|  | 
  
    |  |  
    | 
	
                            
                                
                                
                        
                            
                                | 
                                      
                                        
                                          | Post-Mortem Fotoğraf Üzerine: Fotoğraf Öldürür mü, Yaşatır mı? |  |  |  
                                | 
  
 |  |  | 
 Elif VARGI Doğum   ve düğünü belgelemek kadar, ölüleri de fotoğraf aracılığıyla belgelemek   fotoğrafın tarihi kadar eski bir süreç. Her ne kadar İslam kültüründe   ölüyü her türlü belgelemek yasaksa da, Hıristiyan kültüründe bir o kadar   doğal bir olay.
 Peki, ölüler neden fotoğraflanır? Ölü,   yaşayanlar için “öteki”dir aslında, bu yüzden akla “korkutucu” bir şey   olarak gelir. Özellikle 19.yüzyılda fotoğrafın ilk çıktığı zamanlara   geri dönecek olursak, orta sınıf için ölülerinin belgelenmesi de   yaşayanların belgelenmesi kadar popüler bir olaydı kuşkusuz. Yaşayanlar   fotoğraflanabiliyorsa, haliyle ölüler de fotoğraflanabilir. Üstelik,   ölülerin hareketsiz duruşu, uzun pozlama süresini hesaba katacak olursak   o yıllarda bir fotoğrafçı için mükemmel pozu sağlıyordu.
 
 Ölüyü   belgelemenin tarihçesi fotoğraftan önce ressamlara aittir. 15.yüzyıldan   bu yana, Avrupa’nın hemen her yerinde ressamların özellikle ölen din   adamlarını resmettiği bilinmektedir. Bununla birlikte yas resimleri de   yapılmıştır. Bunlara bakan kişi, ölüyü hatırlama/unutmama/anma nesnesi   olarak kullanırken, aslında bir şekilde ölümü de öldürerek sürekli   kılmaya çalışıyor.
 
  
 |  |  | 
 Bu   doğrultuda ölüyü resmeden bir ressamla, fotoğrafçının arasında nasıl bir   fark vardır? Ressam tuval üzerinde ölüyü değiştirebilme gücüne   sahipken, fotoğrafçının ise böyle bir lüksü yoktur. Ölü bir bebeğe masum   bir gülüş yapılabilir, fakat fotoğrafta böyle bir şans  yoktur.   Dolayısıyla, ressam tuval üzerinde ölüyü tekrar canlandırabilir;   fotoğrafçınınsa limitleri bellidir. 
  
 |  |  | 
 Viktoryen   çağda, özellikle ölü bebek ve çocuk fotoğraflarının göze çarpması   oldukça ilginç bir nokta. Bebekler genelde küçük bir tabut içinde   gösterilirken, bazen de aile bireyleri ile birlikte bir anı fotoğrafına   dönüştürülmüştür. Jay Ruby’nin Secure the Shadow, Death and Photography in America adlı kitabında, post-mortem fotoğrafçılığın Avrupa’da başlayıp daha   sonra Amerika’ya doğru yayıldığını belirtmiştir (Ruby 51). Öyle ki,   Amerika’da bu konuda verilen reklamlar hemen göze çarpıyor, “Bir saatte   ölü bir insanı çekmeye hazırız!” veya “Çocukların ve ölü insanların fotoğraflarını kendi yerimizde veya evinizde çabucak çekiyoruz!” (Ruby 53). Orta sınıf ailelere ait olan bu gelenek, Amerika’da 1920’lere gelindiğinde yok olmuştur.  
  
 |  |  | 
 Post-mortem   fotoğraflarda önemli nokta, ölen kişiye bakacak olan kişilerin ölüyü   anımsaması, unutmaması, fotoğrafın ölen şahsın kişisel özelliklerini,   yani karakteristiğini yansıtmasıdır. Bunun iki farklı yüzü olabilir.   Birincisi, ölü herhangi bir mimik yapamayacağından kişiye ait net ifade   fotoğrafa yansıyacaktır; ikincisi ise bu yalnızca ölüye ait bir ifade,   “mimiksiz bir mimik” olacaktır. Yaşayan herhangi bir insan, bir ölü   kadar ifadesiz duramaz. Bir ölü de yaşayan bir insan gibi duramaz.   Eninde sonunda bu fotoğraf, geride kalanların hatırlamasına yarayacak   bir obje olacaktır.  
  
