ENGLISH
 
Editör/Yayın Yönetmeni



Yayın Kurulu


Zehra Soylu Çöplü
Reyhan Bilir
Ali Hakan İlban
Aygün Doğan
Salih Zeki İlban
Bahar Akkoyun
Seray İrhan
Suderin Ersoy
Koray Özbaysal






Fotografya Yayın Kurulu
adına İmtiyaz Sahibi
Ş. Uğur Okçu


E-Mail Fotografya
fotografya@ada.net.tr

Yayınlanmasını İstediğiniz
Fotoğraf Haberleri İçin

fotografya@fotografya.gen.tr

ADANET Fotoğraf Editörü

Ş. Uğur OKÇU

Fikri ve Sınai Haklar avukatı/ Intellectual Property Lawyer
Marka Vekili / Trademark Attorney
Arabulucu / Mediator
Av Ayşe Okçu
 
SİNEMA - Neşet Kutluğ

MUTLU SON




5:59; kırmızı ile aydınlatılmış, saat kadranında okunan sayı. Bir saniye kadar süren bu görüntünün ardından sayılar değişir, 6:00 olur. Ve radyo çalışır; “Saat altı. Burası Avusturya Radyosu. Şimdi haberler…” diye spiker sürdürür konuşmasını. Kırmızı terlikler. Yataktan kalkan kadın giyer terliklerini. Yorganın altında biri kıpırdanır. Adamdır bu kez kalkan. Kadın beyaz geceliğinin üzerine giydiği sarı sabahlığı ile perdeyi açar. Cılız bir sabah ışığı girer odaya. Adam, sandalyeye atılı duran beyaz sabahlığını giyer. Odanın kapısını açar ve çıkar. Kapı kapanacakken kadın kulpu yakalar, açar, çıkar ve ardından kapatır. Kapanmış kapı kalır kadrajda bir süre. Adam dişlerini fırçalamakta, kadın kızını uyandırmaktadır. Adam ayakkabılarını bağlar küvetin kenarına basarak. Kadın çayı ve kahveyi hazırlar. Kuşbakışı bir açı ile kahvaltı masası ve eller izlenir bir kaç günlük sabah cümlesi ile birlikte. Garajın kapısı açılır. Araba çıkar.

Aile fertlerinden hiç birinin yüzünü görmeden dört dakikaya yakın izlediğimiz bu sekanstan sonra rutin sürer. (1)

*

Karl Marx ile Frederich Engels “Tüm yerleşmiş ilişkiler, doğurdukları eski değer yargıları ve görüşlerle birlikte çözülüp dağılmakta, yeni oluşanlarsa daha kemikleşmeden eskimektedir. Kalıcı ve duran ne varsa buharlaşıyor, kutsal diye ne varsa kutsallıktan düşüyor ve insanlar nihayet yaşam tavırlarına, karşılıklı ilişkilerine, ayılmış gözlerle bakmak zorunda kalıyorlar.” (2) diye yazdıklarında yıl 1845’di. Avrupa, 1789 Fransız İhtilali ile sonuçlanan bir karmaşık süreçten, bunun devamı bir başka karmaşık sürece sürükleniyor, sanayi devrimi tüm eski ve yerleşik yapıları yeni gereksinimlere göre yeniden şekillendiriyordu. 14 Temmuz 1789’da Bastille hapishanesinin basılması sembolik olarak Fransız Devrimi’nin başlangıcı sayılır ve halen Fransa’da milli bayram olarak kutlanır. Öte yandan Fransız devrimi, bu günün ardından uzunca bir inişli çıkışlı evrim süreci geçirmiş ve ancak 19uncu yüzyılın sonlarında “başarıya ulaşmıştır.”  Bu uzun süreç bir yandan da modernitenin tüm yaşam alanlarına hızla sızdığı bir dönemi de işaret eder. Yukarıdaki alıntı, şiddeti azalıp çoğalacaksa da günümüze değin süren bu altüst olma süreçlerinin güçlü bir ifadesidir.

*



Benny konuşmasını sürdürür “O benim babam. Arkadaki de annem.” Ekrandaki renkleri çekilmiş, soluklaşmış videoda bir domuzu çekiştirerek avluya çıkartan iki adam görünür. Hareketli bir kamera onları izlemektedir. Evi, “O adamlar kim?” “Çiftlik için tuttuğumuz köylüler” der Benny. Domuzu zaptetmeye çalışıyordur adamlar. Benny’nin babası elindeki küt bir boruya benzer havalı silahı domuzun kafasına dayar. “Şimdi dikkatli bak” der Benny. Bir patlama sesi ile domuz yere yığılır. Evi, bir süre sessiz izler ölümü. Sonra “Kar yağıyormuş” der, izlediği sahnenin biraz sonra tekrarlanacağından habersiz. (3)


*

Marshall McLuhan “Medya, Me(a)sajın Kendisidir” adını verdiği kitabını (4) yayınladığında yıl 1967 idi. McLuhan mesajı taşıyan aracının –TV, radyo ve o gün daha ortalıkta olmayan internet gibi her türlü medya organı– insan üzerindeki etkisinin artık içerikten daha önemli hale geldiğini, bu araçların yaygınlık ve erişim gücünün yarattığı etkinin insanın kavrayış ve algısının belirlenmesindeki rolünün içerikten daha büyük olduğunu öne sürer.

