Back to Main Page
Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim



Editörden

Gezgin Fotoğrafçılar

Uzaklardan

"B&W in Colors"

Sanatla Psikoterapi

Kaktüs-2

Orojeni

Depremden Sonra Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi

Çocuk Olmak İstiyorum

Çıplak

Temel Tasarım

Sırrımızı Kimseye Söyleme

Cadı Kazanı

Fotoğrafın 150. Yılı

Okudunuz mu,
Gördünüz mü?

Ciddiyet

Yol Notları, Mısır-2 , Fas

Eğitim

Fotoğraf Dünyasından Haberler

Pano

Bit Pazarı

Platformlar,
AFAD,
İFSAK

Yeni Umutlar,
Asiye İnan
- Erdem Süer,
Nilay Erdemir
,
Ersin Engin

Sergi Salonu,
Ersin Altan,
Cemil Baykal

Suyunu Çıkaranlar

Bir Ülke Bir Fotoğrafçı

Portfolyolar,
Ece Alok
,
Ali Balkı
,
İbrahim Demirel

 



Sayı 8

Uzaklardan
Aylin Yılmazbayhan

Meksika'da Kadın ve Portre
Eli Bartra

Merhaba,
Hepimizin bildiği üzere 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Dergimizin bu sayısı Mart ayında yayınlanacağı için, kadın fotoğrafçılarla ilgili bir yazı seçmeye çalıştım. Fotoğraf Tarihi (History of Photography) adlı derginin 20. cildinde yayınlanan bu makalede yazar Meksika'lı kadın fotoğrafçıların çektiği kadın portrelerini anlatirken portrenin ne olduğunu irdelemeye çalışmaktadır.

Meksika'da kadın ve fotoğraf hakkında yazı yazmak, yeni bir fikirle oynamak demektir. Sadece kadın ve kadın fotoğrafları olarak tanımlanabilen birşeyler var mı veya, onu sadece fotoğraf olarak mı adlandırmalıyız? Bu, kadının sanatının, erkeğin sanatından ayrılmaya çalışıldığı başka yerlerde de çok tartışılmıştır. Buna rağmen fotoğraf tarihi, unutulmuş kadınlarla doludur. Son yıllarda, onların varlığı genellikle kadın fotoğrafçıların tarihini yazan kadın yazarlar tarafından açığa çikarılmaktadır.

Meksika'lı kadın fotoğrafçılar, insanları ve onların Meksika'lılığını gösterdiği için uluslararası platformda en çok ilgiyi görmeyi başarmıştır. Bunlar, Tina Modotti'nin 1920'lerde, Lola Alvarez Bravo'nun 1920'lerden 1990'lara kadar ve Graciela Iturbide'in son 20 yılda çektiği fotoğraflarıdır. Bu fotoğrafların ortak yanları, başkalığı, egzotik tadların yanısıra Meksika'nın açlığını fotoğraflamış olmalarıdır.

Bu yüzyılın şüphesiz en iyi fotoğrafçılarından biri olan Tina Modotti, bilinçli ve dikkatli bir şekilde objektifiyle Meksikalı fakirlere ve özellikle fakir kadınlara odaklandı. Lola Alvarez Bravo ve Graciela Iturbide uzak ve fotoğraflaması kolay olmayan görüntüleri tercih ettiler. Onlar insanları başrol oyuncusu yaparak onların trajedisini ve gizini ortaya çıkardı. Daha doğru tanımlamak gerekirse, onlar Sebastiao Salgado'nun kadın eşitleridir.

