Koskoca bir yıl yan geldik yattık ve bekledik ki, 17.sayı gökten zembille inecek. Ama “armut piş ağzıma düş” hikayeleri çocukluğumuzdan kalma bir tekerlemeden ibaretmiş.
Oysa kimilerine göre ne kadar da kolaydı “internette sanal bir dergi çıkartmak. Ne yapıyorsun ki hocam ? Ohh, toparla fotoğrafları, al yazıları, hatta arakla** sağdan soldan bir iki yazı, sonra da sal sanal aleme dergiyi... Zaten dergi tasarımı dediğin nedir ki? Word de yazarsın, iki dakka sonra internettesin.” “Ben istersem şimdiye kadar sizin dergiden kat be kat iyisini çıkartırdım ama istemiyorum, ahhhh! Bir istesem siz görürsünüz!”
On kez istendikten sonra ancak alınabilen yazı ve fotoğraflar, zamanında alınıp da söz verildiği günde yayımlayamamış olmanın verdiği utançla “vallahi de billahi de çıkacağız ama işte tasarımcımızın elektrikleri kesikmiş çalışamamış kem, küm...” “Abicim, ne zaman çıkıyorsunuz? Vallahi sizin derginin numaratörü, sırf benim ‘Fotografya çıktı mı merakım’ nedeniyle iki katına fırladı.” ya da “kardeşim sıkıldım artık sizi beklemekten ben kendi web sitemi hazırladım, sizi de beklerim ”, “Ya arkadaşlar! Dergi nasıl olsa gecikti, bakım elime şu fotoğraflar geldi, bunu da koyalım mı?” (Ben bu cümleyi yazarken Uğur Okçu beni aradı. Cem Boyner’ in Ankara’daki sergisine gitmiş. Fotoğraflarını istiyorum diye bana bildiriyor. Ölümlü dünya, ya yarına çıkamazsak, ya dergi bir daha çıkmazsa? İste, iste tabi sevgili Uğurcuğum. Bu ülkede fotoğrafı sevdirmek, konuşulabilir hale getirmek gerekiyor. Ne gerekiyorsa yapalım. Can ise yarın o sayfaları hazırlar artık, umarım ucuz atlatırız!)
16. sayıdan bugüne geçen zaman içinde yayın kurulumuzda değişiklikler oldu, Can Gazilem’ in ve Deniz Tokay'ın uzun soluklu çabaları sonucu derginin altyapısı yeniden oluşturulmaya çalışıldı ve hep olduğu gibi bu kez de zengin içerikli bir sayı ile yayımdayız. Şimdi keyfini çıkartmak zamanı ama ne vardı sevgili Necati Abacı’ da aramızda olsaydı ve 17. sayının keyfini o da çıkartabilseydi? Belki bir karikatür de bizim için çizerdi. Bizim en sadık okuyucularımızdandı. Özür dileriz Necati, sana 17. sayıyı zamanında yetiştiremediğimiz için...
“Bir kedinin polenler gibi yumuşak kürkünde,
Ilık Bahar’ın kokusu eğlenir.
Bir kedinin altın çanlar gibi yuvarlak gözlerinde,
Çılgın Bahar’ın kızıl alevi parıldar.
Bir kedinin hafifçe kapanan dudaklarında
Yumuşak Bahar’ın uykulu hali yatar.
Bir kedinin sivri bıyıklarında,
Yeşil Bahar’ın ruhu dans eder.” Jang HI YI***
Kasım 2005, mevsimin ilk karının Ankara’ya düştüğü gün...
Hatamız varsa affedin, sevgiyle kalın,
Bülent IRKKAN
* Robert Haas’ tan Türkçe’ye çeviren Ceren Özpınar. Kaynak : Dünya Sanatı Dergisi, Kedi ve Sanat, Sayı 32 Bahar 2005, sf. 94
** Fotoğrafya’ da yayımlanan bütün yazılar, çeviriler Fotografya için özel olarak yazılmakta ya da başka kaynaklardan izin ile aktarılmaktadır. Ancak son zamanlarda bazı kitaplarda ve internet sitelerinde dergimizden alınan yazıların ve fotoğrafların izinsiz olarak ve kaynak belirtmeden basıldığını yayımlandığını tespit etmiş bulunmaktayız. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile örf ve adaba aykırı bu hareketler için gereken uyarı ve işlemler yapılmakta olup, bundan böyle de yapılmaya devam edilecektir.
*** Bahar Bir Kedi, Jang HI YI, Çeviren Nazım Ağıl. Kaynak : Dünya Sanatı Dergisi, Kedi ve Sanat, Sayı 32 Bahar 2005 Sh.106)
Çizim, Alexander Spoerl'in "Living with a camera" (USA, 1964) isimli kitabından alınmıştı