KAYIP
“Çağdaş sistemlerde politik yönetim, nüfus idaresine dayalıdır; insanlara yekpare bir bütün olarak muamele etmeye yönelik, insanları yönetilecek insanlar olarak gören bir anlayışa. İyi ihtimalle duygusallıktan uzak olup kişisellik gözetmezken, en kötü ihtimal ile soykırımcı olabilirler. Kişi idareye ait bir nesne olarak ele alınır: Politik bir duruşu olmayan, sesi önemsenmeyen, bağlamdan kopuk ve tekilleştirilmiş biri olarak. Çağdaş politikalar, kişiyi bir birey olarak değil, bir nesne olarak görür.” (1) * Jules (2), Dr Smith’in Namakwaland’e 1829 baharında yaptığı dört haftalık yolculuktan dönene kadar vekaleten yürüttüğü Güney Afrika Müzesi Yöneticiliğinden yeni ayrılmıştır. Müze ile ilişkisi küratör olarak sürmektedir. Bu sırada geziler yapmakta ve doğa tarihi açısından ilgi çekeceğini düşündüğü örnekleri toplamakta, yakaladığı hayvanları tahnit edip doldurarak Paris’teki Ulusal Doğa Tarihi Müzesine satılmak üzere aile şirketine göndermektedir. Bu gezilerin birinde, bu günkü Botswana topraklarında bir cenaze törenine şahit olur. Saan kabilesinden otuzuna yaklaşan bir savaşçı ölmüş ve yerel geleneklere göre gömülmektedir. Jules gece gizlice mezarı açar ve savaşçının derisini, kafatasını ve bir kaç kemiğini alır gider. Savaşçı ölmüş ve gömülmüştür ama artık kayıptır da… * Banyoles, Katalonya’nın da kuzey doğu ucunda yer alan 19 bin nüfuslu, bin yılı aşkın geçmişi olan bir kent. 1992 Barcelona Olimpiyatlarının kürek sporları programına ev sahipliği yapan kent çevresinin adı da bu göller ve nehirlerden geliyor; küçük banyo. Banyoles adının duyulduğu bir başka konu daha var; Darder Müzesinde sergilenen “El Negro”. Jules’un ele geçirdiği deri, kafatası ve bir kaç kemiğe ek olarak demir, tahta ve kağıt kullanarak “ayağa kaldırdığı” Saan savaşçısı Rue Saint Fiacre, 8 numarada bulunan bir galeride sergilenmiş, 1916 yılında Darder Müzesi tarafından satın alınarak 1991 yılına kadar “huzur içinde” sergileneceği Banyoles’e götürülmüştür. Kayıp savaşçının huzuru 1991 yılında düzenlenen Barselona Olimpiyatları sırasında, kürek yarışlarının düzenleneceği Banyoles’te böyle bir teşhiri politik arenaya taşıyan Afrika ülke temsicileri tarafından kaçırılmıştır. Banyoles halkının “o bizimdir” temalı protestolarına rağmen dokuz yıl süren mücadele sonunda El Negro’dan kalan deri, kafatası ve bir-iki kemik Botswana’ya gönderilmiş, kayıp savaşçıya tekrar bir cenaze töreni düzenlenmiştir. El Negro’nun öyküsü sömürgeci, oryantalist tavrın örneklerinden biri olarak ele alındığında bunun üzerine genişçe bir literatür ile karşılaşmak mümkündür. Bir başka bakış ise Saan savaşçısını bir “kayıp” olarak ele almaktır. * “Bu nesneleştirme insanların kaybolduğu durumlarda en yalın haliyle görünür olur: İdari sistemlerimiz ve yönetim, bu problemi göremez. İnsanlar kaybolduğunda yakınları harekete geçilmesini ister. Özel, biricik ve yeri doldurulamaz bir kimse ortadan kaybolmuştur ve yakınları ona tekrar kavuşmayı istemektedir. Kaybın yerini kimse dolduramaz. Ne var ki, harekete geçmesi beklenen yetkililer için yeri doldurulmayacak kimse diye bir mefhum söz konusu değildir: Bir kişi pek çok bakımdan bir diğerine denktir. Eğer ailenin geçimini sağlayan kimse ortadan kaybolduysa, bunu telafi etmenin bir yolu bulunabilir ama eve ekmek getiren o özel ferdin geri dönmesi talebi, anlaşılmazdır.” (1) * Karşısında oturan senatör, arkasında görünen kırmızı beyaz çizgili bayrağın da işaret ettiği otoritesi ile nazikçe sormaktadır Ed Horman’a; “Oradaki büyükelçiliğimiz ile temas ettiniz mi?” Ed yelekli kahverengi takım elbisesinin içinde, elinde fötr şapkası çevirip durarak konuşmanın insiyatifini hiç bırakmak niyetinde