ENGLISH
Editör/Yayın Yönetmeni

Koray Olşen

Yayın Kurulu

Reyhan Bilir
Aygün Doğan
Bahar Akkoyun
Seray Akkoyun
Koray Özbaysal 



Fotografya Yayın Kurulu
adına İmtiyaz Sahibi
Ş. Uğur Okçu


E-Mail Fotografya
fotografya@ada.net.tr

Yayınlanmasını İstediğiniz
Fotoğraf Haberleri İçin

fotografya@fotografya.gen.tr

ADANET Fotoğraf Editörü

Ş. Uğur OKÇU

Marka Avukatı / Copyright Lawyer
ARABULUCU
Ayşe OKÇU
 


MAKALE > SELAHATTİN NEMLİOĞLU - Bakmak Ve Görmek

 BAKMAK VE GÖRMEK ÜZERİNE

Amerika’nın doğal güzelliklerini anıtsal fotoğraflara dönüştüren Ansel Adams, “Fotoğraf bir kavramdır” der. Mükemmel bir teknikle ve planlı ton yönetimiyle ürettiği fotoğraflarında amaç, seyirlik güzel kareler oluşturmak mıydı?

Seyretmek ve görmek, bakmak ve görmek, işte bu iki kavram arasındaki fark bizim dünya ile ilişkimizi inşa eder. İngilizcede see, Fransızca'da voir sözcükleri de Türkçe görmek kavramının tam karşılığıdır. See ile view arasındaki fark, görmek ile bakmak arasındaki fark, aynılaştırılamayacak kadar birbirinden uzak iki yaklaşıma gönderme yapar.

Burada ele alacağımız görmek kavramının farkındalığında olmak sorunludur. Fotoğraf bir kavramdır sözcüğü, görmek kavramıyla kesiştiğinde içeriksel bir boyuta taşınır. Tam bu noktada bir Adams fotoğrafıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünelim. Algıyla seyretmek arasındaki fark, görmekle bakmak arasındaki fark, bizi, bir Adams fotoğrafında manzaranın görsel güzelliğiyle, fotoğraftaki söylemin içeriksel derinliği arkasındaki uçuruma taşır.

Seyretmek içinde yaşadığımız dış gerçekliğin izleyicisi, güzelliğin beğenicisi olma konumudur. Nesnelerle ilgimiz geliştikçe belleğimiz nesnenin anlamını sürekli yeniden inşa eder. Nesneyle ilişkimizin bu derinleşme sürecindeki yolculuğu, iç dünyamıza dalarak, derin düşünceler ve hayallerle kurgulayarak ulaşılan bir mertebe olarak düşünürsek, bu bir yanılsamadır. Hiç gıda almadan bedenen güçlenip, gelişme olasılığı ile zihnin derinliklerine yolculuklarla keşfedilecek cevherlerin bizi kültürel bir ilerlemeye taşıyacağı olasılığı aynıdır. Güçlenmek için besleniriz, bir zamanlar okuduğum bir yazıda yedi yılda bir vücudumuzdaki tüm maddeler değişiyormuş. Yaşam değişim ve gelişme eksenlerinde yolculuğunu sürdürürken, bir fotoğrafçının da bilinçli olarak bu dönüşümden beslenmesi vazgeçilmezdir.

Görmek eyleminin yetkinleşerek, fotoğrafçının ürününe değer katabilmesi için, bu sözcüğün anlamını oluşturan bütünde öğrenmek, düşünmek, sezmek gibi anlamları da içerdiğini unutmamalıyız. Dolayısıyla bir şeyi görmek, onu anlamak, bilmek, sezmek, onu yaşamına bir anlam olarak katmayı içerir. Bu yaklaşımın gerçekleşebilmesi, görmek isteyen insanın kültürel olarak nasıl beslendiğiyle göreceli ve orantılıdır.

