ARACHNOPHİLİA
Arachnophobia (Araknofobi) sözcüğünü pek çoğunuz duymuşsunuzdur. Örümcek korkusu demek olan bu sözcük, Latince “arachnos” (örümcek) ve “phobos” (korku) sözcüklerinin birleşmesinden oluşur. Ya “arachnophilia” ne demek?
Kabul ediyorum, bu sözcüğü ben uydurdum. Örümcek sevmek demek. Philia, Yunanca sevgi anlamına gelen bir sözcük. Google’da “arachnophobia” dediğimde 1.720.000 sonuç veriyor hemencecik. Yaygın bir korku bu. Fobi olarak adlandırılması doğru bu korkunun, zira nedeni o kişi tarafından bilinmeyen bir korku. Örümcekten neden korktuklarını bilmiyorlar, ama pek çoğu ölesiye korkuyor. Bu korkuyu ortaya çıkaran, en azından sürekli besleyen şey ise sinema dünyası.
Örümceklerin, yaygın yanlış bilginin aksine böcek olmadığını söyleyerek başlayalım bu güzelleri tanımaya. Örümcekler, eklembacaklıların bir sınıfıdır. Akar, akrep, keneler ve diğerleriyle beraber bu sınıfı oluştururlar. Pek çok insan örümcekleri böcek sanır. İkisi de eklembacaklılardan olsa da birbirlerinden tamamen faklı sınıflardır. Oysa ikisini birbirinden ayırmak çok kolaydır. Örümcekler 4 çift bacağa sahipken, böceklerin sadece 3 çift bacağı vardır. Önemli bir farkları da böcekler birleşik gözlere sahipken, örümceklerin basit gözlere sahip olmalarıdır. Elbette örümceklerin hiçbir zaman antenleri olmadığını da unutmamak gerekir.
Dünya üzerinde araknida sınıfının yaklaşık 70.000 üyesi vardır. Bunların %90’ını Araneae ve Acarina takımları oluşturur. Bilinen 50.000’in üzerinde örümcek vardır.
Gelin bu arada Yunan Mitolojisi’ne uzanıp, örümceklerin adlarını nereden aldıklarına bakalım:
Arachne/Arakne, Lidya’lı güzeller güzeli bir kızdı. Babası kumaş boyamacılığı yapardı. Arachne, nakış işlemede çok yetenekliydi. Öyle ki, yaptığı nakışların güzelliği dilden dile dolaşır, görenler hayranlıklarını gizleyemezlerdi. Peri kızları bile gelir, hayranlıkla onun nakışlarını izlerlerdi. Zamanla Arachne bu yeteneğiyle açıktan açığa gururlanır oldu. Günlerden bir gün “Bu kadar güzel gergef işlemeyi Zekâ ve EL Sanatları Tanrıçası Athena’dan mı öğrendin?” diye soran Nympha perilerine sinirlenen Arachne, kendinden emin bir biçimde şöyle der: “Kendi kendime öğrendim elbette. Athena kim ki benimle boy ölçüşsün. Ben, bu işte herkesi, hatta Athena’yı bile geride bırakırım.” Bunu işiten zekâ ve güzellik, güzel sanatlar tanrıçası Athena, öfkeden köpürür. O Athena ki insanoğlu tarafından yapılan tüm işlerin, sanatın, özellikle de kadınların elinden çıkan işleme, örgü ve ince nakışların koruyucusuydu. Anatanrıça Hera’nın gelinliğini bile o hazırlamıştır. Onu çalışırken izlemekle, öğütlerine kulak vermekle sanatlarını öğrendiklerini söyleyerek övünürdü kadınlar. Çoğu kez barışçı ve iyi kalpliydi, ama kızdığında kalp kırdığı, hatta intikam aldığı da bilinirdi Zekâ Tanrıçası Athena’nın…
İşte o Athena, kocakarı kılığına girip Arachne’nin yanına gider. Ona öğütler verir, daha alçakgönüllü olmasını, tanrılarla boy ölçüşmeye kalkışmamasını söyler. “Kızım, yaşlılık insana yalnız keder ve üzüntü değil deneyim de getirir. Öğütlerimi yabana atma. Evet, sen sanatında çok ileri gitmiş, başarılı olmuş bir kızsın. Herkesi, ölümlü kadınları, kızları geçebilirsin. Fakat bir tanrıçanın gücü her şeyin üstündedir. Kendini o kadar büyük görme” der. Arachne oralı bile olmaz ve iddiasını sürdürür “Ben gurura kapılmıyorum, kendimi büyük görmüyorum. Ben gerçeği söylüyorum. İsterse Athena da gelsin, ben onunla da yarışırım” der. Bunun üzerine tanrıça, kocakarı kılığından çıkar ve yarışma böylece başlar. Athena gergefine büyük bir ustalıkla Olimpos’un on iki büyük tanrısını, Arachne ise Zeus’un kaçamaklarını (Europe’yi kaçırmasını, Danae’ye yanaşmasını) işler.
