|
|
|
KARTPOSTAL-KARTPOSTAL KOLEKSİYONU-RESİMDEKİ GÖZYAŞLARIKendine özgü bir müzik ve yorum tarzı olan rahmetli Cem Karaca, benim düşüncemde Türk müziğinin çok önemli temel taşlarından birisi olarak yer alır. Ben müzik konusunda bir otorite olmadığımdan bu savı genelleştirmem doğru olmaz ama neredeyse onun tüm şarkılarının çıktıkları zamanlardan itibaren hızla ‘’hit’’ oluşları ve hâlâ çok sevilmeleri beni doğrular niteliktedir. Cem Karaca’nın sevilen önemli yapıtlarından birisi de ‘’Resimdeki Gözyaşları’’ şarkısıdır. Şarkı hızlı ritmi ve Cem Karaca’nın kendine özgü davudi sesi ve yorumuyla olduğu kadar sözleriyle de unutulmazlar arasında yerini almıştır. Bu şarkıyı ne zaman dinlesem için hep hoş bir ürpertiyle dolar ve çoğu zaman içten bir mırıltıyla da şarkıya iştirak etmeye çabalarım.Şarkının dizeleri bir serzenişi, bir umudu, bir umutsuzluğu, kısacası insanın, insan olma niteliğini anlatır.‘’Bir gün belki hayattan, Geçmişteki günlerden,Bir teselli ararsın, Bak o zaman resmime,Gör akan o yaşları.Benden sana son kalan, Bir küçük resim şimdi,Cevap veremez ama Ağlar yalnızlığına,Ve işte arda kalan, Bir avuç anı şimdiKoyup ta bir başıma, Bırakıp gittin beniSen yalnız değilsin, Biliyorum nerdesin,Bu üzerdi beni, Yaşasaydım ve görseydim.’’Ayrıca Yeşilçam klasikleri arasında bana göre tartışmasız yer alması gereken ‘’Ağır Roman’’ filminin de ana müzik parçalarından olan ‘’Resimdeki Gözyaşları’’nın sözlerinin Mehmet Soyarslan’a mı yoksa Cem Karaca’ya mı ait olduğu bile sanki Dedem Korkut’tan kalmış gibi tartışmalıyken ve bir bilinmezken, bilinen şarkının sözleri ve müziğinin hâlâ güncel ve bilinir olmasıdır. Bir ayrılış öyküsünü anlatan bu şarkı Türk toplumunda bilinmeden, farkına varılmadan çok güçlü bir yapıda gelişen albüm kültürünün ve koleksiyonunun bir ifadesidir.Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, hangi aileye konuk olursanız olun, o evde mutlaka, en az bir adet aile albümüyle karşılaşırsınız, hatta bazılarının çerçeve içinde duvarda, büfede ya da herhangi bir yerde, çoğu kez bir dahaki badanaya kadar değişmeyecek biçimde konumlandıklarını görürsünüz. Bu albümlerin içinde aile tarihi kadar yaşam kültürü de vardır. Neler yoktur ki bu kaydedilmiş anıların içinde nineler, dedeler, nişan düğün resimleri, bazı albümlerde daha büyük nineler ve dedeler, amca ve dayıların hatta kuzenlerin, eniştelerin askerlik resimleri, halaların teyzelerin konu komşuya sıkça gösterilen vesikalık resimleri daha neler neler. Daha neler anlatır bu resimler.Moda olarak bakarsanız dönemlerin giysilerini rahatlıkla algılayabilirsiniz. Bazen mobilya bazen konut ya da yapı bir parçası oluverir resmin. Makyaj stillerinden giyime, çevreye ait sayılamayacak kadar çok obje sığar o küçücük kartpostala. Ancak topluma bu konuda hiçbir bilinç ve kültür aşılanmadığından, bu konuda bilinçleştirme ve eğitim verilemediğinden, çoğu kez bu resimler değerleri, önemleri bilinmeden atılır, kaybolur gider. Oysa kaybolan bir resim değil, bir toplumun önemli kültür belleklerinden birisidir.Hiç unutmam, Hannover/Almanya’da öğrenciyken yerel gazetede gördüğüm bir ilan çok dikkatimi çekmişti. Yerel yönetim verdiği ilanla ikinci dünya savasında ağır sanayi bölgesi olması nedeniyle yerle bir edilen, adeta taş üstünde taş kalmayan kenti yeniden inşa edebilmek için özellikle savaş öncesi dış mekânlarda çekilen resimleri bu ilanları vererek parasal karşılığını da istenirse ödeyerek almaya çalışıyordu. Ne kadar başarılı olduklarını takip edemedim ama Hannover klasikleşmiş kent yapısıyla günümüzde Almanya’nın en ‘’Hoh’’/kaliteli kentlerindendir. Yıllar sonra bir öğrencime Bodrum’un geçmiş yapısı ve kültürüne ilişkin bir doktora çalışması yaptırmıştım. Bodrum’da geçmişle ilgili bazı