geliyor ve onlarla mücadeleye girişiyorlardı. Bu dönemde yabancı fotoğrafçılar, fotoğrafımızın teknik ve makine üstünlüğü karşısında alanı bize terk ediyorlardı. Osmanlı Stüdyolarına bağlı muhabirler, Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinin önemli stüdyoları ile küçük aliminütçülerin pazarları hızla zaptederek iyice güçlenmiş ; stüdyolar da Bursa'dan İstanbul'a taşınarak kendi binasına yerleşmişti. Tarihçiler bu döneme "Yüksek Enstantane Dönemi" adını vermişlerdir. Ancak bu parlak dönem uzun sürmemiş, bir duraklama dönemine girilmiştir. Bunun nedenleri şunlardır : 1. Avrupa fotoğrafçıları da uyanmış, kendi makinelerini üretmeye başlamıştı. Bu arada çeşitli dostluk anlayışlarıyla elemanlarını Osmanlı Stüdyolarına göndererek fotoğrafçılığımızın inceliklerini öğrenmişlerdi. 2. Fotoğrafçılar gittikçe uzak yerlerde çektikleri filmleri banyo için İstanbul'a getirene kadar zaman geçiyor, filmler bayatlıyor, bazı filmlerse kayboluyordu. Bu durum karşısında özellikle yabancı müşterilerde kıpırdanmalar başlamıştı. 3. Stüdyo sahipleri artık ticari müşteri çekimleriyle ilgilenmiyor, kendi özel stüdyolarında nü çekimlerini yeğliyorlardı. Pahalı ekipmanların başına fotoğraftan anlamayan kişiler geçmişti. Milyarlık makineler çocukların ellerinde geziyordu. Fotoğrafçılığımız yavaş yavaş geriliyor, eski pazarlarımızı hızla kaybediyorduk. Böylece "Düşük Enstantane Dönemi" başlamıştı. Bu dönemde şirketin batmakta olduğunu fark edip önlem almaya çalışan yöneticiler de bazı zayıf çıkışlar yapmıyor değildi. Örneğin F3 Selim ana stüdyonun fonunu değiştirmiş, yeni paraflaş düzenleri kurmuştu. Ancak bu yeni ekipmanları istemeyen magnezyumcu elemanlar ayaklanarak paraflaş sistemini yıktılar. Yenilik isteyen bir başka yönetici ise 6X7 Mahmut idi. Yıllardır yeni cihazların stüdyoya girişini engelleyen elemanları işten çıkardı ve tüm stüdyoyu yenilemeye çalıştı. Bu sırada dünyanın büyük şirketleri arasında kıyasıya rekabet başlamıştı. Osmanlı stüdyoları tercihini Alman şirketlerinden Agfa ve Zeiss firmaları yönünde kullanmaya karar vermişti. 1914 yılında iki Alman fotoğrafçının gizlice Rus şehirlerinin fotoğrafını çekmesiyle çekişme açıkça ortaya çıktı. Dünyanın her yerinde rakip şirketler birbirlerinin stüdyolarını yağmalıyor, vitrin camlarını kırıp fotoğrafçıları dövüyorlardı. Osmanlı stüdyoları bu çekişmeye daha fazla dayanamadı. Bağlı olduğu Alman şirketler batınca artık film ve banyo malzemesi sağlayamayan stüdyo iflas etti. 1919 yılında yabancı şirketler tüm stüdyo malzemelerini el koymuş, tüm personel emekliye sevk edilmiş idi. Çekilmemiş filmler ile tüm film arşivi onların denetimindeydi. Yönetim Kurulu Başkanı onlarla işbirliği içindeydi. Bir kanunsuzluktur gidiyordu. Mahalle aralarında serseri polaroidçiler türemişti. Halk ise ellerinde eski makineleri bir araya getirerek Kuvayi Alamünit Teşkilatını kurmaya çalışıyordu. Tarihçi Engin El-Çizgen Üz-Hendes'e göre Osmanlı stüdyolarının son döneminde, tehlikeli durumu fark eden stüdyo çalışanları da bir teşkilatlanma içine girmiş, 27 Ağustos 1332 de Osmanlı Fotoğraf Cemiyeti'ni kurmuşlardı. Asıl büyük gelişme, Şinasi Barutçu ve arkadaşlarının Ankara'ya gelişi ile başladı. 1950 yılında Türkiye Amatör Foto Kulübü'nü kuran Barutçu ve arkadaşları Anadolu fotoğraf hareketini böylece başlatmış oldular. 9 yıl sonra Trabzon ve Havalisi Fotoğraf-ı Merkeziyye Cemiyeti ile Erenköy Fotoğraf-ı Hayriyye Cemiyeti kuruldu. 1980 li yıllarda iyice yaygınlaşan fotoğraf sevgisi yurdun pek çok yerinde derneklerin kurulmasını sağlamıştı. 1988 de derneklerarası koordinasyonu sağlamak üzere FDÇK (Fotoğraf Dernekleri Çalışma Kurulu) oluşturuldu. Kurulun sekreterliğine seçilen Sefa Uluhakan bu zor göreve 8 yıl göğüs gerebildi. 1997 yılında ise aynı göreve Mehmet Bayhan seçildi. Başa geçer geçmez önce iç durumu düzeltmeye çalışan Bayhan, derneklere 85 klasör hacminde mektup yazdığı halde önerilerine kulak asan olmadı. O da kızdı. "Ben sizin fotoğrafçılığınıza ..." diye başlayan bir şeyler söyledi ama cümlenin gerisini alçak sesle söylediği için ne dediği tam olarak anlaşılamadı. Ardından derneklerle ilişkiyi keserek Yıldız Sarayındaki odasına kapandı. 2000 li yıllara girerken, artan malzeme fiyatlarıyla türlü ekonomik sıkıntılar insanlarda sanata olan ilgiyi azaltmıştı. Türkiye 75. Yılda hala fotoğraf federasyonunu kuramamış ; Cumhuriyet tarihinde ilk kez çıplak kadın fotoğrafları ayıp sayılarak sergiden indirilmişti. Yöneticiler ne yapacaklarını bilmez haldeydiler. Dernekler için için kaynıyordu... Doğrusu isterseniz işin sonunu ben de merak ediyorum ama arkadaşlar "yazını acele gönder " deyince ancak bu kadarını yazabildim. Cumhuriyet erdemlerine inananları sevgi ve saygıyla kucaklarım ..........

M. Reşat SÜMERKAN

Ana Sayfa