Nakışlar bitince Athena görür ki kızın işi gerçekten kendisinden aşağı kalır gibi değil. Athena, öfkeyle kızın gergefini parçalayıp, nakışını yırtar ve “ölmeyecek, yaşayacaksın. Ama benimle boy ölçüşmeye kalktığın için bundan sonra evlerin karanlık köşelerinde otur, orada nakış yap sonsuza kadar, kimsecikler de yaptıklarını beğenmesin, parçalasın atsın, sen yine yap” deyip güzel Arachne’yi örümcek yapar.
Bu mit, belki de bize sosyal yaşamdan bir mesaj vermektedir ve kaynanasına boyun eğmeyen, evin hakimi olmaya çalışan gelinle kaynananın mücadelesi olarak yorumlanabilir.
GÖZLER Örümcekler, genellikle üç, bazen üç çift göze sahiptir. Gözlerin sıralanışı örümceklerin sınıflandırılmasında önem taşır. Örümcek aileleri arasında gözler büyük farklılık gösterir. Lycosidae, Oxyopidae ve Salticidae gibi avcı örümceklerde görme yeteneği çok gelişmiştir.
Gözleri böceklerdeki gibi pek çok lensten oluşan birleşik gözler tarzında değil, sadece bir lens içeren basit gözler şeklindedir. Örümceklerin çoğunda görme pek az önemli bir duyudur. Zira çoğu gececildir ve dokunma ve tat alma daha önemli duyulardır. Bununla beraber çok basit örümcek gözleri bile ışık yoğunluğundaki değişimleri fark etmeye yeterlidir; böylece gece ve gündüzü kolayca ayırt ederler.
Örümcek gözü genellikle sadece ışığı ve karanlığı ayırt eder ancak Salticid’ler bunun dışındadır, Salticid’ler renkler arasında da ayırım yapabilmektedir. Mükemmel görüşleri salticid’lere nerdeyse insansı özellikler kazandırır; ona yaklaştığınızda sizi görmek için kendi çevresinde döner. Binoküler görüşe sahiptirler ve bu sayede avlarına atlayacakları sırada mesafe tayini yapabilirler.
Araneus diadematus gibi avlarını yakalamak için görmeye ihtiyaç duymayan örümceklerin gözleri çok küçüktür ve avlanırken küçük hareketleri algılayan çok iyi gelişmiş duyularını kullanırlar.
Örümceklerin ağızlarında tat duyusu yoktur. Bunun yerine kokuyu bacaklarındaki kokuya hassas kıllarla algılarlar. Bacaklarındaki kemosensitif tüylerle avlarını hisseder, onun bir besin olduğunu algılarlar.
KELİSERLER, ağıza yakın, pedipalpler arasında yerleşmiş, yakalama ve delme amacıyla özelleşmiş uzantılardır. Kelise sözcüğü Latince pençe anlamındaki “chelea”dan gelir. Örümceklerde her bir keliser iki parçadan oluşur: büyük, sabit bazal parça ve bazal parçayla eklem yapan, eğri, hareketli “fang”. Örümcek ısırdığı zaman fang, keliser oluklarından dışarı doğru açılır. Her fang içinde bir kanal vardır ve zehir bu kanal içinden akarak avına geçer.
Zehir bezinin yerleşimi örümcek ailesine bağlı olarak değişiklik gösterir, keliserin bazal parçasında yerleşir ya da prosomaya doğru uzanır. Örümcek ısırdığında zehir bezinden zehir fışkırtılır, kanal boyunca ilerleyen zehir fang aracılığıyla ava aktarılır. Birçok örümcek ailesinde keliserlerin iki yanında avlarını ezmeye yarayan dişe benzer yapılar vardır. Salticidae ailesinden Mymarachne cinsinden erkek örümceklerin kocaman keliserleri vardır, ama fang içinde kanal olmadığından zehirleyerek avlanamazlar. Bunun yerine avlarını keliserlerine şişe geçirir gibi geçirirler.
Keliserleri düşmanla mücadele etmek, yuva kazmak, yumurta taşımak, hatta ses çıkarmak için de kullanırlar. Keliserlerin dip kısmında bir grup kısa ve tombul dikensi çıkıntı (rastellum) vardır. Genellikle erkeklerin keliserleri daha büyüktür ama Tetragnathidae gibi bazı gruplar büyük keliserlere sahiptir.