Bu fotoğrafçılar, ayrıca, portre de çektiler. Modotti'nin en tanınmış portresi, ortağı Julio Antonio Mella'nın muhteşem güzellikteki görüntüsüdür. Modotti aynı zamanda pek çok kadının da portresini çekmıştır (örneğin, kız kardeşi Yolanda, ve Dolores del Rio ve Anita Brenner gibi kültürel figürler). Onun fotoğraflarından biri olan Benita Galeana'nın portresi ("Pankartlı Kadın" olarak bilinir), portrenin neyi içerdiği hakkında pek çok soruyu akla getirir. Benim düşünce tarzıma göre bu sadece portre değildir; önemli olan Meksika'daki sosyal hareket sırasında yaptıklarından dolayı Benita Galeana'nın tarihi bir figür olmasıdır. Fakat, son bilgilere göre onun Galeana olup olmadığı tartışılmaktadır. Bazıları fotoğraftaki kadının Modotti ve Edward Weston'ın favori modeli Luz Jimenez olduğunu savunmaktadır. Model kim olursa olsun gerçek, bu görüntünün asla bir kişinin adıyla doğmadığı ve modelin kişiliği hakkında bir şüphenin olmadığıdır.

Alvarez Bravo tanınmış kişilerden oluşan bir portre serisi yapmıştır. Bu fotoğraflar oldukça profesyonel ve ilgi çekici olmasına rağmen, insanda merak uyandıranın, bu fotoğrafların çoğunun çok fazla pozlanmış olması ve fotoğrafların hiçbirinde azıcık gülümseme işaretinin bulunmamasıdır. İstisna olanlar, Meksika'nın en ünlü fotoğrafçısı ve o zamanlar fotoğrafçının kocası Manuel Alvarez Bravo'nun sandalyeye uzanmış olarak çekilmiş fotoğraflarıdır. Bu fotoğraflar, fotoğrafçının tazelik ve doğallık taşıyan tek portreleridir.

Iturbide artık portre çekmemektedir. Fotoğrafçı, bireylerin fotoğraflarını çekip, onlara isimlerini verdiği halde bunlar portre olarak nitelendirilemez. Örneğin, Juchitian'in Rosa'si (Rosa of Juchitian). O çıplak kadının fotoğrafı, çekildiği ortamda, o ışık ve o kadrajla sadece ilginç bir objedir, asla bir portre değildir. Iturbide'in en ünlü fotoğraflarından biri de Iguana'nın Senorası (Senora of the Iguanas). Fotoğrafta önemli olan şey modelin başındaki iguana, açı ve ışık olduğu için bu fotoğrafın da bir portre olduğu söylenemez. Iturbide öncelikle, yabancı ve farklı objelerin estetik görüntülerini yakalamaya çalışmaktadır.

Bu fotoğrafçılar, insanların (çoğunlukla fakir insanların) fotoğraflarını çektiklerinde, nadiren adlarını ve soyadlarını alabildiler. Onların kim olduğu kimin umurunda? Fakat isimsiz olmak biraz da suratsız olmak gibidir. Onlar sadece bir maskedir, başka birsey değil. Önemli olan onların fonksiyonu ve temsil ettikleri rollerdir.

Almanya'dan bir örnek yararlı olabilir. Agust Sander'in çalışmaları isimsiz, bireylerin tiplere dönüştüğü portrelerden oluşur. Bu fotoğraflar sıradışı bir fotoğrafçının çalışması olduğu için, onun nesnelerin ruhunu yakalama kapasitesinin, portre ile tiplerin görüntüsü arasında bir çesit kaynaşmayı gösterdiği tartışılabilir. Önemli olan fotoğrafçının fotoğrafladığı insanların kim olduğu değil, onların ne yaptığı ve neyi simgeledikleridir. Bu nedenle bu fotoğraflar portre olamaz. Fakat, fotoğrafçının asıl amacı Weimar Cumhuriyeti'nin altındaki toplumun portresini çekmektir, bireylerin değil. Bu nedenle, Sander, isimleriyle beraber insanların fotoğrafından ziyade tiplerin fotoğrafını çekmeyi tercih etmiştir. Bireyler bir figürün (bir grubun ya da bir sınıfın) temsilcisi olarak görülür.

Meksika'da, tipleri fotoğraflayan öncü, 1965-1969 yılları arasında orada yaşayan Fransız Francois Aubert'tir. Onun fotoğrafları portre değildir, fakat, Meksika halkının temsilcisidir. Hayat kadınlarinin fotoğrafları ise başka bir örnektir. Onlar başkalığı temsil eder ve ne oldukları, ne yaptıkları için fotoğraflanmışlardır.

