PIKSELSEVERLER, PIKSELSAVARLAR
Efendim nasılsınız? Beni sorarsaniz, ben her zamanki gibi sinirliyim. Neden derseniz, son zamanlarda durulmuş gibi görünen bir tartışma son günlerde yeniden alevlendi ve doktorumun yasaklamasına rağmen kendimi bu tartışmanin içinde taraf olarak buluverdim de ondan.
Efendim, üstelik size de söz vermiş, artik fotoğrafçı türlerini bir tarafa bırakıyoruz demiştik ama, beni mecbur ettiler. Kim olacak, pikselsavarlar.
Pikselsavarlarin, fotoğrafın manyetik ortamda var olmasından nefret etmeleri dışında pek fazla ortak özellikleri yok sanırım. Kendileri son zamanlarda seslerini yükseltmeye başladılar ve esas olarak iki şey söylüyorlar:
"Vay efendim fotoğraf yalan söylemeye başladı! Oysa bizim bildiğimiz fotoğraf evrendeki en dürüst şeydir, asla yalan söylemez. En azından söylemezdi. Söylemeye kalkıştığında da gözlerini kaçırmasından, ne bileyim ellerinin terlemesinden falan şıp diye anlardik. Şimdi bilgisayar denen meret çıktı, fotoğraflar gözlerimizin içine, gözlerimiz de fotoğrafların içine baka baka, kuyruklu yalanlar söyleniyor, kimse de buna dur demiyor."
"Yarışmalarda sorun çıkıyor. Fotoşop mudur fotoşlop mudur nedir, fotoğraf mı resim mi belli değil, bir takım "şeyler" gönderiliyor, ne yapacagımızı şaşırıyoruz. Bu ille de olacaksa, ayrı yarışma mi olur, ayrı kategori mi olur, ne olacaksa olsun, bunlar önümüze gelmesin, uykularımız kaçıyor değerlendirme arefesinde. Bak, yeminle."
İşte böyle sevgili okurlarım. Biz pikselseverlerin de sanırım tek ortak yanımız, "ne sakıncasi var" biçiminde dile getirdiğimiz tutumumuz.
Başınızı ağrıtmak istemiyorum sevgili okurlarım. Bu satırları ekrandan okuduğunuz düşünülürse, siz de muhtemelen bir pikselseversiniz ve bundan sonrası zaten ancak kendinizi benzer tartışmaların içinde bulduğunuzda işinize yarayacaktır. O yüzden kısa kesmek niyetindeyim.
Aynı sırayla yanıtlıyorum efendim:
Demek fotoğraflar yalan söylemeye başladı! Fotoğraflar ne zaman doğruyu söyledi ki? Bana kalırsa, bir defa tüm siyah-beyaz fotoğraflar, dünya siyah-beyaz olmadığından zaten düpedüz yalan söyler. Şimdi pikselsavarlar hemen diyecekler ki, "Bırak seytanın avukatlığını. Biz onu demiyoruz. Fotoğraflarda temsil edilen gerçeklikten söz ediyoruz." Haa, ona gelince, dünyada kamuoyuna gösterilen ilk fotoğrafta, biliyorsunuz Paris'in en işlek caddesi bomboş görünür. Pozlama sırasında yüzlerce insan ve bir o kadar da atlı araba caddede hareket halinde olduğundan, duyarkatta herhangi bir iz bırakamamış, böylece bu tarihi fotoğrafta gerçekliklerini gösterme şanslarını kaybetmişlerdir. David Hockney bu konuda diyor ki, "Evet, fotoğraflar bir zamanlar doğruyu söylermiş. Stüdyolarda çekilen, dünyanın ilk portreleri. Bu fotoğraflara baktığınızda, hiç kıpırdamadan put gibi duran insanlar görüyorsunuz. Gerçekten de bu insanlar fotoğraf çekilirken dakikalarca hiç kıpırdamadan