ÖRÜMCEKLER VE ZEHİR Şaşırtıcı bir şekilde zehirin gücü, örümceğin boyutuyla ilişkili değildir. Meksika Kırmızı Dizli Örümceği (Brachypelma smithi), Avustralya Kırmızı Sırlı Örümceği (Latrodectus hasselti)’den çok büyük olmasına karşın insan için çok daha az zehirlidir. Tarantulalar insanları nadiren ısırmakla beraber köpekler üzerinde kolayca öldürücü olabilmektedir. Örümcek türlerinin çoğunda dişiler genellikle erkeklerden daha büyüktür ve daha fazla miktarda zehir üretirler, dolayısıyla daha tehlikeli olabilirler. Muhtemelen tüm zamanların en ünlü örümceği Lycosa Tarantula’dır. Yüzyıllar boyunca bu örümcekten çılgınlık düzeyinde korkulmuştur. Latrodectus tredecimguttatus gerçekten de suçludur ama çok sayıda insan örümcek ısırığından çok “tarantizm”den muzdarip olmuştur (örümcek korkusunun neden olduğu histerik davranış).
Ancak sanılanın aksine örümceklerin büyük çoğunluğu zararlı değildir. Popüler algının aksine, her ne kadar pek çok insanda araknofobi olsa da, örümcekler insanlar için çok yararlı olabilir. Hastalık vektörleri ve bitki zararlılarıyla beslenerek biyolojik kontrol ajanı olarak rol oynarlar.
İnsanlarda etkili olduğu bilinen en tanınmış zehirli örümcekler: Adı | | Bilimsel adı | Dağılımı | Kara Dul | Black widow | Latrodectus mactans (Theridiidae) | Güney ABD, Meksika | Avustralya Kırmızı Sırtlı Örümceği | Australian red back spider | Latrodectus hasselti (Theridiidae) | Avustralya, Körfez bölgesi, Yeni Zellanda, Japonya | Sydney Huni Ağ Örümceği | Sydney funnel web spider | Atrax robustus (Hexathelidae) | Victoria, Yeni Güney Galler, Avustralya | Breziya Silahlı Örümceği | Brazilian wandering spider (Brazilian armed spider) | Phoneutria nigriventer (Ctenidae) | Güney Brezilya, Paraguay | Kahverengi Keşiş Örümceği | Brown recluse spider | Loxosceles reclusa (Sicariidae) | Central America, Southern USA |
Tredecimguttatus sokması sonucunda oluşan tarantizmin semptomları kusma ve baş dönmesidir. Aşırı müzik duyarlılığı geliştiği ve kurbanların saatlerce dans etme dürtüsü duydukları da iddia edilen semptomlar arasındadır. Bu dans “tarantella dansı” adıyla anılmaktadır. Bunun histerik bir davranış olduğu konusunda ciddi düşünceler vardır.
İnsanlarda örümcek zehirlenmesinin öldürücülüğü çok abartılmaktadır. Bununla beraber örümcek ısırığı insanın canını acıtır. Avustralya Sydney Huni Örümceği (Atrax robustus)’tan uzak durmak en iyisidir. Bu örümceğin ısırığı sinir sistemi hasarı, kalp ritm bozuklukları, kramplar, titreme, baş dönmesi ve ağrıya yol açar.
ÖRÜMCEK ZEHİRİ İNSANI ETKİLER Mİ? Örümcek ısırığı tüm dünyada yaygındır, ama büyük çoğunluğu önemli bir soruna neden olmaz. Ne yazık ki, örümcek ısırığı çok abartılır ve zehirlenmelerle ilgili çelişkili raporlar vardır. Son zamanlardaki kapsamlı bir çalışma Australian red back {Latrodectus hasselti) ve Sydney funnel web (Atrax robustus) ısırmalarının çoğunun önemsiz sonuçları olduğunu göstermiştir. Birçok örümceğin zehiri kendi avına, genellikle de omurgasızlara etkilidir. Örümcekler zehiri insanlar için üretmezler; insanlar üzerindeki etkileri tamamıyla kazaendir. Örümcek ısırıklarının etkileri kişiden kişiye değişir. Şişman kişiler daha az etiklenir, zira zehirin kg başına düşen miktarı azalır. Kişinin sağlık durumu ve yaşı da önemli faktörlerdendir. Örümcek ısırığının etkisinde örümceğin durumu da etkilidir. Yakın zamanda beslenmiş, dolayısıyla zehiri azalmış olabilir. Örümcek yaşlı ya da hasta olabilir ve deriyi delmek için yeterince güçlü olmayabilir. Sonuç olarak örümcek ısırıklarının çok küçük bir yüzdesi etkili olabilir.