İster resimle, ister fotoğrafla olsun portrenin ana karakteristiklerinden biri de nesnenin adı ve soyadının olmasıdır. İsimleri sonsuza kadar kayıp olan 19 yy. Dauerreotype fotoğrafları için de bu doğrudur. Fakat, pazardaki müşterileri tarafından çevrelenmiş kadın satıcıların veya oltasıyla beraber bir balıkçının veya folklorik kostümü içinde bir yerlinin fotoğrafını o manzaranın bir parçası olarak görürüz. Onların isimlerinin bir önemi yoktur. Bunlar, insanların değil, içinde bulundukları ortamların fotoğrafı oldukları için portre olarak nitelendirilemezler.
Ad-soyaddan bahsederken, isimlerin temsil ettiği bireysellik ve kişiselliği kastetmekteyim. İki tip portre vardır; isimleriyle beraber kadedilmiş ünlü kişilerin fotoğrafları ve halktan insanların fotoğrafları. Eğer kişinin adı ve soyadı varsa, fotoğrafta yüzü olmasa bile portre olabilir. Örnegin, 1924 yılında Edward Weston'ın çektiği Modotti'nin çıplak ama yüzsüz fotoğrafı. Bir fotoğrafın portre olup olmadığı genellikle adında belirtilmektedir. Örneğin, 1928 yılında çekilmiş bir fotoğrafta, atlara kayışlarla bağlanmış iki adam görülmektedir. Adamlar direkt olarak objektife bakmaktadır. Bu fotoğraf çok iyi bir portre olabilir, fakat, fotoğrafın adı "İki Reis"tir (Two Cristero Chieftains, San Jose de Gracia, Michoacan, 1928). Bu görüntü objektifin önünde kimin olduğunu göstermesinden değil, belli bir zaman aralığında belli bir yerdeki reislerin kim olduklarını göstermesi bakımından önemlidir. Önemli olan tarihi içeriktir, taşlaşmış nesneler değil. Tabi ki her zaman fotoğrafların isimleri fotoğrafçılar tarafından belirlenir fakat bazen araştırmacılar bu işi yapar. Dolayısıyla bazen fotoğrafçının amacı değişebilir ve o zaman sorun çok daha karmaşık hale gelir.

Latin Amerika kadın portrelerinde de görüldüğü gibi, kadınların fotoğraf çektirmeye büyük bir eğilimi vardır. Fotoğraflanan şey bir bireyden oldukça farklı ve başkadır. Latin Amerika fotoğrafındaki bu eğilime göre, ben de fotoğrafları birbirinden tamamen farklı iki Meksikalı kadın fotoğrafçının (Natalia Baquedano ve Lucero Gonzalez) çalışmalarını incelemek istiyorum.

Natalia Baquedano 19 yy.'ın sonlarına doğru çalışmaya başlayan öncü Meksika'lı kadın fotoğrafçılardan biridir. Lucero Gonzalez ise bu alanda kadın fotoğrafçıların artması için çaba gösteren, onları teşvik eden günümüz fotoğrafçılarındandır.

1900 yılının kayıtlarına göre Meksika'da, 4'ü Mexico City'de çalisan 30 kadın fotoğrafçı vardır. Aynı dönemde Amerika Birleşik Devletlerindeki kadın fotoğrafçılarla karşılaştırdığımızda, oradaki sayının yüzlerle ifade edildiğini görmekteyiz. O ülkede kadınlar neredeyse teknoloji üretildiği andan itibaren fotoğraf çekmeye başlamışlardır. 1900 yılına kadar toplam fotoğrafçı kadın sayısı 1600 civarındadır. Bu rakam ise toplamın sadece %1.7'sini oluşturur.

