KOLLEKSİYONCULUĞUN AKLA DÜŞÜRDÜKLERİ
Bilgi her zaman önemliydi.
Bilindiği gibi kavramak bilmeden önce gelir.
Her toplum, her kültür ve her ülke yaşadıklarını eşit düzeyde kavramaz ve ondan yine eşit düzeyde bilgi üretmez.
Bilgi her zaman önemliydi.
İnsanlık tarihinde bilginin bir güç olduğunu fark eden ilk önemli kurum büyücülük oldu. Günümüz biliminsanlarının atası olan büyücülük ilk bilgi merkezlerinden biriydi.
Bilgi her zaman önemliydi.
Bilgi her zaman bir güçtü.
Bilmek hangi açılardan bakılırsa bakılsın başka olabilmektir.
İnsanlık tarihinde şehirler sırf insan kalabalıklarını barındırdıkları için ortaya çıkmadı. Şehirler, bilginin üretildiği ve bilginin biriktirildiği merkezlerdi. Şehirler, bilgi üretilebildiği, bilgi biriktirdiği ve bu özelliklerini uzun zamana yayabildikleri ölçüde önemlerini korudular, uyarlık merkezleri oldular ve nihayet kültür üretebilerek bütün bir insanlığın ortak varlığı olabildiler. Günümüzde ise kapitalist sistem köy hayatına ihtiyaç duymadığı için birkaç on yıl önceye kadar küçük küçük şehirler birer metropol oldular. Ama buna rağmen bir gerçek doğruluğundan en küçük bir kayıp vermeden karşımızda durmaya devam ediyor: Bir şehir ancak kültür üretebildiği ölçüde şehir ünvanına sahip olabilir. Aksi durumda bir şehir içinde milyonlarca insanı barındırıyor olsa da şehir şehir özelliği taşımaz.
Bilgi her zaman önemliydi.
Şehirler ise bu bilginin hafıza merkezleriydi.
Bir şehir bir şeyler icat etme yetisine sahipse ancak onu saklama yetisine de sahip olabilir. Tersinden söyleyerek tekrar etmeye çalışırsak: Birşeyler üretiyorsa o şeyi hafıza etme ihtiyacı ortaya çıkar. Üretim yoksa, yani kendi yetenek ve öz kaynaklarla bir şeyler yaratamıyorsa, hafıza da olmayacaktır. Bu gerçeğin toplumsal hayat için de geçerli olduğu söylenebilir: Ancak icat etme yeteneğine sahip yaratıcı toplumların hafızaları güçlüdür. Bu toplumlar yarattıkları için bilgiye ihtiyaç duymuş, bilgi üretmiş ve biriktirmişlerdir; hafızalarının sağlamlığı da, hafızaya verdikleri önem de ve bunanla ilgili kurumlara sahip olmaları da bu sayededir.
Türkiye sözkonusu olduğunda müzelere, kolleksiyonlara ve galerilere bir de bu gözle bakmak yararlı olabilir. Bu açılardan bakıldığında ülkede şehir sıfatını hak edecek merkez bulmak kolay olmayacaktır. Bu açılardan bakıldığında ülkenin başkenti Ankara'nın bırakın Paris, Berlin, Londra, Washington, Moskova ya da Viyana'yı nüfusu on-yirmi milyonu geçmeyen ülkelerin başkentlerinden çok geride kaldığı, bu şehirlerdeki galerilerle ölçüşebilecek sergi mekânları olmadığı görülecektir. Fotograf sözkonusu olduğunda ise fotografseverlerin meraklarını giderebilecek bir müzenin, ihtiyaç duyacakları besleyebilecek güçlü bir dünya fotograf kütüphanesinin ve kolleksiyonlarının olmadığı görülecektir.
Müzeler, kolleksiyonlar ve galeriler kültürel hafıza hazineleridir.
Türkiye'de toplumsal hafızanın pek zayıf olduğu çok sık tekrarlanan bir doğrudur. Ben bu toplumsal hafıza zayıflığının ülkenin kendine has bağımsız bir programa sahip olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Kendine has bir program olmadığı, buna karşılık ülkenin ekonomik, siyasî ve kültürel temeli iktidardaki partilerce yakın zaman içinde bile defalarca değiştirildiği için her defasında birşeye sıfırdan başlanıyor ve böylelikle toplumsal hafıza oluşmuyor. Oysa bir ülkenin bir sistem yaratabilmesi için kendisi, ne olduğu, neyi amaçladığı, ihtiyaçları, güçleri, zayıflığı, yaratıcı yanları ve genel olarak özellikleri konusunda fikir sahibi olması gerekir.
Tekrar olacak: Ancak bağımsız bir programı olan ve birşeyi kendi ihtiyaç duyduğu için kendi öz kaynakları ve yetenekleriyle üretmeyi prensip edinmiş toplumların hafızası güçlüdür; çünkü sonuçta hafıza kendi bilgimizle üretilmiş bir şeyi saklama işlemidir; ödünç alınmış bilgi ve fikirlerle toplumsal hafızanın oluşmayacağı kesindir. Bu sıraladıklarımız ekonomi, bilim, siyaset ve toplumsal hayat gibi fotograf dahil bütün kültürel hayat için de geçerlidir.
Eğer günümüz koşullarında kendine has bir sistem yaratabilecek, müzeler, galeriler kurup kolleksiyonlar oluşturabilecek iktidar gücü yoksa da birşeyler yapılabilir. Bağımsız kişilerin girişiminde kalıcılığı hukuksal olarak öyle ya da böyle garanti altına alınmış kurumları oluşturmak için adım atılabilir. Burada konumuz kolleksiyon olduğu için ilk adımda özellikle aramızdan ayrılan fotografçıların ve yakın zamanda yaşanan önemli toplumsal olayları belgeleyen fotograflar çalışmaları koruma altına alınabilir. İkinci adım olarak belli bir evrensel düzeye ulaşmış yaşayan fotografçıların çalışmaları kazanılmaya çalışılabilir, buna paralel belli konularda kolleksiyonlar oluşturulabilir.
Böylesi bir adım isimlerini hızla sıralayabileceğimiz ülkelerle karşılaştırıldığında kuşkusuz ki küçük adımlardır. Ama kesinlikle değerlidir ve önemli bir başlangıçtır.
|