Örümcek zehirleri sinirleri etkileyen nörotoksik zehirler ve dokuları etkileyen sitosoksik zehirler olarak ikiye ayrılabilirler. Latrodectus mactans, L. hasselti, Steatoda spp., Atrax robustus ve Phoneutria nigriventer nörotoksik zehire sahip olan örümceklere örnek verilebilirler. Örümcek ısırıklarından ölüm oranı %1’den azdır. Uygun tedaviyle hızla iyileşirler, hatta tedavisiz kalsalar bile birkaç hafta içinde iyileşme görülür. İyileşme zehir miktarı, kurban yaşı ve sağlık durumuna bağlıdır.
Bazı memeliler örneğin koyun, inek ve atlar zehire karşı insandan daha duyarlıyken, tavşan ve keçiler daha dirençlidir. Huni ağ örümceği ısırmalarının sadece %10-25’inde zehirlenme ortaya çıkar. Oluşturduğu nörotoksik zehirlenme özellikle çocuklarda 15 dakika içinde ölüme neden olabilir, köpek ve tavşanları çok etkiler. Şaşırtıcı olan zehirlenmeden sonra ölüm pek nadiren ortaya çıkar. Phoneutria zehirlemesinden sonra 2-12 saat içinde ölüm olabilir ama bu çok ender görülür, kurbanların hemen hemen tamamı 24-48 saat içinde iyileşir.
Sitotoksik zehirler doku nekrozuna neden olur. Doku ölümünün ardından sıklıkla bakteriyel enfeksiyonlar da eklenir. Zehir deride nekrotik ülserasyonlara neden olur. Enzimler etkilerine devam ederek yarayı derinleştirebilir. Kurbanın otoimmün sistemi de deriyi etkiler. Bu tip nekrozlar çok yavaş, 1-2 ay içinde oldukça belirgin bir skar dokusu bırakarak iyileşir. Loxosceles reclusa’nın sitotoksik zehiri böbrek yetmezliğine ve bu yolla ölüme neden olabilir. Bu zehirin yol açtığı tabloya “loxoscelism” adı verilir. Yine de dünyada Loxosceles’in yaşadığı yerlerde bile örümcek ısırıkları nekrotik lezyonların nadir bir nedenidir.
Abdomendeki üyelerin hemen hepsi yürüme bacakları şeklindedir. Tüm araknidler, sternum kenarında prosomanın yanına eklenmiş dört çift bacağa sahiptirler.
Bacaklar hemolenfin hidrolik hareketiyle uzatılır. Bir araknid bacağı yedi segmentten oluşur: koksa (kalça), trokanter, femur (uyluk), patella (diz kapağı), tibia, metatarsus ve tarsus. Bacaklar hareket etme dışında kavga ve çiftleşme sırasında da çok önemlidir. Bu üyelerin uçları tarak gibi dişli iki çengelle sonlanır. Çoğunda bunlara ek olarak küçük bir ön çengel, dişli kıllar, kürek tüylerinden oluşmuş fırçamsı yapılar bulunabilir. Bunlar, ağ örebilmeleri, ağ üzerinde hızla hareket edebilmeleri için önemlidir.
Örümcek bacakları oldukça dikenlidir ve olasılıkla bunlar avlarını yakalamakta yardımcı olur. Theriidae ve Nesticidae ailelerinin üyesi olan örümceklerde 4. bacak çiftinin tarsusu üzerinde dişli kıllar vardır. Mimitedae ise kavisli dikenlere sahiptir. Cribellate örümcekler 4. bacak çiftinin metatarslarında kalamistrum bulunmasıyla eşsizdir ve ribellumun dışındaki çok ince ipeği taramak için kullanırlar. Yetişkin erkek therhosiadlerin ön bacaklarında özelleşmiş dikenler ve çıkıntılar vardır. Çiftleşme sırasında dişinin saldırısını önlemek için bunları kullanır.
Bazı örümceklerde her bir tarsusun üzerinde “scopulae” adı verilen binlerce kıldan oluşan yapılar bulunur. Sparassidae ailesinin üyeleri tarsus ve metatarsus ventralinde “scopulae” bulunur ve bu özellikleri tanısaldır. Bunlar sayesinde örümcek kaygan yüzeylerde hem yatay hem de dikey olarak kolayca yürüyebilir. Bu yapılar bir “emme” yapmazlar ama “Waals kuvveti” denen zayıf bir elektrostatik kuvvet yardımıyla bir tür “moleküler velkro” olarak işlev görürler. İnce bir film tabakası bu etkiyi arttırır. Gekolar da benzer bir mekanizmayı kullanırlar. Scopula, örümceğin avını sıkıca tutmasına da yardım eder. Aphonopelma seemanni (Kosta Rika zebra tarantulası) ayaklarındaki meme gibi yapılardan ipeğe benzer bir salgı çıkararak düz yüzeylerde kolaylıkla hareket edebilir.