*



Tüm evi salondaki televizyondan gelen araba yarışı yayınının motor vınlamaları ve onları bastırmaya çalışan anlatıcının sesi doldurmaktadır. Sonra bir silah patlar. İnlemeler, çığlıklar, darbeler, tekrar bağırmalar. Paul, bıçağın ucuyla mutfak tezgahına dizdiği kahvaltılıklar arasındaki tereyağ paketinin kağıdını kaldırır. Salondan bir şeyler atıştırmak için ayrılmış, içeriye “Bir şey isteyen var mı?” diye seslendiğinde silah sesi duyulmuştur. Sonraki planda kadrajda sadece üzerinde süzülen kanlar ile televizyon ekranı vardır. Arkadaki duvarda daha büyük bir kan lekesi görünür. Arabalar ile anlatıcının sesi yarışı sürdürmektedir. Paul geri döndüğünde, Peter’e yanlış kişiyi vurup öldürdüğü için kızar. Öldürmesi gereken sayımda elenen değil, kalan olmalıdır. Bu konuşmalar esnasında sabit kamera ile kanlı televizyon ekranında araba yarışını izlemeye 35 saniye boyunca devam ederiz. (5)

*

Benedict Anderson ulus hayalinin kurgulanmasında roman ve gazetenin öneminin büyük olduğunu öne sürer. Bu iki kurgusal unsur olmadan kendileri gibi yaşayan, kendileri ile aynı dili konuşan başka milyonlarca insanın varlığına bir ulusu inandırmak mümkün olabilir miydi? “… Varlıklarından emin olunmakla birlikte kimlikleri hakkında en ufak bir fikre sahip olmayan binlerce (veya milyonlarca) kişinin, aynı ayini [sabah gazete okuma eylemi] eş zamanlı olarak herkesin yerine getirdiğine, herkesin duyduğu güven tamdır. … Kendi gazetesinin tıpatıp aynılarının otobüste, berberde, komşularında tüketildiğine tanık olan gazete okuru, hayali dünyanın gündelik hayata köklerini sıkı sıkıya salmış olduğu konusunda teskin edilmiş olur. … Kurgu, gerçekliğe sessizce ve sürekli bir biçimde sızar; böylelikle de modern ulusların ayırt edici özelliği olan topluluk için anonimleşmeye duyulan güveni yaratmış olur.” (6)

*



Ekranda tabut taşıyan üniformalı iki görevlinin görüntüsü üzerine haber spikeri konuşmaktadır:

“...Silah seslerinin duyulduğu sokağın hemen ötesindeki Billroth Sokağı’nda üç kurbanın cesedi kaldırılıyor. Olay yeri ekibi bankada araştırma yapıyor. Polis, kendini de öldüren olayın failinin cinayeti işlemeye iten sebebi değil, kan örnekleri arasında ipucu bulmaya çalışıyor. Bankadaki katliamdan sonra, adam koşarak sokaktan karşıya geçiyor, benzin istasyonundaki
arabasına biniyor ve kafasına bir kurşun sıkarak kendini öldürüyor. Bu arada, olayın faili Maximilien B. 19 yaşında ve öğrenciydi. Böyle anlamsız bir cinayeti neden işlediği henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte bunun bir banka soygun girişimi olmadığı apaçık ortada. Olayın failiyle en son konuşanlardan biri olan benzinci de bir açıklama yapamıyor.

- Hiçbir fikrim yok, bilmiyorum. Çılgınlık.

Viyana'da, Noel'den hemen önceki günde bu çılgın olay yüzünden insanlar şaşırmış durumdalar.”



Bankanın, Maximillian’ın arabasının ve benzin istasyonu sahibinin görüntülerinin ardından “Savaş” arka başlığı ile Bosna’dan görüntüler akar; spiker sürdürür konuşmasını:

“Noel'den önce Bosna’ya barış getirme girişimi bugün Brüksel'de
başarısızlıkla sonuçlandı. İç savaş tarafları arasındaki görüşmeler öğleden sonra olumsuz sona erdi. Bosna'nın merkezinde, Bosna hükümetinin askerleri üç BM askerini panzerden kaçırdılar. Noel nedeniyle yapılması planlanan ateşkes Bosna'nın bütün sınırlarında sürdürülemedi. Sarajevo'daki pek çok insan, huzur içinde bir Noel kutlamanın hayalini kuruyor. 7 yaşındaki Dalida ve arkadaşı Boris gibi. Onlar Noel ağacını süslerken şehir yine yüzlerce silahla dövülüyor. İnsanlar, hızlı adımlarla, koşarak keskin nişancılardan kaçmaya çalışıyorlar. Sarajevo'daki pazarda neredeyse tüm tezgahlar boş. Sadece birkaç parça Noel süsü satılıyor. Ama onlar da çok pahalı diyor bu genç bayan. Ufak da olsa Noel yemeği yiyebileceğimiz için çok mutluyuz. Ama pek çok insan çaresiz. Tıpkı bu anne gibi. Bugün öğleden sonra bebeğini hastaneye getirdi. Keskin nişancıların mermilerinden biri bebeğin bacağına isabet etmişti.”

Michael Jackson’un çocuklarla kameraların karşısındaki görüntüleri üzerine spiker devam eder: