Sanat tarihinin serüvenine baktığımız zaman, modern döneme kadar kadın sanatçıların varlığından söz etmemiz pek de mümkün değil. Bunun nedeni 19. yüzyıla kadar kadın sanatçının olmaması değil elbette. Rönesans ve Barok döneminde saray ressamlarının yanında yetişen birkaç kadın sanatçının varlığından haberdarız; fakat bu sanatçılar sanat tarihi yazımında çok da vurgulanmamışlardır. 1970’lerdeki dünyanın değişmekte olan ekonomi ve politik süreciyle birlikte, sanat dünyasında da birbirinden farklı birçok akımın (Land art, video art, feminist art, performance art, body art.. vb) iç içe geçtiği görülmektedir. Bu akımlardan biri olan feminist sanat da, sanatsal yaratımın kavranmasında cinsiyeti temel öğe olarak ortaya koyar. Erkeklerin sanat eğitimi alma konusunda kadınlara göre daha ayrıcalıklı olduğu ve Batı’da 16. yüzyılda kadınların çok özel durumlar haricinde akademilere alınmadığı bilinmektedir. Çoğunluğu erkekler tarafından üretilen sanat yapıtları, yine erkek egemen bakışın tüketimi içerisinde şekillendirilir. Feminist sanat tarihçileri de, kadın sanatçıların nasıl bir ayrımcılıkla karşılaştıklarının yanı sıra, kadının sanat yapıtlarındaki edilgen ve pasif bir biçimde temsil edildiklerini belirtmişlerdir. Linda Nochlin 1971’de Art News dergisinde “Neden Büyük Kadın Sanatçılar Yok?” başlıklı makalesini yayımladığında, çok büyük tartışmalara yol açmış, sanat tarihinde daha önce sorulmamış bir soruyu gündeme getirmişti.1 Nochlin’in bakış açısına göre, “dahi” ve “üstün yetenekli” kavramlar erkekler tarafından erkeklere yakıştırılan, kadınlarınsa bunları hak etmek için erkeklere göre daha fazla çaba göstererek kazanması gereken kavramlardı. 1970’lere damgasını vuran kadın hareketleri sanat tarihine de farklı bir açılım getirmiştir. Judy Chicago’nun The Dinner Party adlı 1974-1979 tarihleri arasında yaptığı bu enstalasyon, Newsweek dergisi tarafından da bin yılın en fazla ses getiren 10 çalışması içerisinde gösterilmiştir.2
| |
Üçgen formundaki masanın üzerinde tarih ve mitolojideki kadınlara gönderme yapan, 33 adet temsili yer hazırlanmıştır. Bu oturma yerlerinde, kadının sembolünü veya ismini gösteren işlenmiş bir masa örtüsü, tabak, peçete yerleştirilmiştir. Çiçek veya kelebek görünümlü tabaklar vulva formunda tasarlanmıştır. Üçgen şeklindeki masada hem biçimsel olarak vajinaya, hem de Hıristiyanlıktaki teslis inancına gönderme bulunmaktadır. The Dinner Party’de kullanılan işlemeli örtüler ve dantellerle, aslında kadınla özdeşleştirilen el sanatları, erkek egemenliğinde üretilen güzel sanatlara karşılık övücü bir tutumla sergilenmiştir. Çalışmanın tabanında bulunan porselenler de yine tarih içerisindeki 999 kadının sembolik imzasını taşır. Üçgenin ilk kanadı prehistorik çağlardan Roma dönemine, ikinci kanadı ise Hıristiyanlıktan Reform dönemine kadar olan kısmı simgeler. Üçüncü kanadı ise Devrim Çağı’nı temsil eder.