Örümceklerin çoğu sadece öne doğru hareket edebilir. İki bacak öne, iki bacak arkaya yöneliktir. Yengeç örümcekleri ve sparassidler tıpkı küçük bir yengeç gibi, yanlara ya da geri geri de yürüyebilirler. Bacak uzunlukları eşit olan örümceklerin, bacak uzunlukları farklı olanlardan daha hızlı koşması şaşırtıcı değildir. Tegenaria (Agelenidae) saniyede 40-50 cm hıza ulaşabilir. Pire ve çekirgelerin aksine bu örümceklerin zıplamak için özelleşmiş gelişmiş arka bacakları yoktur. Bunun yerine 3. ve 4. bacak çiftlerini hızla gererek sıçrarlar. Bunu da hemolenf basıncındaki ani artış sağlar.
AĞ BEZLERİ: Opistosomanın arka ucunda, karın tarafında, anüsün biraz önünde, opistosoma üyelerinin değişmesiyle oluşan, ağ aygıtına ait çok sayıda (genellikle 4-6) ve oldukça büyük çıkıntılar (ağ papilleri) görülür. İlkel örümceklerde (Mesothelae) 8 örümemesi (spinneret) opistosomanın daha ön kısmında toplanmıştır. Daha gelişmiş örümceklerde (Opisthothelae) 6 adet örümemesi vardır ve daha arkada, anüse yakın konumlanmışlardır. Örümemeleri az ya da çok sayıda (haçlı örümcekte toplam 600 kadar) olabilen, kısa ve çok ince kitin borucuklar içerirler. Her borucuğun ucunda ağ bezlerine ait bir taşıyıcı kanal dışarıya açılır. Örü salgısı skleroproteindir. Kitin borucuklardan dışarıya çıkan salgı, kendi içinde polimerizasyona uğrayarak ince iplikçikler halinde katılaşır. Polimerizayonu ve her birine paralel uzanmasını bezlerden çıkan salgılar sağlar. Oluşan ağlar çok sağlam ve esnektir. Hatta tropiklerde bazı örümcek ağlarıyla balık avlanabilmektedir. Örü ipleri, Madagaskar’da yüzlerce yıl dokuma ipliği olarak kullanılmıştır. Polinezyalı balıkçılar Nephilia örümceğinin ağlarını olta olarak kullanırlar. New Hebrides örümceğinin ağını uçlarını zehire batırdıkları okları atmakta kullanırlar. Yeni Gine’de bazı kabileler yağmurdan korunmak için örümcek ağlarını şapka gibi kullanırlar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Araneus diadematus, Zilla atrica, Argiope aurantia gibi örümceklerin ağları ölçüm cihazlarında kıl olarak kullanılmıştır. Amerikalılar kara dulu teleskopik görüş silahlarında kullanmışlardır.
Farklı familyalarda farklı ağ yapımı görülür. Bazılarında bu tellerle kokonların yapımından başka, yuvaların içi döşenir ya da tuzak ağları da kurulur. Herhangi bir düşme durumunda, hayvan bir yere tutturduğu bir ağ telini, kendisi yere varana dek uzatabilir. Genç örümcekler de, rüzgarla uzun mesafelere taşınabilir. Bunun için vücudun arka ucu yukarıya doğru kaldırılarak gittikçe uzayan bir tel salınır. Telin serbest ucu rüzgarla harekete başlayınca, örümcek bulunduğu yerden kendini havaya bırakır ve rüzgarın teli ittiği yönde sürüklenmeye başlar. Sonbaharda her yerde rastlanan uzun ağ telleri uçan genç örümceklerden arta kalan tellerdir.
Ağ tellerinin inceliği 1/100-1/1000 mm arasında değişir. Taşıma gücü 20-60 kg/mm2’dir (saç telinden ince ve taşıma gücü, çeliğin taşıma gücünden fazla).