olmayan otoritenin sorularına yanıt yetiştirmeye çalışmaktadır. “Dışişleri ile görüştünüz mü?” Ed mütevazi ve inançlı bir orta sınıf Amerikan vatandaşı olarak oğlunun kaybolmasına için için öfkelenmekte ve “ait olduğu yerde bulunmamasının bu işleri başına açtığını” düşünmektedir. Alabildiği tek bilgi Richard Nixon’un gülümseyen bir fotoğrafının asılı olduğu duvara sırtını vererek oturan dışişleri görevlisinin “oğlunuz kaybolmuş. Ne biz ne de askeri hükümet onu bulamıyor” cümlesi ile sınırlıdır. Yanındaki gene dışişlerinde görevli kadın ona oğlunun Terrugi ve Holloway adında iki arkadaşının kendi girişimleri ile serbest bırakıldıklarını ancak Charles’ı bulamadıklarını tekrarlar. (3) * Kaybolan birey kimi zaman bir tüketici, bir emekli, bir çalışan, bir seçmen olarak kategorize edilirken olduğu gibi bu kez, kayıp olarak nitelenerek iliştirildiği bu yeni insan kümesinin içinde adeta bir daha anonimleştirilir. Zaman zaman siyasal iktidar buna Dünya Ticaret Merkezi saldırılarında görüldüğü gibi bir de “şehitler” ve “kahramanlar” gibi sınıflamalar ekleyerek, anonimleştirmenin ötesinde kayıpları araçsallaştırmaya da yönelir. Böyle bir siyasi bakış kişiyi her zaman ikame edilebilir kılmaya yöneliktir. Oysa, “bir kimseyi kaybettiğimizde kaybettiğimiz şey, bizi biz yapan ilişkilerin bir parçasıdır; bize ikame edilemez varlıklar olarak, kim olduğumuzu anlatan parçadır.” (1) Yani, “durum, sanki burada bağımsız bir ben varmış ve basitçe oradaki ‘sen’i kaybetmişim gibi değildir, özellikle de o ‘sen’, ‘ben’i oluşturan parçalardan biri ise… Bir anlamda ‘sen’i kaybettiğimi düşünürken ‘ben’i de yitirmiş olduğumun farkına varırım.” (1) * Ed Santiago’ya vardığında aklında “Charles nerede?”nin dışında bir başka soru daha vardır; “Tutuklanmak için ne gibi bir aptallık yaptı ki?” Beth’in kocasının iki haftadır kayıp olduğundan yola çıkarak ona işkence yapılmış hatta öldürülmüş olabileceği endişelerini “düzen karşıtı paranoyalar” olarak etiketleyiverir. Giderek Şili sokaklarına çöken asker/silah /şiddet ağı kendini kimi zaman uzaktan, bazen de yanıbaşında duyulan silah sesleri, köşe başlarını tutmuş tanklar, sokaklarda yakılan kitaplar ile kendini giderek ağırlaştırır Ed’in üzerinde. ABD büyükelçiliğinin Beth’ten Charles’ın arkadaşlarının bir listesini ısrarla istemesini önce doğal kaşılayan, hatta Beth’e bu listeyi vermesi için ısrar eden Ed bundan giderek şüphe duymaya başlar. Ellerinde Charles’ın yakın zamanlarda çekilmiş bir fotoğrafı ile hastaneleri ve morgları dolaşırlar Beth ile. Görevlilere gösterilen fotoğraf elden ele dolaşır, boş bakışların hedefi olur ve Ed’in ellerine geri gelir. * Şili’nin komşusu Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te yer alan Plaza de Mayo 1976 askeri darbesi sırasında kaybolan eşlerinin, çocuklarının, kardeşlerinin peşlerine düşen kadınların 1977’de başlayan ve süregelen eyleminin merkezidir. Zaman içinde nöbeti çocuklar ve giderek torunlar almıştır. Kadınlar önce ellerinde kayıpların fotoğrafları ile eyleme başlamış, devleti önce bu kayıpların ve kendilerinin varlıklarını kabul etmeye zorlamışlardır. Fotoğraflar ve beyaz başörtüleri en önemli araçları olmuştur. Özel hayatları yansıtan ancak bu bağlamlarından kopartılarak başka bir işlev kazanmış bu “fotoğraflar bir insanı, kaybolmuş bir insanı ifşa eder. Bu benim kız kardeşim, kocam, oğlum, arkadaşım. İşte buradalar: Onları zihnimde tasarlamadım. Eve dönmediler ama mutlaka bir yerde olmalılar.” (1) (1) Edkins Jenny; Kayıp, İnsanlar ve Politikalar; İletişim Yayınları; 2016; İstanbul. (2) Jules Pierre Verraux (1807 – 1873). Fransız doğa bilimci ve gezgin. (3) Kayıp; Kosta Gavras, Jack Lemmon, Sisy Spacek; 1982.
|