duruyorlardı objektifin karşısında. Bu nedenle, o fotografların gerçeği yansıttığı söylenebilir." Hadi, buna da şeytanın avukatlığı dediniz diyelim. Fotoğraf tarihi sayısız kurgulanmış fotoğrafla, fotomontajlarla, ne bileyim, türlü manipulasyonlarla dolu. Bunlar neden şimdi sorun olmaya başladı? Çünkü bunları yapmak eskiden çok zordu. Bir marifetti. Galiba bu kadar zor bir işi başaranlar da, haklı olarak övünmek istiyor, "Bakın ben bunu yaptım," diye kendiliklerinden ortaya çıkıyorlardı. Sevgili pikselsavarlar, yapacak birşey yok. Bu iş artık kolay. Gerçekten kolay. O yüzden de artık marifetle insanları etkilemek zor. Ama her nedense siz hâlâ etkileniyorsunuz. Hırslanmayı bırakın, "beğenmeme" hakkınızı kullanın. Ünlü bir pikselsavarın ülkemizin az sayıdaki fotoğraf dergilerinden en kalınında konuyla ilgili olarak söz ettiği "... geleneksel fotoğrafın saygınlık ve inanılırlık misyonu"ndan, (ki böyle bir misyondan bugüne dek haberim olmamasına da çok üzüldüm gerçekten,) artı0k söz edilemez. Artık çok geç. Silikon vadisinden çok sular aktı ve durumu kabullenmekten başka şansınız yok sevgili pikselsavarlar. Siz iyisi mi, en yakın pikselsevere gidin. Sizi fotoşlopla tanıştırmaktan zevk duyacaktır. Zaten, Pascal'ın dediği gibi, "Biraz derin düsününce, ... hiçbir şey bizi avutamaz."
Yarışmalara gelince, buna da şaşmamak elde değil. Sanki örneğin dialarla renkli baskıların ayrı ayrı yarıştırılmasında bir mantık varmış gibi, ya da bugüne dek portre ve manzara, close-up ile fotogram, ne bileyim, kurgulanmış görüntülerle an fotoğrafları aynı sepette değerlendirilirken hiçbir sorun yoktu da, manyetik ortamdan daha doğrusu fotoşloptan çıkan fotoğraflar mı sorun yarattı? Yahu nedir bu digital fotoğraf? Ayrı bir tür mü? Acayip bir mahluk mu? Bir görüntü sadece manyetik ortamda duruyor diye "fotoşlop"mu oluyor? Pikselsavarlar hangi noktada huzursuz olmaya başlıyorlar? Anlamadım gitti.
Deminden beri sözünü ediyoruz, işte size bir digital fotoğraf:
Buna ne buyrulur? Pikselsavarlar şimdi bu olağanüstü fotoğrafa da itiraz edecekler mi, sırf manyetik ortamda diye? Ya da bu fotoğrafın bir benzeri bugün bir digital fotoğraf makinesi ile elde edilemez mi? O zaman ne olacak? Pek önem verdiğimiz yarışmalarda diskalifiye mi olacak?
Ey pikselsavarlar, netlesin! Yukarida söylediğim gibi, beğenmeme hakkınızı kullanın. Fotoğrafa olmadık, olmayacak, olamayacak misyonlar yüklemeyin. Bağcıyı döveceğinize üzümü dövmeyin. Biliyorsunuz, fotoşlopta resim de yapılabiliyor. Resimle fotografı karıştırmayın. İlle de fotoğrafları yarıştırmak istiyorsanız, uykunuzu alarak jüri toplantısına gidin ve karşınıza çıkan resimleri hiç acımadan eleyin!
Ama, daha iyisi, fotoğrafları yarıştırmayın, olsun bitsin.
Şunu da unutmayın: eskiyen hard diskler kötü kokmaz, üstünüzü pisletmez, çevreyi kirletmez, kedinizi zehirlemezler.
Iyi tatiller efendim.
OCÇ
|