Örümcekler birçok amaç için ağ üretir. Avlanma, bunların başında gelir. İpekten kozayla sardıkları yumurtalarının korunmasını sağlarlar. Genç örümcekler ağlar sayesinde “uçarak”, uzun mesafelere gidebilirler. Örümcek ağı, yapışkan bölümleri ve kubbemsi, hamak ya da yumak şeklindeki tasarımlarıyla uçan böceklerin bile avlanmasını sağlar. Ağın değişik bölgeleri vardır; yapışkan olan ve örümceğin adım atmadığı bölgeler, yumurtalarını bıraktığı kundak bölümleri, konuklarını karşılamak için yürüdüğü alanlar…
Bütün örümcekler ağ yapmaz. Ama en azından yumurtalarını ipekten koza içinde korurlar. Ağ yapmak için üç çift örümemesi ve her örümemesinde de 2 ile 50.000 arasında değişen sayıda ince kanalcığa sahiptirler. Bu kanalcıklardan dışarı çıkan yapışkan sıvı, havayla temas edince iplik haline gelir. Örümcek, iki arka bacağı üzerindeki özel taraklarla, bu ipliği “eğirir”. Birçok örümcek ana iplik dışındaki ağı protein kaynağı olarak yer. Dolayısıyla ağ yapımı düzenli olarak tekrarlanır.
Ağ yapacak olan örümcek, önce yüksek bir yere tırmanır. Ağın ucunu bulunduğu yere yapıştırır. Sonra ipek ipliği kullanarak aşağı süzülür ve başka bir noktayla bağlantı kurar. Ardından iplik üzerinde gidip gelerek ağı kalınlaştırır. Daha sonra örümemesinden çıkan ipliğin bir ucunu ilk ipliğe tutturur. Böylece birkaç gidiş gelişle ana iskeleti tamamlar. Daha sonra bu iskeletin merkezi çevresinde halkalar yaparak ağı tamamlar.
Bağ, bahçelerde çok rastlanan, Araneus diadematus’un yaptığı tekerlek şeklindeki ağların ortadaki göbek kısmı daha sert iplikçiklerden yapılmış ve yanlardan değişik şekillerde çeşitli nesnelere bağlanmıştır. Bu tip ağlar hem oturma, hem de avlanma ağını oluşturur. Uçan böcekler, yapışkan, büklümlü iplikçiklere takılır; hemen avın sahibi tarafından ağ ile paketlenir, zehir enjekte edilir. Nephia gibi bazı cinsler, birkaç metre çapında, kuşların bile düşüp öldüğü ağlar yapar.
Tekerlek ağın sahibi ya ağın kenarında ya da göbeğinde avını bekler. İkinci durumda, hayvan genellikle zırhlı bir yapı gösterir (Gasteracantha) ya da ağ stabiliment denen ek iplikçiklilerle korunur. Ağın merkezi kural olarak her zaman daha sık örülmüştür. Argiope’de zigzag şekilde stabilimentler vardır. Diğerlerinde düşey ya da yuvarlak stabiliment iplikçikleri olabilir. Bunlar kuşların doğrudan ağa uçmalarını ve onları tahrip etmelerini önler.
Yuvarlak ağlar Cribellata ve Ecribellata’da konverjenttir (bir noktada birleşir). Her iki grupta yakalama ağları farklı yapılmıştır. Ecribellata’da (haçlı örümcekler) damlalı ağlar oluşur. Bunlar temel iplikçiklerin üzerine sürülen yağışkan bir sıvının toplanarak, yer yer boncuk gibi topaklar meydana getirmesiyle oluşur. Cribellata’da yakalama ağları (cribellum iplikçikleri) temel iplik ağlarının üzerine ince iplikçiklerden oluşmuş sık bir ağın oturtulmasıyla oluşur. Yakalama ağı, cribellum bezleri tarafından meydana getirilir.
Böcekler, çekirgeler, karasinekler, güveler, kelebeklerin yanı sıra kimi zaman fareler, yılanlar, kuşlar ve hatta tavşanlar bile örümceklerin ağlarından kurtulamaz ve ona av olurlar. Örümcek ipeğinin gizemini tam anlamıyla çözmeye çalışan insan, bugün çeşitli yollarla ondan yararlanmaktadır. Madagaskar’da, kimi örümceklerin ipeğinden kumaş dokunmaktadır. En iyi ipek tehlikeli olarak tanınan kara örümcekten elde edilir. Ayrıca, örümcek ipliği, teleskop camlarının çapraz nişangâhı, çok hassas kimi ameliyatlarda, tendon ve eklem operasyonlarında ameliyat ipliği olarak da kullanılır.
Bazı örümcekler düşmanlarından korunmak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Güneydoğu Asya’daki bir örümcek türü yaptığı kocaman ağın ortasında durur. Dolayısıyla örümcek yiyen kuşlar için de kolay bir hedef oluşturur. Örümcek, düşmanlarını yanıltmak için birkaç sahte ağ merkezi yapar. Yediği avların kalıntılarını da bu sahte ağların merkezine takarak bir tür manken kullanır.
