| Türkiye 
                      Cumhuriyeti'nin 75.yılını idrak ettiğimiz 1998 yılı yurdumuz 
                      ve milletimiz için çok önemli bir tarihsel dönüm noktasıdır. 
                      
 Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu, inklâplarıyla biçimlendirdiği 
                      ve doktrinleriyle beslediği Cumhuriyetimiz, biz Türkler 
                      için ebediyen, en önemli hayatiyet nedenidir.
 
 1923'den günümüze, müstesna niteliklere sahip uygarlığımıza 
                      baktığımızda da bu inancımızın ne kadar gerçek olduğu açık 
                      bir şekilde tespit edilmekte, herbirimizin kendi alanında 
                      durumu kanıtlayan somut örnekler bulunmaktadır.
 Kemalist Devrimlerin 
                      milletimize sağladığı evrensel yaşam kriterlerinin en önemlilerinden 
                      biri ise kadınların toplum içinde özgür ve eşit yaşama olanağını 
                      bulmuş olmasıdır.
 Kadınların hele bir 
                      sanatçı olarak kendilerini ifade etmeleri ne yazık dünyanın 
                      bir çok bölgesinde hala ütopik bir durumdur. Oysa ülkemizde 
                      birçok kadın sanatçı, eserleriyle hayatı ve sanatı taçlandırmaktadır.
 
 Biz de bu bağlamda, bazı eserleri dolayısıyla bir kadın 
                      fotoğraf sanatçısından, Arzu Filiz Güngör'den bahsetmek 
                      istiyoruz. İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği İFOD'un seçkin 
                      üyelerinden olan Arzu Filiz Güngör, 1994, 1995, 1996 ve 
                      1997'deki geleneksel İFOD sergilerine katılmış ve bu münasebetle 
                      yayınlanan kataloglarda yer almıştır. İlginç fotoğraf eserlerinin 
                      yanısıra İFOD bünyesinde yaptığı özverili çalışmalarıyla 
                      da dikkat çekmektedir. Endüstri mühendisliği tahsili yapan 
                      Güngör, halen bir reklam ajansında tasarımcı olarak çalışmaktadır. 
                      Kendisi dönem dönem Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar 
                      Fakültesi, Fotoğraf Bölümü'nde ders de vermiştir.
 Sözkonusu 
                      sergiler ve kataloglar boyunca, Güngör'ün 1994'den bu yana 
                      biçim ve içerik esprisinin gittikçe berraklaştığı, fotoğraf 
                      anlayışında eklektik olma özelliğini muhafaza etmekle birlikte 
                      orijinaliteye ulaştığı saptanmaktadır.
 
 
                      
                        |  | IFOD 9.Geleneksel Sergiler'94, "insan" kataloğundaki 
                          ilk eserde(s.12), genç bir kız kumların ortasında oturmaktadır. 
                          Yüz ifadesi nötrdür leige çemberler şeklinde figürü 
                          çevreleyen yazılar kum tanelerine karışmıştır; her ne 
                          kadar yazılardan sizi özledim...-gibi cümleler seçilse 
                          de metnin bütünü, anlaşılmaz haldedir. Ancak bu bir 
                          içerik sorunu teşkil etmez. |   
                      Çünkü yazı, kaligrafinin otantik estetik potansiyeli nedeniyle, 
                      fotoğrafik görselliğin saydamlığında bir anlatım ögesi olarak 
                      yer almıştır.Yanısıra kum transformasyonun, hareketin, yer değiştirmenin 
                      simgelerinden biridir. Oysa hiçbir değişme emaresi yoktur. 
                      Yazı ise anlamın simgesidir. Oysa bu kompozisyon içindeki 
                      kelimeler, yalnızca fasit daireler meydana getirmektedir. 
                      Dolayısıyla fotoğraf "insan" bağlamında ve bir genç kızın 
                      şahsında "belirsizlik"kavramını irdelemektedir.
 
