Ünlü Fransız halkbilimcisi A.Van Gennep’in “Rites de
Passage” (Paris 1909) adlı klasik ve öncü kültürler-arası incelemesinde
statü değişiklikleri ve bunlara eşlik eden ayinler/ritüeller için
kullandığı, antropoloji literatüründe “Geçiş Ritleri” olarak
kavramlaştırılan bu alan, insan yaşamının başlıca üç önemli “geçiş
dönemi”ni kapsar: Doğum, evlenme ve ölüm. Van
Gennep, evrenin kendisinin insan yaşamında etkileri olan bir dönemsellik
tarafından yönetildiğini ve tüm toplumlarda bireyin yaşamının bir dizi
dönemsel geçişten (doğum, erginlik, evlilik ve ölüm) ibaret olduğunu
söyler. Geçiş içeren tüm ayinler arasında dikkate değer bir benzerlik
olduğunu ve benzer kavramsal örüntüleri izlediğini belirtir.1 İnsanın
belli bir toplumsal statüden diğerine -bir hâlden diğer bir hâle-
geçişini işaretleyen bu toplu etkinlikler, üç aşamada gerçekleşir ya da
üç ayinsel evreyi içermektedir. Bireyin ya da grubun önceki statüden
ayrılışını simgeleyen ayrılma/kopuş evresi; kişinin eski statüden
ayrılmakla birlikte henüz yeni statüye de varamadığı, ne eski ne de yeni
statüsüyle ilişkisinin olmadığı geçiş/eşiksellik evresi ve nihayet bir
statüden diğerine geçişin sembolik olarak tamamlandığı yeniden
bütünleşme evresi... Bu üç önemli evrenin çevresinde arınma (suyla,
toprakla, ateşle), saçların kesilmesi, bedeni yaralama, yasaklar,
sınırlandırmalar, kaçınmalar, yeniden doğuşa yol açacak simgesel ölümü
canlandırma (ölüp-dirilme) ve bireyin ya da grubun katıldığı yeni
durumun gerektirdiği donanımlara bürünmesiyle ilgili bir dizi ritle
karakterize edilen ritüeller (kuttörenler) yer alır. İnsanlığın bu
dönemlerle ilgili düşünce, tasarım, tutum, davranış, işlem ve
uygulamaları, belirli bir ülkenin, bir halkın ya da bir etnik grubun
coğrafyasından ve kültüründen gelen kimi yerel ayrımların, özelliklerin
dışında ana çizgileriyle evrensel bir nitelik taşımaktadır. Doğum, evlenme (düğün) ve ölüm gibi,
her birinin kendi içinde birtakım alt bölümlere ve basamaklara
ayrıldığı bu üç önemli aşamanın çevresinde birçok inanç, âdet, töre,
ayin, dinsel ve büyüsel özlü işlem kümelenerek söz konusu “geçiş”leri,
bağlı bulundukları kültürün beklentilerine ve kalıplarına uygun bir
biçimde yönetmektedirler. Bunların hepsinin amacı da kişinin [ya da
grubun] bu geçiş dönemindeki yeni durumunu belirlemek, kutsamak,
kutlamak, aynı zamanda kişiyi [ya da grubu] bu sırada yoğunlaştığına
inanılan tehlikelerden ve [doğaüstü güçlerin] zararlı etkilerden
korumaktır. Çünkü yaygın olan inanca göre, insan bu tür dönemler
sırasında güçsüz, çaresiz ve doğaüstü güçlerin zararlı etkilerine her
zamankinden daha çok açıktır.2 “Olmak”
ve “ölmek” arasına sıkışmış yaşamın, geçiş dönemleri sırasında zamanın
ruhunda saklı geleneklerin belirlediği sayısız işlem, uygulama ve
kuttörenlere (ritüellere) başvurulur. Örneğin doğumda, gebelik ve
lohusalıkta hem anne hem de çocuğu doğaüstü güçlerin zararından korumak
için bir takım kaçınmalara ve büyüsel özlü işlemlere başvurmak; yeni bir
dönemin başlangıcını simgeleyen evlilik ve onun törensel yanı düğünde
eşlerin (gelin ve güveyin) gelecekteki mutluluğuna yönelik büyüsel
işlemlere başvurmak, buna karşı mutsuzluk getirecek eylem ve
davranışlardan kaçınmak; ölümde, ölenin bu dünya ile öteki dünya
arasındaki bağları kuracağı inancıyla kuttörenler düzenlemek gibi. Geçiş
dönemlerine ilişkin âdet, gelenek, töre ve törenler ve bunların içinde
yer alan işlem ve uygulamalar bir ülkenin ya da belirli bir yöre
halkının geleneksel kültürünün ana temalarını oluşturur. Halkbilimciler
geleneksel halk yaşamının başarılı bir bireşimine varabilmek için bu üç
önemli geçiş döneminin sistemli bir şekilde derlenmesine ve
araştırılmasına yönelmişlerdir. Antropologlar,
özellikle geçiş ritlerinin eşiksel evresinin analiziyle ilgilenirler.
