KÖPRÜLER ÜZERİNDEN BULUŞMA
Feride ÇELİK
Zilberman’in dramatik etkisi, fotoğraf kahramanlarının çalışmaktan yorgun, ama yaptıkları işten ötürü mutlu ve huzurlu yüzlerinde; çabalamaktan kirlenmiş, güçlü ve kuvvetli ellerinde görülür. Sanatçımız, fotoğraf çalışmalarının teması olan zor anları görsel bir mükemmellik içerisinde bize sunar. Kabloları, halatları inanılmaz denge ve koordinasyon ile kulelere bağlamaya çabalayan, eğilmeye ve dalgalanmaya olan eğilimi düşürmek için köprü altına kurulan, destekleyici kafes sistemini ustalıkla inşa eden yoğun insan emeği… Deniz dibine yapılan sondaj çalışmaları sırasında bütün şehre ve çevreye yayılan, kulakları tırmalayan ses…
İki yakayı birbirine bağlayan, üstünden yaya ve arabaların geçişine imkân sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapılar olarak adlandırdığımız köprülerin inşaat çalışmaları. Sonuç: işlevselikle birlikte muhteşem, estetik bir görsellik. Bizi uzaktan yakından görsellikleri ile etkilerken, üzerinde durup altımızdan geçen suya baktığımız zaman da farklı güzellikleri keşfettiğimiz yapılardır köprüler.
Güney Fransa’da yer alan Rochemaure bölgesinden ismini alan, Rhone nehrinin üzerinde kurulmuş olan eski Rochemaure Köprüsü, yoğun çalışma ve çabaların sonucunda tekrar yaşamsal hale getirilir. Köprünün yenilenme çalışmalarına başlanması ve hız kazanılması, İsviçre’deki Cenevre Gölü’nden Rhone Nehri’ni takiben Akdeniz’e bağlayan bisiklet yolu projesi olan Via Rhone projesi sayesinde olur. Güzel fotoğraflar vermesinden ötürü fotoğrafçılar tarafından da bilinen köprüde, yenilenme projesi sırasında fotoğraf sanatçısı Tristan Zilberman ile çalışılır. Zilberman köprü yenilenme çalışmalarını hem fotoğraf hem de röportaj ile birlikte yürütür, çünkü bu belgesel çalışmalar bir kitaba dönüşecektir. Sanatçı, kendisinin de daha evvelden şantiyelerde çalışma tecrübelerinden faydalanarak, temasını insan üzerine yoğunlaştırır. Tristan, bir yapının inşası sırasında insan emeğinin gerekliliğinin yüksek farkındalığı içerisindedir. Zilberman, bu farkındalığını ve fotoğrafladığı karelerin siyah-beyaz olmasının nedenini şöyle ifade eder: “Siyah ve beyazın, birbirlerine yeterince kontrast bir biçimde, dramatik, bir o kadar da edebi bir boyut kattığını farkettim.” Sanatçının köprü halatlarının üzerinde fotoğrafladığı insanlar, akrobasi yapan akrobatlara benzerler. Fotoğraf karesinin enine, boyuna, köşeleme ya da herhangi bir yerinde kullanılmış olan düz, çizgisel hatlar denge duygusunu daha da güçlü kılar. Çizgisel hatlar bazen bir demir parçası, bazen bir halat, bazen de köprünün kendisi olabilir.
Tristan Zilberman’ın hem belgesel hem de estetik niteliğindeki işlerine, fotoğraf sanatçısı Emine Akbucak farklı boyut ve ses getiririr, çünkü Akbucak, köprülerin inşası sırasında ortaya çıkan çekiç, tokmak seslerini, deniz dibine yapılan sondaj çalışmalarının korkunç gürültüsünü dinler ve kaydeder. Köprüleri seslerle dinleyen ve içselleştiren sanatçının ses kayıtlarını, İlke Boran bir ses enstalasyonuna dönüştürür. İlke Boran’ın seslerden çıkardığı yorum, filozof Deleuze’ün kimliği belli olmayan yersiz yurtsuzlaşmasında ortak düzenleme alanı yaratır. Şantiye sesleri olarak tanımlayabileceğimiz gürültü, Boran’ın yorumları ile sessel şölene dönüşür. Müzikolog İlke Boran, köprü fikrinin barındırdığı birçok simgesel öğeyi de dikkate alarak köprü kurma ve o köprüden geçme düşüncesine odaklanan, karma bir müzik yapar. Boran’ın yorumlarını dinleyerek iletişim kurduğumuz köprüler artık sessiz değildir.
Fransa’nın başşehri Paris'te bulunan, isim anlamı ‘yeni’ ama kendisi oldukça eski; filmlere, kitaplara, fotoğraflara daha birçok sanat dalına konu olmuş olan meşhur Pont Neuf Köprüsü.
Sanatçı Akbucak, Paris’te yaşadığı yıllarda bu köprü ile ilgili olarak duygularını şöyle ifade ediyor: “Köprü ve sahip olduğu manzara beni çok etkiliyordu, etrafını çevreleyen sularının renkten renge girmesi, her gün başka bir ışık altında sanki başka bir kıyafet giymiş hissi uyandırıyordu bende.” Emine Akbucak daha değişik bir bakış açısıyla köprünün üzerinden bakıyor ve farklı güzellikleri keşfediyor, sonrasında da keşfettiklerini bize daha soyut bir ifade ile sunuyor.
Sanatçının gözü ile suya bakıyor, hissediyor, farklılıklar yakalamaya çalışıyoruz. Akbucak gittiği, gördüğü ülkelerde başka köprüleri fotoğraflarken de bazen köprünün üzerinden bazen uzağından bazen de çok yakınından ama bizlerin bakıp göremediği açılardan bakıyor ve farklı güzellikleri keşfediyor: ışık, yansıma, renk, akış, kırılma, doğrusal çizgiler…
Fotoğraf karelerindeki düz çizgisel hatlar, farklı kültürlerden gelen Emine Akbucak ve Tristan Zilberman’ı köprüler üzerinde buluşturuyor. Akbucak ve Zilberman aralarında ‘köprü’ dili ile konuşup, anlaşıyorlar. Aynı tema ama farklı yorumlama tarzları sanatçıları, farklı ülkelerden, dinlerden, ırklardan, kültürden de gelseler köprüler üzerinden buluşturuyor. Emine Akbucak’ın da söylediği gibi: “Köprü çok güçlü bir sembolik değer. Geçişin, karşılaşmanın sembolü. Doğuyu batıyla, batıyı doğuyla birleştiriyor.”
Sanatçılar köprüler üzerinden düşünüyor, yorumluyor, yazıyor, dinliyor ve de köprüler üzerinden buluşuyor.
Küratör-Sanat Eleştirmeni
Emine Akbucak Fotoğrafları
Tristan Zilberman Fotoğrafları
|