 
 
                       
                        |  | Yine aynı kataloğun 
                          13.sayfasında yer alan eser ise idilik bir niteliğe 
                          sahiptir. Hasat alanı, buğday tarlası, bir ağaç, bir 
                          kenarda, otların arasında unutulmuş kurdeleli hasır 
                          bir şapka gibi objelerden meydana gelen bu peyzaj, insan 
                          izleri dolayısıyla Maupasantvari bir yaz hikayesinin 
                          titreşimleriyle doludur. |   Her ikisi 
                      de siyah-beyaz olan bu çalışmaların yanısıra modern insanın 
                      kitle iletişim araçları nedeniyle yaşadığı iletişim sorunsalını 
                      konu alan bir differ renkli fotograf da sunulmuştur(s.32).
 Kompozisyon,bir dizi televizyon ekranıyla ikiye bölünmüştür. 
                      Yukarıdan aşağıya ekranlardaki görüntü giderek netligini 
                      kaybetmektedir. Solda ve sağda aynı mizansen vardır. Bir 
                      çift kırmızı terliğin gerisinden iki televizyon ekranı aynı 
                      anda seyredilmektedir. Solda, kısıtlı net derinliğinde televizyonlar 
                      net iken sağ tarafta her şey fludur. Kitle iletişim araçlarının 
                      sınırsız ama aynı zamanda da standart görüntü üretimi ve 
                      tüketimi sisteminde, seyircilerin gerçeğin bilgisine tam 
                      anlamıyla sahip olmaları mümkün müdür? Kırmızı terliklerin 
                      sahibi, doğrudan yaşadığı seyir ritueline ragmen "belirsizlik" 
                      kavramının bir temsilcisi olmaktan kurtulamamaktadır.
 
 
 
                       
                        |  | İFOD-Geleneksel 
                          Sergiler'95"Düşler"de yer alan eserler. Güngör'ün sonraları 
                          da başarıyla sürdüreceği bir esprinin açıkça irdelendiği 
                          ilk örneklerindendir. S.9'daki fotoğraf, özellikle yaş 
                          günlerinde pastaları süsleyen minik, rengarenk mumların 
                          görün-tüsüdür.Üst baştan, sözkonusu nesnelerin darmadağın 
                          yayıldıkları bir alandan adeta bir kesit alınmıştır. |   Dolayısıyla 
                      belirli bir yere odaklanmayan bir akışkanlık vardır. Soluk, 
                      pastel renklerdeki mumlar, soft bir görünüme sahiptir. Softluk, 
                      kompozisyonun bir başından diğerine öylesine yoğunlaşmaktadır 
                      ki görüntü silinmeye baş1amaktadır. Renk yapısı itibariyle 
                      Fotograf Tarihinin ilk renkli çalışmalarını örneğin Louis 
                      Ducos du Hauron'un fotoğraflarını (1) çağrıştıran fotoğraf 
                      kendiliğinden nostaljik bir boyuta ulaşmaktadır. Yine bu 
                      nedenle lirik bir vizyon ortaya çıkar. Bu biçim özellikleri, 
                      içeriği incecik bir hüzünle donatmak-tadır; Aşk ürpertileriyle 
                      yaşanmış bir günün hatırası, hala kitap sayfaları arasında 
                      saklanan kuru çiçekler, mavi kurdeleyle bağlanıp çekmece 
                      diplerinde unutulan mektuplar, geçmişte kutlanmış yaş günlerinden 
                      kalma mumlar...ve sonuçta bir kez daha "yitik zamanın peşinde" 
                      melankolik saptamalar... 
 
  Yine "Düşler" bağlamında yer alan fotoğraflarda (s.10 ve 
                      11) teknik ve kompozisyon benzerliği vardır. İlkinde bir 
                      boyacı çocuk, sanki çicekler içreymiş illüzyonunu yaratacak 
                      şekilde kullanılmış görsel efektler arasında ve boşluğun 
                      ortasında varolmaktadır. Boyadığı ayakkabılar, yanıbaşında 
                      ama yine boşlukta yer almaktadır. İkincisinde ise, gözleri 
                      kapalı, mutlu bir yüz ifadesine sahip, hareket halinde bir 
                      kız çocuğu vardır. Sepya nüansı, görüntünün geçmişe aidiyetini 
                      vurgular. Küçük kız da boşluktadır. Fotoğrafın ontolojik 
                      esprisi malumdur(2); İnsanların görüntüleri, sözkonusu kişilerin 
                      mevcudiyetini -sonunda yokolup gidecek de olsalar- mutlak 
                      bir form içinde muhafaza ederler. Ancak Güngör'ün yorumunda, 
                      alışılageldiği üzere fotoğrafın bu avantajı irdelenmez, 
                      nostalji kavramı adına dahi değerlendirilmez ilgilenilen 
                      nokta, fotoğrafın zamanın önlenemez akışını durmadan gündeme 
                      getiren ölümcül niteliğidir(3). Dolayısıyla, boşluktaki 
                      fantastik konumlarında kalakalmış bu kayıp çocuklar, ölümü 
                      tanımlayan birer simgeye dönüşmüştür.
 