Avustralya’daki altın yuvarlak ağ örümceği (Nephila clouipes) ağ iplikçikleri kurşungeçirmez yeleklerde kullanılmaktadır. Örümcek ağı da, kurşungeçirmez yelek gibi, yüksek hızla çarpan nesneleri yırtılmadan frenler. İplikçikler hızla esner ve hareket enerjisini ısıya dönüştürür. Ağ sonra yavaşça kasılır. Böylece, ağa çarpan av, mancınıkla geri fırlatılmış gibi geri fırlamaz (Bilim Teknik, Mart 1996).
Bir grup keçiye örümcek geni aşılanınca, keçilerin yününden ipek gibi ve dünyanın en güçlü ameliyat ipliği elde edilmiştir. Bilim adamları çok güçlü olan bu ipliğin stadyum çatılarının örtülmesinde (Münih Olimpiyat Stadı örümcek ağı örnek alınarak yapılmıştır), havacılık ve iletişim, hatta antibalistik savunma sistemlerinde kullanılabileceğini söylemişlerdir.
BESLENME
Örümceklerin hepsi etoburdur. Bazıları ölü gıdalarla beslenebilse de genellikle canlılarla beslenirler. Başlıca besinlerini böcekler oluşturur.
Bazı tropik türler kurbağa, kertenkele, hatta kuşları yiyebilir. Kurtörümceği (Lycosidae), sıçrayan örümcekler (Salticidae) ve yengeç örümcekleri (Thomasidae) avlarını koşarak ya da sıçrayarak yakalarlar. Scytodes, keliser bezlerinden fışkırttığı salgılarla, avlarını toprak içine yapıştırarak avlar. Bazıları (Mimetidae) yalnız diğer örümceklere, bazıları Oligochaeta (Erigone) türlerine özelleşmiştir. Bir kısmı (Argiope, Cyrtophora, Latrodectus) kendi erkeklerini de yer. Büyük çöl örümceklerinin gekoları yediği bilinmektedir.
Canlı olarak yakalanan avlarını, keliserlerindeki bezlerden salınan zehirle öldürürler. Alt dudakta da proteolitik enzimler salan tükrük bezleri vardır. Bu enzimlerin etkisiyle besin, önce ağız dışında kimyasal olarak sindirildikten sonra emilir. Sözgelimi, örümcek yakaladığı bir sineği, pedipalplerinin gnathobasları yardımıyla ağzına iterek zaman zaman üzerine bir damla tükrük akıtır. Böylece sineğin yumuşak kısımları birkaç saat içinde sıvı hale gelir, kitin iskeleti içi boşalmış halde kalır. Örümcek, çözünmüş sıvıyı emici midesinin daralıp genişlemesiyle emer. Ağız açıklıkları çok dardır, en genişinde bile çapları birkaç mm2’dir. Diğerleri avlarını yakalamak için tuzak ağları kurar. Buraya düşen hayvanlar, özellikle böcekler, tellere takılıp kalırlar. Tuzak ağlarının şekilleri çok değişik ve genellikle sanat doludur. Bazıları, tuzaklarının yakınına, saklanmak için boru ya da huni şeklinde yuva da yaparlar. Çoğu, karanlık bastıktan sonra av aramaya çıkar. Tuzak ağı kurmayanların bir kısmı gündüz avlanır.
Tüm örümcekler etobur olmakla beraber, bazıları diyetlerine bitkisel ürünleri de eklerler. Bazı saltisid ve thomisidlerin nektar yedikleri gözlenmiştir. Çalışmalar göstermiştir ki nektarla beslenen T. onustus’larda daha yüksek bir sağ kalım oranı vardır. Misumenoides formosipes erkeklerinde de nektarla beslenme görülür. Erkeklerin vücutlarının yüzey-hacim oranı çok daha fazla olduğundan, dehidratasyona eğilimleri dişilerden fazladır. Nektar içerek gerekli sıvıyı sağlar ve böylece daha uzun süre yaşayabilirler. Nektar içmek, özellikle etrafta yeterince böcek olmadığında, iyi bir enerji kaynağı olarak da işe yaramaktadır.
İlkel örümceklerin (Mygalomorphae), modern örümceklerin aksine ileri geri hareket edebilen çeneleri vardır. Bu sayede avlarını çiğneyebilirler. Modern örümcekler ise avlarını emmek için önce içeriği çözünene dek beklemek zorundadırlar.
