|
|
|
Basitte Serbest Bir Gezinti
“Mükemmele ulaşmak için, eklenecekleri değil, çıkartılacakları tüketmek gerekir.” Antoine de Saint-Exupery 1900-1944
Minimalizm 1960’ların başlarında özellikle yoğun olarak resim ve heykelde ortaya çıkan; 1970’lerin sonuna doğru da o baştaki canlılığını yitiren bir sanat akımı. Az, düz ve belki de çoklukla endüstriyel malzeme kullanarak yarattıkları eserlerle, objeler, nesneler, malzemeler arasında kabul edilmiş sınırları ortadan kaldırmayı deneyip, metaforlardan olabildiğince uzak durup, sanatçı öznelliğini en aza indirgeyerek, izleyicisine daha geniş alanlar açmaya çalıştı ilk minimalistler. Onlar da pop-artçılar gibi kendilerini savaş sonrası sanat alanında ağırlıklarını olabildiğince hissettiren soyut dışavurumculardan uzakta konumlandırdılar.
Kavramın bugünkü kullanımı bağlam olarak özde çok değişmese de taşındığı alanlar, başka anlayış ve kavrayışlarla kurduğu ilişkiler sonucu 1960’larınkinden tabii ki farklılaşmış. Ama, bugün de bu ana bakışçerçevesinde çalışan ve üreten bir dizi sinema yönetmeni ve fotoğrafçı saymak mümkün, bu insanlar kendilerine minimalist demeseler de. Bunların pek azına aşağıda belli bir serbestlik içinde dokunmaya çalışacağım.
*
“Friedrich Nietzsche 3 Ocak 1889 günü Torino’da yaşadığı Via Carlo Alberto caddesi üzerindeki altı numaralı evinden, belki hava alıp dolaşmak, veya postaneden postalarını almak için çıktı. Ondan pek de uzakta olmayan bir yerde, veya aslında ondan tamamen uzaklaşmış bir noktada bir arabacınınbaşı inatçı atı ile dertteydi. Tüm çabasına karşın at yürümemekte direniyordu ve – Giuseppe? Carlo? Ettore? adı her ne ise – arabacı sabrını tüketerek kırbacını eline aldı ve atın sırtına indirmeye başladı.Nietzsche kalabalığı yararak gelip öfkeden köpürmekte olan arabacının bu zalimliğine bir son verdi. Tüm ihtişamı ve bıyıkları ile aniden arabanın üstüne zıplayarak hıçkırıklar içinde atın boynuna sarıldı.Komşusu onu, bir divanın üzerinde hareketsizce iki gün yatacağı ve zorunlu son sözü olarak ‘Anne, ne kadar aptalmışım’ diye mırıldanacağı, bunu izleyen on yıl boyunca içinde bulunacağı sakin bir bunama hali ile annesinin ve kız kardeşlerinin bakımı sayesinde yaşamını sürdürüp, tamamlayacağı evine taşıdı.Ata gelince, hakkında bir şey bilmiyoruz”dış ses anlatısı ile başlar Bela Tarr’ın aktif yönetmenlik hayatını noktaladığı Torino Atı filmi.
Zamanın bittiği, neyin onun yerini aldığını bilemediğimiz sade bir insan, zaman, mekan, boşluk ilişkileri yumağı örer Tarr, kimi zaman melankolinin derin sularına yaşlı arabacı ve kızı ile birlikte bizi de götürürken. Bu yolculuğa MihalyVig’in, Philip Glass’ı da anımsatan, derinliği pek fazla, döngüsel ve yalınmelodi dizileri eşlik eder. Özellikle yukarıdaki dış ses anlatısını izleyen yaklaşık dört dakikalık at arabası yolculuğu sahnesinde bu daha fazla belirgindir ve adeta müzik o plan sekansın bir aktörü olur.Bir odadan ibaret ev, tahta masa, basit bir ocak, içinden dışarı bakılma işlevinin alabildiğince vurgulandığı yalın bir pencere ve birer haşlanmış sıcak patatesten oluşan yemek bu müzik eşliğinde içimize yer eder.
*
EricSatie’nin 1 numaralı Gnossienne’ini dinlerken de benzer duygular uyanır uzaktan. Çoğu kez bunu o dönen ve tekrarlayan son derece basit ama bir o kadar da gerçek melodilere bağlamak mümkündür. Fa minör tonunun tüm melankolik tınıları bu parçada, pek az armonik değişiklik ve son derece basit bir melodik yapı ile Satie’ye pek de hak ettiği “müzikte minimalizmin öncüsü” unvanını verir hafifçe eğilerek. Orijinal notasında Satie’nin mezür ayrımlarını belirten dikey çizgileri koymadığı ve olabildiğince serbest bir yorumu hedeflediği sadece bir dedikodudurbelki de. Bu parça JacquesLoussier’denEnsembleSarband’a kadar çok geniş bir yelpazede tekrar ve tekrar yaşam bulmuş, bir çok sinema filminde öyle ya da böyle kullanılmıştır.
* Bu dönen melodilerin görsel bir karşılığını da Kiorastami bir kiraz tadında sunar bize. Bedii Beyin arabası ile sürekli dönüp dolandığı yollarda, dış dünya ile uzak veya araya bir cam koyarakkurduğu eksik ilişkilerde bu tuhaf döngü karşılar bizi. Aslında Kürt askerde, Afgan din talebesinde aradığı ve Baghderi Beyde bulduğunu düşündüğü,intihar ettiğinde üzerine yirmi kürek atacak yüreğin öyküsünde basit bir yaşam ve ölüm karşıtlığı ve birlikteliği etrafında döndürüp dururKiorastami Bedii Beyi ve tabii ki bizi.
Cam ardından yaşam ile ilişki kurma halleri bir an aynı toprakların kadın sanatçısı, çoklukla kendi coğrafyasında kadın olma hallerinin irdeleyenShadiGhadirian‘ın “Be Colourful” (Renkli Olun) fotoğraf serisini anımsatır. Onlar da Kirazın Tadı gibi başlangıçsız ve sonsuzdur. Aslında yaşamda ne çok böyle öykü var; var ki bize anlatılır.
*
Başlangıcı ve sonu olmayan, bir elin parmaklarından az insanın etrafında kurgulu bir başka öyküye rast geldiğimiz film iseZyviagintsev’in “Dönüş”üdür. Andrey ve Ivan daha önce nerede olduğunu bilmedikleri babalarının bir gün çıkagelmesi ile – babanın odada uzanıp uyuma sahnesi İsa’nın yeryüzüne dönüşünü konu alan resimlerle ne kadar örtüşmektedir – nereye olduğunu bilmedikleri bir yolculuğa çıkarlar. Zyviagintsev zaman zaman babanın gerçekte var olup olmadığı hakkında bizde “bile” şüpheler uyandırırken, onu Andrey ve Ivan’ın yaşamından Hadesvari bir sahne ile alır, başlangıçsız olduğu kadar sonsuzdur da artık adını bile bilmediğimiz baba. Ama, iki kardeş başa dönemezler artık; aslında tamamen içsel olan bu kendi başlarına yolculukta onlar artık yola çıkanlar değildir.
* Lao Tzu’nun dediği gibi, “İyi bir yolcunun sabit bir planı ve bir yere varma niyeti olmaz.” Bu gezinti çerçevesinde de varmak istediğim “az çoktur” gibi özlü bir söz değil. Aslında zaten “az” ile anlatılmak istenen gene “az” değil midir?Kim bilir?Cunda – Ağustos 2015
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1000594
|
|
|
Copyright and "Fair Use" Information
Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.
Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir. Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır. |