Bu kadınlar;
I. Kısım: 1. İlkel Tanrıça
2. Doğurganlık tanrıçası
3. Ishtar
4. Kali
5. Yılanlı Tanrıça
6. Sophia
7. Amazon
8. Hatshepsut
9. Judith
10. Sappho
11. Aspasia
12. Boudica
13. Hypatia II. Kısım: 14. Marcella
15. Saint Bridget
16. Theodora
17. Hrosvitha
18. Trotula of Salerno
19. Eleanor of Aquitaine
20. Hildegard of Bingen
21. Petronilla de Meath
22. Christine de Pisan
23. Isabella d'Este
24. Elizabeth I
25. Artemisia Gentileschi
26. Anna van Schurman III. Kısım: 27. Anne Hutchinson
28. Sacajawea
29. Caroline Herschel
30. Mary Wollstonecraft
31. Sojourner Truth
32. Susan B. Anthony
33. Elizabeth Blackwell
34. Emily Dickinson
35. Ethel Smyth
36. Margaret Sanger
37. Natalie Barney
38. Virginia Woolf
39. Georgia O'Keeffe The Dinner Party çalışmasının oluşum süreci hakkında sanatçı Chicago şunları söylüyor.3
“Kolejde öğrenci iken, The Intellectual History of Europe (Avrupa'nın Entelektüel Tarihi), konulu bir ders aldım. Saygın bir tarihçi olan profesör bize en son derste kadınların bu konudaki katkılarını anlatacağına dair söz verdi. Bütün bir dönem bunun için bekledim ve nihayet son ders geldi. Profesör derse geldi ve ''Kadınların katkısı mı? Hiç'' dedi. Bu olumsuz değerlendirme beni gerçekten kahretti. Zira ben sanat tarihine katkıda bulunmak isteyen genç bir kadın idealisttim. Benden önce bunu yapan kadınlar olmamışsa bile ben nasıl bir ilk olacağımı farz edebilirdim? On yıllık bir uğraş sürecinden sonra, ciddi bir sanatçı olduğumu kanıtlamak amacıyla tarihi incelemeye ve profesörün sözlerini araştırmaya karar verdim. Sanat alanında kadınların faaliyetleri ile ilgili çeşitli belgeleri bulup çıkarmam uzun sürmedi ve kadınların insanoğlunun tüm ilgi alanlarında rol oynamış olduklarını gördüm. Daha fazlasını buldukça, hem kendimin hem de profesörün sözlerini sorgulamamış olan arkadaşlarımın yıllarca böyle bir yalana inandırılmış olmasına giderek daha çok kızmaya başladım. Bu nedenle, kadınların başarılarını ön plana çıkarmaya karar verdim. Sonuçta değişik malzemelerin ve tekniklerin kullanıldığı, anıtsal bir eser olan, 1 milyon kişinin gördüğü ''The Dinner Party'' ortaya çıktı. Birçok kimse bana ''The Dinner Party''den sonra yaşamlarının değiştiğini belirtti. Özellikle 1980'de Brooklyn Müzesi'nde sergilenmesinden sonra The Dinner Party etrafında geliştirilen tartışmalara tamamen hazırlıksızdım. Başlangıçtan itibaren, yapılan eleştiriler ile ziyaretçilerin tepkisi arasında çarpıcı bir ayrılık vardı. Carol Duncan, Modern Sanatlar Müzesi : Bir Erkek Dünyası adli eserinde şöyle diyor: Modern sanat tarihi çok açık ve ustaca, erkeklere ayrıcalık tanıyacak biçimde inşa edilmiş bir yapıdır... Kadınların sanat tarihinden dışlanmasına neden olan sadece önyargılı müze idarecileri (ki bunlar diğer kimselerden daha fazla önyargılı olmaz) değildir. Kadınların, kadın olarak sanat ortamında bir yere sahip olabilmek için böylesine güçlü otoriter bir geleneğe karşı koymaları kolay bir iş değildir... Tüm sanat dünyası, sanat okullarıyla, eleştirmenleriyle, satıcılarıyla erkek sanatçılar dışında (birkaç ''istisna'' ile) her şeyin varlığını yok sayacak bir şekilde yapılanmıştır.” Kadın sanatı için önemli yapıtlar üreten Judy Chicago’nun The Dinner Party adlı bu enstalasyon çalışması, hem biçim hem de içeriğiyle de sanat tarihindeki erkek egemenliğine yöneltilen cinsiyet eksenli büyük bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Elif VARGI. ©The Dinner Party is copyright to Judy Chicago.
©The photographs of this art work are copyright to Donald Woodman.
Daha fazla bilgi için lütfen sanatçının web sitesine bakınız www.JudyChicago.com
www.DonaldWoodman.com
1- Linda Nochlin. “Why have there been no great women artists?”, Women, Art and Power and Other Essays, Westview Press:147-158.
2- Judy Chicago, 20 Temmuz 1939'da Chicago Illinois'de doğdu. 1962’de California Üniversitesi’nde sanat bölümünü bitirdi. 1964’te yine aynı üniversitede master programını bitirdi. 1970 yılında Fresno Üniversitesi'nde ilk Feminist Sanat Programını kurdu. 1971'de Miriam Schapiro ile birlikte California Güzel Sanatlar Enstitüsünde Feminist Sanat Bölümünü, 1973'te Arlene Raven ve Sheila De Brettville ile birlikte, Los Angeles'ta halka açık ilk Feminist Sanat Bölümünü oluşturdu. 3- “Hiçlikten varlığa kadın sanatçı”, Cumhuriyet Dergi, 28 Mayıs 2000.
|