Enjekte edilen enzimler avı çözer ve sonra çözülen avın içi emilerek boşaltılır. Örümceğin ağzı palpler arasında yer alır. Mide kasları da emişe yardımcı olacak özelliktedir. Ağız ve mide arasında binlerce ince kıldan oluşan bir filtreleme mekanizması bulunur. Sadece 1 µm’den küçük parçacıklar bu filtreden geçebilir. Bu filtre Hint mürekkebindeki parçacıkları bile filtre edip sadece suyun geçişine izin verecek kadar hassastır. Bu hassas filtreleme işlemi sayesinde bakteri, virüs ya da diğer zararlı yaşam formlarının örümceğin vücuduna girmesi engellenir.
Bu filtre örümceğin üst ve alt dudaklarıyla düzenli olarak temizlenir. Örümceğin abdomeni muazzam ölçüde şişebildiğinden alınan besinler vücut hacmine göre büyük olabilir. Sindirilen proteinler özel bir yerde depolanır. Örümceğin tek bir avla haftalarca yaşaması mümkündür. Atık maddeler kimyasal olarak zararsız kristallere dönüştürülür ve özelleşmiş hücrelerde saklanır. Bu beyaz renkli guanositler gruplar halinde bulunur ve deriden görülebilir. Araneid örümceklerin arka kısmında bunlar özel bir desen olarak görülürler.
SEKSÜEL YAMYAMLIK
Dişi örümcekler çiftleşmeden sonra erkekleri yemesiyle ünlüdür. Bazı dişiler erkekleriyle aynı ağda ya da yan ağda bulunur. Ayrı yaşayanlarda kuvvetli olan dişi, çiftleşmeden önce ya da sonra erkek için tehlikeli olduğundan, erkek uyanık olmak zorundadır. Dişiye açlığını unutturmak isteyen erkek, dişinin karşısında sıçramalarla dans eder: “örümceğin sevgi dansı”. Bazıları dişiye çiftleşme öncesi bir böcek ikram ederek açlığını giderip besin olmaktan kurtulmaya çalışır. Ağ dokumayan küçük örümcekler çiftleşirken her an yaşamlarını kaybedebilirler. Bunların cinsel organları yoktur, spermlerini hafif şişkin olan ön bacakları ile dişiye aktarırlar. Dişi aramaktan, sevgi dansından ve çiftleşmekten yorgun düşen erkek, çiftleşme sonrasında en yakın protein kaynağı olarak görülür ve birçok erkek çiftleşmeden sonra kaçmaya fırsat bulamadan dişiye yem olur.
Pek çok örümcek cinsi dişinin çenesinden korunmak için adaptasyonlar geliştirmiştir. Theraphosidae ve Hexathelidae ailesinden erkeklerin dişinin fangini tutmak için bacakları üzerinde dikensi çıkıntıları vardır. Tetragnathidae erkeklerinin dişininkiyle kenetlenen kocaman çeneleri vardır. Sparassid erkekleri, erişkin ekzoiskeletine sahip olmayan genç erişkin dişilere yanaşmazlar. Yani ekzoiskeleti sertleşmeden önce erkeği yemeye güçleri yetmez. Bu, saltisidler arasında da çok yaygındır.
Bazı örümcek türlerinde (szg. Latrodectus hasselti) doğru çiftleşme pozisyonu için erkek opistosomasını dişinin keliserleri önüne yerleştirmek zorundadır. Erkek böylece, başarılı bir çiftleşme için kendini feda eder. Latrodectus moctans türü örümceklere bu erkeğini yeme merakından dolayı “kara dul” (black widow) adı verilmiştir. Bazen de, erkek isteyerek kendini dişiye verir. Avustralya kırmızı sırtlı erkek örümceği çiftleşme sırasında dişinin çenesi hizasına gelir. Dişi, erkeğin karnını yavaş yavaş çiğneyerek enzim salgılar. İkinci çiftleşmenin sonunda erkek yarı yarıya yenmiş olur ve dişi arta kalan erkeği ipekten ağına sararak yemeğinin kalanını da bitirir. “Bu can sana feda olsun!” demenin daha iyi bir yolu var mı acaba. Bazı ailelerde, sözgelimi Nephilidae’de de seksüel yamyamlık vardır.
Cinsel partnerini yemek korkunç görünebilir. Ama bunun evrimsel bir nedeni vardır. Çoğu örümcek cinsinde çiftleşmeden sonra erkekler fazla uzun süre yaşamaz. Amaçları yerine gelmiştir zira. Böylece anneye besin sağlayarak gelecekteki çocukları yararına önemli bir fedakarlık yapmış olur. Bu sayede genlerini başarıyla gelecek nesillere aktarmış olurlar. Dişiler genellikle erkeklerden daha uzun süre yaşarlar. Diğer bir avantajı da erkeklerde çiftleşmenin daha uzun sürmesi, böylece döllenme başarısının artmasıdır.
|