 
 İFOD Geleneksel Sergiler'96 (10.Yıl) "Uzak-Yakın"teması 
                      için ise Sanatçı, bir düğün evi ortamını seçmiştir. llk 
                      çalışmada (s.24) ön planda, renkli makyajı, gösterişli altın 
                      kolyesi, bakirelik simgesi kırmızı kuşağı, elinde plastik 
                      pasta tabağı ile bir gelin yer almaktadır. Ancak yüzü, net 
                      çizgilerini kaybetmiştir ve genelde renkler donuktur. Geri 
                      planda biri yaşlı iki kadın görülür.
 
 İkinci çalışmada ise (s.25) gelin, yalnızca çizgileri flu, 
                      duvaktan ibaret bir unsur olarak vardır.Karşı tarafinda, 
                      ortama kayıtsız bir adam ve alel usul gülümseyen bir kadın 
                      oturmaktadır. İkisinin arasında ise ekranı teneke levha 
                      kaplı surrealist bir televizyon...
 
 Teorik olarak düğünler ,neşeli, eğlenceli anların yaşandığı 
                      hareketli ortamlardır. Ama Güngör'ün fotoğrafları ile ifade 
                      ettiği espri bir düğün alejisinden başka bir şey değildir.
 
 
 
                       
                        |  | İFOD, Geleneksel 
                          Sergiler'97 "Yüzyüze"'de sunulan çalışmalardan biri, 
                          Güngör'ün otoportresidir ve "Düşler"deki yorumlara yakın 
                          bir estetik anlayış sergilenmektedir. Ilk aşamada naif, 
                          çizgi-boya müdahalesi ile belirginleştirilmiş bakışları, 
                          çırılçıplak, incecik kollarıyla sımsıkı omu-zunda tuttuğu 
                          kamerasının eşliğinde meydan okumaktadır. |   Görüntünün 
                      sepya karışmış softluğu, renklerin solgunluğu ,çizgilerin 
                      kırılganlığı içinde paradoksal sayılabilecek bu güçlü bakış, 
                      feminist bir tavrın göstergesine dönüşmektedir. Çünkü Fotoğraf 
                      Sanatı da differ sanatlar gibi, hayatın sorunlarına çözümler 
                      getirmez belki ama gerçekleri tanımlamaya çalışarak entellektuel 
                      düzeyde kişisel stratejiler sergiler. Sanatsal yaratıcılık 
                      her zaman toplumsal bir serüvendir. Dolayısıyla kayda değer 
                      her sanatsal dışavurum, Güngör'ün fotoğraflarında olduğu 
                      gibi, bir cesaret gösterisidir ve cesur olmaya dair bir 
                      çağrıdır. 
 Doç.Dr. Simber ATAY
 Aralık 1998-Izmir
 
 (1)Bkz;Beaumont Newhall,Storia della Fotografia, 
                      ltalyanca çev.
 Laura Lovisetti Fua, Einaudi, Torino 1984, s.377-378
 (2)Bkz. Andre Bazin, Çağdaş Sinemanın Sorunları,
 "Fotoğrafın Varlıkbilimi", Bilgi, Ankara, 1996
 (3)Susan Sontag,Fotoğraf Üzerine,
 Türkçesi:Reha Akçakaya, Altıkırkbeş, Istanbul,1993, s.83-84; 
                      Roland Barthes, La Camera Chiara, Italyanca çev.Renzo Guidieri, 
                      Einaudi,Torino,1980, s.93.
 
  
                      Ana Sayfa
 |