dokümanlara ve görsellere ihtiyaç vardı. Kendisi hem bayan hem de Bodrum’un eski ailelerinden birine mensup olduğu için Bodrum’un eski sakinlerinin evlerine rahatlıkla girebiliyordu. O çalışmada bize en çok katkı yapan şey bu evlerdeki albümler ve albümlerdeki resimler oldu. Sosyal yaşama dair, bayramlara dair, özel günlere dair, evlere dair, kullanılan obje ve eşyalara dair o kadar çok belge ve bilgi çıktı ki bu dokümanlarla daha pek çok konuda çalışmalar yapmak mümkündü.Farkına varılmadan yapılan bu bilinçsiz koleksiyonculuğun temelinde hemen her kentte, her yerleşimde yer alan birkaç fotoğrafçı vardır. Bu fotoğrafçılar bulundukları kentin resimsel bellekleri, hafızaları olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin getirdikleri arasında bu meslek kolunun üstlendiği kültür görevi azımsanamaz. Her şeyden önce ‘’Vesikalık Fotoğraf’’la neredeyse bulundukları yerleşimin bütün insanlarının suretlerini en az birkaç kez almışlardır. Okullar, sınıflar, sınıflardaki öğretmenlerin suretleri hep bu ‘’Foto’’ların elinden çıkmıştır. Bayramlarda törenleri çekmişler, parkları, yapıları, caddeleri, sokakları ölümsüzleştirmişlerdir. Yalnızca bunlarla da kalmayıp aileleri, yani toplumun en küçük sosyal yapısını ölümsüzleştirmişlerdir. Nişan, düğün törenleri onlarla yaşamıştır.Yalnızca bununla da kalmamıştır yaptıkları; Aile bireyleri, geçmişteki büyüklerini onlar sayesinde tanıma fırsatları bulmuşlardır. Örneğin ben anneannemi resimlerde gördüm, tanıdım. Çünkü benim bu dünyaya gelişimden çok önce o bu dünyadan göç etmiş. Bu konudaki en büyük üzüntüm dedelerimin ve babaannemin hatta halalarımın suretlerinin olmayışıdır. Hatta bazılarının kayıtlarının bile olmayışı çok acıdır. Türkiye Cumhuriyetinin kazandırdıkları arasında ‘’Albüm’’ kültürü önemli bir yer tutar. Gençlik Parklarından, Atatürk Çiftliklerine, Çubuk barajından, Sivas-Ankara demiryolu açılışına kadar devletin yaptığı pek çok hizmet, ileride hatırlanmak üzere devlet tarafından ‘’Hatıra Albümü’’ haline getirilmiştir. Bu geleneğin geçmişinde Osmanlı’da ordu bu kültürü benimsemiş, yalnızca ordu içindeki olay ve günlerde kalarak, askere askerliğe ilişkin görsel belgeler, albümler hazırlanmıştır.
Ben amatör bir kartpostal koleksiyoneriyim. Kendi maddi gücüm oranında, kendi ihtisasımla ilgili kartpostallar topluyorum. Konum genel olarak ‘’Açık Alanlar’’ yani parklar, bahçeler, meydanlar, sokaklar, caddeler, kamusal yapı çevreleri vb. Koleksiyonuma giren her kart bana farklı bir heyecan, farklı bir düşün gücü, ayrı bir tat veriyor. Biraz da bu tattan, heyecandan söz etmek istiyorum. Benim mesleğim Peyzaj Mimarlığı. Türkiye’de ilk defa Ankara Üniversitesinde Peyzaj Mimarlığı Bölümü kurulduğunda, ilk asistanı olarak bu mesleğe profesyonel olarak girdim. 42 yıl bu meslekte yüzlerce öğrencinin yetişmesine katkı verdim. Hocalarım oldu (ki çoğu bu dünyadan göç etti). Hoca oldum. Emekli oldum. Bu hususla ilgili en çok doküman, bilgi, belge ve resme sahip olmama rağmen, en büyük üzüntüm bunların asla yeterli olmamasıdır. Bırakın yapılanları, çok yakın zamanda bile yapılanların belge, bilgi ve fotoğrafları yoktur. Benim konularımla ilgili olarak Atatürk’ün bilinmeyen, ancak toplumun hızla sosyalleşmesi, çağdaşlaşması adına yapılan ‘’Şehircilik ve Yeşil’’ devrimi ve bu devrimin üç önemli başlığı;- Gençlik Parkları-Kent Çiftlikleri-Kültürparklar konusunda yaptığım incelemeler, Kültür devriminin hızla gerçekleşmesinde ne kadar önemli görevler üstlendiklerini ortaya koymaktadır. Hiç yorum yapmadan sunduğum üç kartpostal sanırım ne demek istediğimi daha iyi anlatacaktır.Resimdeki gözyaşları her birey için olduğu kadar, her toplum içinde vardır.
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1000908
|
|