 |  |  | 
 Natürmort olarak Post-Mortem Fotoğraf 
 Post-mortem   fotoğraflarda dikkatimi çeken bir diğer özellik ise, ölen kişiyi tıpkı   natürmort (ölüdoğa) tablolarındaki gibi gösterme biçimi. Bu fotoğrafta,   sandalyeye oturtulmuş bir adam, yanında bir masa ve masanın üzerinde bir   kitapla gösterilmiştir. Bu marifet, büyük bir olasılıkla fotoğrafçıya   ait olmalıdır. Natürmort tablolarda da gördüğümüz/görebileceğimiz buna   benzer bir tür düzenleme, sahneleme yok mudur?
 
 Burada asıl   önemli olan, ölüyü belgelemekse, fotoğrafçı fazladan böyle bir masa ve   kitabı koyma ihtiyacını neden duymuştur? Masayı koymadan da, adamı   sandalyeye yerleştirebilirdi. Bu fotoğrafın bir ölü fotoğrafı olduğunu   bilmesek, adamın sadece bir poz verdiğini, masanın ve kitabın da bir   dekor olduğunu düşünebilirdik. Kitabını biraz önce okumuş ve   fotoğrafçıya poz vermiş sıradan bir adam olacaktı. Eylem içerisinde   olan, yani “hayat belirtisi” gösteren bir adam. Dolayısıyla, geride   kalanlar bu fotoğrafa baktıklarında adamın ölmüş olduğunu düşünmek   istemeyeceklerdi belki de.  Ölüyü böyle bir sahneleme içerisinde   gösteren fotoğrafçı, ölüyü canlıymış gibi gösteriyor izleyenlere. Bazı   natürmort tablolarda  meyveler sanki hala koparılmamış, tıpkı bir kuyum   titizliğinde işlenmiş gibi gösterilir, tıpkı hala canlıymış gibi; fakat   adı üstünde onlar ölüdoğa resimleridir. Bu fotoğrafta da, adamımız   canlıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştır, fakat ölüdür.
 
 
  
 |  |  | 
 Bir başka   ilgi çeken fotoğraf ise farklı bir düzenleme içerisinde, yatakta uzanmış   ve pencereden izleyiciye bakan ölü çocuk fotoğrafıdır .  Düzgün   giyimli, orta sınıfa ait olduğu her halinden belli olan bu çocuğun, ölü   olduğuna inanmak ilk başta imkansız gelebilir. İzleyiciyle kurduğu direk   göz temasını ayarlayan fotoğrafçı, yine burada bir tür kurmaca yapıyor   olmalı. Aynı bir önceki fotoğrafta olduğu gibi, çocuğu canlıymış gibi   gösteren tek şey, gözlerinin açık oluşu ve kurduğu temas.
 Özetle,   ölüyü belgelemenin tarihi fotoğrafla başlamamıştır. Daha önce ressamlar   tarafından tuvale aktarılmış, fotoğrafın icadıyla birlikte bir dönem   Avrupa ve Amerika’da oldukça popüler olmuştur.
 
 Ölüyü hatırlama   amacıyla çekilmiş olsalar da, aslında bu fotoğraflar ölümün inkarının   arzulanması olarak da okunabilir. Fotoğrafçı bunu bu şekilde mi, yoksa   tamamen bilinçdışı mı karar verdi bilinmez. “Evet burda bir ölü var,   fakat ben bunu canlıymış gibi göstererek aslında ölüme meydan   okuyabilirim” . Fotoğrafı bir tür “anın öldürülmesi” olarak kabul   edersek, ölünün fotoğrafla belgelenmesi bir tür yakalama, onun   üstesinden gelme çabası mı? Post-mortem fotoğraf, ölüyü canlandırıyor   mu, yoksa tekrar mı öldürüyor? Bizim için (yaşayanlar) ölü bir   ötekiyken, şimdi bu fotoğraflarla her an tekrar yaşayarak bizden biri mi   oluyor?
 
 Fotoğraf öldürüyor mu, yaşatıyor mu?
 
 Kaynakça
 Ruby, Jay. Secure the Shadow, Death and Photography in America. London: The MIT Press, 1995.
 |  |  
    |  |  
      | 
	Ziyaretçi Sayısı:1001330
 |  
 
 | 
  
    |  | Copyright and "Fair Use" Information Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır. Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
 Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.
 Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir.
 Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır.  |