KİTSCH: ZEVKİ VE ÖLÇÜYÜ TARTIŞMAK
Türkçe, tamlamalı bir dil. Öğrenmesi başta kolay gibi görünse de öğrenme sürecinin orta yerlerinde tamlamalar nedeniyle zorluklar yaşanır. Tamlamalar eksik ya da yanlış kullanıldığında o insanın ne söylemek istediği kuşkusuz anlaşılacaktır, ama orada eksik olan, beklentilere karşılık gelmeyen bir şeyler vardır. Türkçe öğrenen bir insanın ağzında bazen sevimli bir hâl alan bu tamlama eksikliği, bir kitapta karşımıza çıktığında sevimlilik ortadan kalkar, ne anlatılmak istendiği anlaşılsa bile katlanması zor bir hâl alır. Dilin zevkine varılamadığı için orada okuru rahatsız eden eksikler vardır.
Böyle bir şey midir "kitsch"?
Hem "evet", hem de "hayır": Belki "kitsch"i açıklamak için güzel bir örnek değil yukarıda verilen. İyi olmadığı baştan kabul edilen, fakat buna rağmen aktarılan bu örnekte tamlamalar yanlış kullanıldığı için okuyucu okuduğu dilin zevkine ve tadına varamadığı konu edilmektedir. Zevk ve tat: Bu örnekte asıl altı çizilmesi gereken iki kavram.
Tatlar, zevkler, renkler tartışılmaz mı? Neden tartışılmasın? Örnekte araç olarak kullanılan bir dil ve bu dile hâkim olunamadığı için ortaya çıkan problemler konu ediliyor: Burada dilin ilkel kullanımı, buna bağlı bir bayağılık ve sonuç olarak bir şekilde zevksizlik sözkonusu. İşte bunlar "kitsch"in ilgi alanına giriyor.
"Kitsch"te mesele tadı ve zevki tartışmaktır; zevk ve tatların gelişmişliğini sorgulamaktır.
Sanatın genel geçer bir tanımını yapmak, sanatın; bir üst başlık olarak uydurma bir burjuva kavram olması nedeniyle zor. Bin kişiden istenecek tanım denemeleri otonom kalacak, bunlar arasında en güçlü olanlara yapılacak itirazların arkası asla kesilmeyecektir.
Sanat kavramı yeni, fakat resim, müzik, heykel gibi disiplinler bu kavramdan çok daha eski. Sanatın tanımında birleşmek zor olurken, sanat üst başlığı altında yer alan, meselâ bir resmin, müziğin ya da fotografın önemli bir eserinde bu zorluk yaşanmayacaktır. İyi bir hümanist eğitim almış her dünya vatandaşı Rembrandt ya da Picasso gibi bir usta ressamın, Schütz, Bach ya da Şostakoviç gibi usta bestecilerin, Michelangelo gibi usta bir heykeltraşın, August Sander, Ansel Adams gibi usta fotografçıların eserlerini anlayacak ve beklentilerine göre bunlardan zevk alabilecektir. "Kitsch", alanlarının iyi örnekleri olan sanat eserlerinin tersine, bu büyük eserlerin değerlerinin çok altında, ilkel araç ve yöntemlerle duyguları harekete geçirmek isteyen, ucuz, bayağı, zevksiz ve aslında sanat iddiası taşısa da sanat değeri taşımayan, toplum için kullanılan bir kavram. Bir itiraz. Bir muhalefet. Tabiî ki bir dışlama ve küçümseme.
Almanca olan bu kavramın ortaya çıktığı döneme şaşırmamak gerek. Her şey bir boşluğa doğuyor ya da kendi boşluğunu yaratıyor.
Kitsch de, tarihte yeni bir sınıf olarak ortaya çıkmaya başlayan orta sınıfın ilk oluşum yıllarında ve bu yeni sınıfın sanata yönelmesiyle kullanılmaya başlanıyor. Fransız Devrimi, sanatı saray ve kilisenin dışına çıkarıp kitlelere ulaştırarak demokratikleşmesini sağlıyor; burjuvazi ortaya çıkıyor, o zamana kadar saraylarda hizmetçi kategorisinde hizmet veren ya da sadece kiliseden iş alan sanatçılara yeni iş alanları açılıyor; sanayileşme orta sınıfı yaratıyor ve sanatçılar ortaya çıkan bu yeni sınıfın sanat ihtiyacını kalitesi yüksek sanat eserlerine benzer fakat hızla yapılmış, düzeysiz ve ucuz sanat ürünleriyle karşılıyorlar. Benzer bir ifadeyi Alman şair ve yazarı Schiller de kullanmasına rağmen, sanat tarihçileri, "kitsch" kavramının 1870'den itibaren Münih Sanat Pazarında kullanılmaya başladığında birleşiyorlar. Ortaya yeni çıkan orta sınıf evlerini, işyerlerini süslemek için öylesine çok resim ve heykel ihtiyacı duyuyor ki 19. yüzyılın sonlarına doğru Münih'deki sanat tüccarları onlara bağlı çalışan ressam ve heyteltraşlara çok sayıda fiyatı yüksek olmayan ve hızla yapılan "kitsch"ler sipariş etmeye başlıyorlar. Aslında bu kavram doğumundan itibaren "sanatın" muhalifi anlamında kullanılıyor. 20. yüzyılda ise "kitsch", yüksek sanat ürünlerinin karşısında beğenileri pazarın ihtiyaçlarına göre belirlenen büyük kitleler için üretilmiş kalitesiz moda sanat eserleri için kullanılıyor. Yine aynı yüzyılda bu kavram, sanat ürünlerini aşarak gündelik hayatın bütün ucuz ve zevksiz alanlarını ifade edebilmek için kullanılıyor:
Konusu ne olursa olsun ilkel duygularla ifade edilen bir şiir, zevksiz yazılmış sosyal ya da aşk romanı, renkleri uyumlu olmayan gündüz ya da gece kıyafeti, vitrinden alınmış duygusu veren ve o evin halkına uymayan, iyi tasarlanmamış oturma odası, yüze uygun olmayan ve dengesi tutturalamamış kadın makyajı, takıları, mekâna ya da mevsime uymayan giysiler, davranışlara ve dile yansıyan ilkel naziklik, ilkel söz ve müzikle yapılmış bir şarkı, herhangi bir şekilde harmonik olmayan oda ya da büro tasarımı, hattâ içindeki resme uymayan aşırı gösterişli bir çerçeve… Bu sıralananların tümü için kullanılan bir ifade biçimi oluyor "kitsch".
İster sanat ürünleri, isterse günlük hayatın diğer alanları için olsun, "kitsch" kavramının kullanımında ölçünün tutturulmaması belirleyici oluyor. Kitsch, zevki ve tadı ölçüyor.
İnsanın hayatında önemli olan zevklerin incelmiş ve gelişmiş olması değil midir? "Evet"se "kitsch"i anlamak mümkündür. Bu sorulara "hayır" cevabını verenlerin ise "kitsch" kavramanı anlaması mümkün olamayacaktır, çünkü bir "kitsch" karşısında "kitsch"in farkına varabilmek de gelişmişliğin ifadesi olan bir ölçü gerektiriyor.
|