W.Victor Turner (The Ritual Process, 1969), Van Gennep’den devraldığı ve
iki sabit “durum” (göreli ve istikrarlı koşullar) arasında bir geçiş
olarak gördüğü geçiş ritleri kavramını, özellikle geçiş/eşiksellik
evresi üzerinde durarak geliştirmiştir. Eşiksellik evresini “yapılar
arası durum” olarak tanımlar. Eşiksel evre iki statü arasında bir
köprüdür; eşiksel evredeki kişi "ne orada ne burada"dır. Bunu vurgulamak
için eşiksel evrenin sembolleri hiçlik ve karmaşıklık üzerinde
odaklaşır. Eşiksel evre, genellikle kişiyi toplum içerisinde ayırt eden
(kast, sınıf, akrabalık gibi) pek çok yapılanmış ve hiyerarşik
sınıflamanın çözülmesini içerir ve insanları geçici bir eşitlik ve
birlik durumuna sokar. Buna komünitas denir. Turner, komünitas (Lat.:
comitatus: yoldaşlık) kavramını “türdeşlik, eşitlik, anonimlik,
mülksüzlük, cinsiyetler arasındaki ayırımın en aza indirgenmesi,
hiyerarşisizlik, dış görünüşe önem vermeme, servete bağlı ayırımlardan
yoksunluk, cömertlik, genel boyun eğicilik, yalınlık, acı ve ıstırabın
kabulü gibi özelliklerle belirlenen eşiksellik evresini paylaşanların
oluşturduğu bir “eşitlik ve birlik” olarak tanımlar. Komünitas pek çok
farklı dışavurum içermekle birlikte esasen antropologların antiyapı
dedikleri duruma karşılık gelir ve pek çok tersine dönmüş rolleri
içerir. Normal şartlar altında düşünülemez, kabul edilemez davranışlar
normal hale gelir. Eşiksellik, ikircikli bir durumdur. Adaylar
cinsiyetsiz veya çift-cinsiyetli, ya da kirli veya kirletici olarak
görülebilmektedir. Eşiksellik evresinde tüm kategori ve
sınıflandırmaların eridiğine tanık oluruz. Eşiksellik evresinde rol
tersyüzlükleri gerçekleşebilmekte ya da normatif yükümlülükler askıya
alınabilmektedir. Bireyler karşıt cinsin üyeleri gibi davranabilmekte,
şef ya da krala dayak atabilmekte, ya da genelde uygunsuz sayılan
davranışlara cevaz verebilmektedir.3 Geçiş
dönemlerinde komünitas durumunu içeren ritüeller oldukça yaygındır. Bu,
insanların komünitas türü bağlılıklara ihtiyaç duyduklarını düşünmeye
yöneltir. Evet, toplumlar hayata düzen ve anlam getirmek için
"yapı"lanmak zorundadırlar. Bu, kaçınılmazdır. Ama antiyapı, yani kurulu
düzenin geçici olarak ritüel çözülmesi de aynı ölçüde önemlidir; çünkü
insanların, "ben" ve "öteki"nin bir'liğini tam anlamıyla fark etmelerine
olanak verir.4 Doğumlar, düğünler,
ölümler, insanın doğadaki yaşamının önemli durakları. Her birine eşlik
eden töreler, törenler ve uygulamalar, bir durumdan diğerine geçişin
değişen dönüşen öyküleriyle dolu. Her durakta, bizi biçimleyen
davranışlarımızın, tutumlarımızın, düşünce ve eğilimlerimizin kökleri ve
yaşamın “üç hâli” saklı. Görünen o ki, doğumda, düğünde ve ölümde olup
bitenlerin, bu günlere dair yapıp ettiklerimizin arka planını görmek,
ritlerin oluşturduğu bir dünyayı içeriden okuyabilmekle mümkün. Muhtar KUTLU
Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü 1-Kudret Emiroğlu-Suavi Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2003, s.325
2-Sedat Veyis Örnek, Türk Halkbilimi, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1977, s.131
3-Kudret Emiroğlu-Suavi Aydın, e.g.e. s.326
4-Nanda&Warm, Cultural Anthropology-7th Edition-, Wadsworth, US, 2002, s. 344
ÜÇLEMEYE DAİRE LİNKLER
|