Natalia Baquedano Hurdato 1872 yılında Queretara şehrinde dünyaya geldi. 1936 yılında 64 yaşında iken bir kalp rahatsızlığı sonucu hayata veda etti. Ölüm sertifikası onun bekar ve ev hanımı olduğunu yazar. Kendisi iyi ve zengin bir aileden gelmektedir. Babası, Fransisco Baquedano, bir yiyecek paketleme firmasının sahibiydi. Annesi, Isabel Hurdato hakkında ise adından başka birşey bilinmemektedir. Natalia'nın dört kız kardeşi vardır (Mercedes, Concepsion, Clemencia ve Dolores). Aile, Natilia'nın kendisine ait bir fotoğraf stüdyosu açtığı Mexico City'e taşınmıştır. Natalia, fotoğraf stüdyosu açan ilk kadınlardan biridir.
Malesef, Natalia'nın hayatı ve bir fotoğrafçı olarak izlediği yol hakkında çok az şey bilinmektedir. Mexico City'de San Carlos Akademisi'nde sanat okuduğu bilinmektedir. Natalia'nın ne kocası ne de çocukları olmadığı halde, 80 yaşındaki bir yeğenine göre Guera adında bir bayan hayat arkadaşı olduğu ortaya çıkmıştır. Onun evli ve çocuk sahibi olmamasının nedeni şüphesiz kendisini tamamen sanatına adamış olmasıdır. Natalia, ciddi ve neşeli bir insandı. Koyu bir katolik olmasına rağmen 40 yaşından sonra protestanlığı seçmiştir.
Çok azı basılmış, 200-250 fotoğraftan oluşan arşivi genel olarak aile fotoğraflarından oluşmaktadır. Bunlar daguerreotypes, nitrosellulos film ve kağıt baskılardır. Bir uzmana göre, hem ıslak hemde kuru cam plakaları vardır. Baquedano diğer ortamlardaki nesnelerle ilişki kurarak bazı fotoğraflarında küçük yapışkan çiçekler, kurdele ve boya kullanmıştır. Bunlar 19 yy.'da uygulanan genel denemelerdir.

Onun fotograflarına ilgiyi çeken unsurlar, kafasında yarattığı kadınları fotoğraflaması ve dinamik karakterleri çekme kapasitesidir. Kız kardeşinin bir eliyle saçını düzeltip bir eliyle de eteklerini toplayıp, tef tutarken çekilmiş fotoğrafında hareketin kendisini kolaylıkla görebiliriz. Bu fotoğrafta en çok merak uyandıran şey Baquedano'nun kız kardeşinin giydiği elbisenin ve objelerin Iberian Peninsula'dan olmasıdır. İspanyol kültürüne özel bir ilgi ya da Ispanya ile özel bir ilişki var mıydı? Her durumda bu fotoğraf kız kardeşler arasında neşeli bir bağ olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda Natalia Baquedano, ailesi bira içerken, babasını ağzında puro ile görüntülemiştir. Burada Baquedano'nun amacı onları bir hareket içerisinde iken görüntülemektir. Fakat bu fotoğraftaki en ilgi çekici olay babanın yanı sıra annenin de bira içiyor olmasıdır. Ayrıca, bir öz portresinde fotoğrafçı, omuzunda bir kedi ile görülmektedir. Bu fotografların hepsi dinamizm ve eğlencenin birlikteliğini göstermektedir.

Baquedano, aynanın önündeki insanların portrelerini çekmede çok başarılıdır. Bu da onun geniş ve parlak hayal gücüne, hayat ve ışık kattığı başka unsurdur. Baquedano'nun arşivinin kalitesinin sebebi, diğer Meksika'lı portrelere göre onun ışığı çok uygun bir şekilde kullanmasıdır. Dahası, Clemencia'nın portresi tatlı bir elektrik iletir. Fotoğrafta gülümsemese bile sıcak bir iletişim vardır. Bu donemdeki diğer soğuk, düz portrelere göre sıcak, canlı ve dinamik oluşuyla çok farklıdır. Onun portrelerinde, kadın, moderndir ve özgüven sahibidir. Bir ya da iki fotoğrafta Clemencia biraz çekingen görünmektedir, fakat, genellikle Baquedano'nun portreleri o dönemde görmeyi beklediğimiz kadın fotoğrafları değildir. Dolayısı ile erkekler tarafından çekilen kadın fotoğrafları ile Natalia tarafından çekilen kadın fotoğrafları arasında oldukça büyük fark vardır.

19 yy.'ın saçtığı ışıkla, bugün düzinelerce profesyonel kadın fotoğrafçı vardır. Bunlardan biri de, Baquedano'nun ölümünden 10 yıl sonra 1947 yılında doğan Lucero Gonzalez'dir. Lucero orta sınıf bir aileden gelmektedir. Annesi ev hanımı, babası ise doktordur. Gonzalez, kendini fotografa adadığında kızı ve oğlu ergenlik çağındaydı. Lucero Gonzalez sosyoloji eğitimi görmüştür ve 1970'den beri feminist hareketin bir üyesidir.

Portre Gonzalez'in tercihidir ve Meksika kültürüne katkıda bulunmuş, tanınmış pek çok kadının portresini de çekmiştir. Fotoğrafçı aynı zamanda erkeklerin de fotoğrafını çekmiştir, fakat, bunların sayısı oldukça azdır. La Jornada gazetesinin kültür bölümünde foto-muhabir olarak çalıştığı zamanlarda, işinin bir parçası olarak portrelendirmeyi araştırmaya başladı. Portreler onun feminist tarafının ortaya çıkmasına olanak tanıdı. Her zaman ülkenın kültüründe önemli rol oynayan kadın yaratıcıları isimleri ve yüzleriyle göstermek istedi. Portrelerinde fotoğraflanan bireylerin kişiliklerini yansıtacak bazı nesneler kullandı. Bu nesneler, kimi zaman bir elma, kimi zaman kalça kemiği, iskelet, kimi zaman da ışık veya şal oldu. Figür 3'te, Baquedano'nun fotoğraflarına benzer bir görüntü vardır. Elmayı ısıran yazar Ethel Krauze'un bu görüntüsü habersiz olarak çekilmiştir. Gonzalez'in portreleri iki gruba ayrılır. Birinci grup, habersiz çekilmiş portrelerdir. Bu fotoğraflarda model fotoğrafının çekildiğinin farkında fakat bunu engellemeye çalışır. Bazen modeler birşeylerle meşgulken fotoğraflarının çekildiğinin farkına varmazlar. İkinci grup fotoğraflar ise planlanarak çekilmiş olanlardır. Bu fotoğraflarda model, fotoğrafçının istediği pozu verir. Graciela Iturbide'in portresi bu gruptaki fotoğraflara bir örnektir. Bu fotoğrafta, Gonzalez, Iturbide'i gözleri kapalı ve göğsünde alev şeklinde küçük bir resim varken görüntülemiştir. Aynı zamanda model elinde kendi koleksiyonundan porselen bir el taşımaktadır.

Baquedano ve Gonzalez arasındaki en büyük fark birinin portreleri boydan diğerinin ise sadece yüz ya da belden yukarı kısmı çekmesidir. Belki de Gonzalez'in fotoğraflarının daha güçlü ve etkileyici olmasının sebebi budur. Çok kısa bir süre içerisinde Gonzalez olağanüstü bir şekilde kadının gücünü ve yerini gösteren bir fotoğraf tekniğinin öncüsü oldu. Buna en güzel örnek, Figure 4'teki İngiliz- Meksikalı ressam Leonora Carrington'ın kedisiyle beraber çekilmiş fotoğrafıdır. Bu fotoğrafta kedinin varlığıyla yazarın enerjisi vurgulanmaktadır.

Gonzalez, portreler için çok farklı bir yapı keşfetmiştir. Fotoğrafçının, aşk tanrısı Venüs'e benzettiği Aztek tanrısı Xochiquetzal'ın fotoğraflarından oluşan bir serisi vardır. Bu fotoğraflarda arka plan çok önemlidir. Fotoğraflar, kalp, kan ve Xochiquetzal'ın şehrinin duvarlarından oluşur. Bu öğeler onun mitolojik karakterler hakkında ne söylemek istediğini çok güzel vurguladığı için önemlidir.