On sekizinci yüzyılda yaşamımıza katılan buhar motoruyla üretim süreçleri ve üretim ilişkileri dönüşmeye başlar. Büyük atölyelerde ve sanayi tesislerinde toplu üretimler başlar. Üretimin artması daha geniş bir müşteri kitlesi oluşturmaya yönelik bir atılımı da beraberinde getirir. Bu yaklaşımlarla bir sanayici kimliği ve bir de yeni tüccar kimliği oluşur. Açılan büyük üretim kuruluşlarının işçi gereksinimi sonucu yeni bir nüfus, köylerden kentlere çalışmak için göçer. Yeni bir tüccar kesim oluşur. Satış kavramı zamanla ihtiyaca hitap eden masum konumunu bırakarak, yeni ve albenili ürünlerle insanları manipüle edip ihtiyaç dışı bir tüketim çağını başlatır. Tüketim masum değildir, para kazanmak dışında hiçbir amacı yoktur. Bu amaç, zamanla, oluşturduğu ihtiyaç dışı üretimlerle insanın doyumsuzluğunu yönlendiren reklamlar sonucu aşırı tüketimi körükler. Aşırı tüketim doğal kaynakların hızla tükenmesine, doğada parçalanamayan bir çöp stoku oluşmasına, insan yaşamının vazgeçilmezi olan ve ilkel olarak tanımladığımız bilge insanların ana olarak tanımladığı doğayı tüketmeye dönüşür. Darren Aronofsky’nin 2017 yapımı Mother isimli filmi doğanın öneminin insanın bilincinde eriyişine, tarihsel bağları içinde bir sorgulama getiriyor. İşte Adams’ın fotoğraflarının içeriği, bu süreci görmesi ve doğayla olan ilişkimizin çok yönlülüğü bağlamında izleyiciyi ikna etme çabasıyla inşa edilir.

Adams, bir yanda müzisyen diğer yanda ise fotoğrafçıdır. Bir müzisyenin algısıyla doğadaki o derin tınıyı, insanın doğayla asla vazgeçemeyeceği derin ilişkisini, varlığının ekolojik gereksinimlerini, bir kazan-kazan döngüsünün gerçekliğini bizlere tekrar ve tekrar sunar. Amerika’ya özgü bir sanat akımı olan Hudson River resim ekolünden etkilenerek, doğayı anıtsal görünümlere dönüştürür. Oysa aslında söylemi bu güzelliğin görkemiyle bizleri etkilemek değildir. O varlığımızın ana kucağı olan bu görkemli güzelliğini vurgularken, doğanın tüketime kurban edilmemesi gerektiğini, ona bir ana gibi saygı göstererek, severek ve gerekirse vazgeçerek korumanın gerekliliğini vurgular. Doğanın dengelerinin değişmesi doğayı bitirmez ama insanın soyunu sona erdirebilir. Ansel Adams’ın fotoğrafa aktardığı düşünceleri kültürel bir birikimin ve içinde yaşadığı dünyaya duyduğu sorumluluğun ürünüdür.

Günümüzde bir fotoğraf makinesi alarak fotoğrafçı olunabileceğini düşünenler çoğunlukta. Bu tanım son derece yerinde bir tanımdır. Fotoğraf çeken her bireye fotoğrafçı denir. Fakat fotoğraf ve fotoğrafçı sözcüklerine her biri diğerinden çok farklı anlamlar yüklemiş olduğumuzdan, bu muallak tanımın içinde yerimizin ne olduğunu anlamalıyız. Bu anlam farklılıklarını özümsemiyen bireyler, yetkinsizliklerinin verdiği cesaretle farklı çatışmalar ve yanılsamalar içinde. Aynı vasat kültürde birleşen çoğunlukların bu yetkinsizliği durumu, birbirini kabul ederek oluşturdukları toplumlarda, fotoğraf kültürünün gerçekliğinden bihaber hobi topluluklarına, sanatçı topluluğu etiketiyle kendi kendini tatminin ötesine geçemeyen bir yanılsamanın yolunu açıyor. Öyle sanıyorum ki, başkasının fotoğrafını izlemekten uzak bu bireyler kendi fotoğraflarını göstermenin arzusu kapanındadır.

Fotoğraf çekmek farklı bir şeydir, bir fotoğraf karesinde kavram inşa etmek farklı bir şeydir. Fotoğraf sözcüğü birçok farklı anlamsal karşılığa sahip. Fotoğraf bir tekniktir, bir üründür, bir belgedir, bir anıdır, bir reklamdır, bir hobidir, bir dildir, süslü bir kadrajdır, bir sanattır, bir tüketim nesnesidir gibi sürer gider. Bu noktada sadece teknik olarak fotoğraf çekme eylemi, operatörlük sınırları içinde bir durumdur. Operatörün teknik yetkinliğinden sanatçının kültürel yetkinliğine uzanan yolculukta, önemli olan bu sürecin inşa ettiği kimliktir. Duchamp’ın pisuvarıyla vurguladığı bir nokta, sanat dediğimiz kültürel üretimin, sanatçı kimliğin ve birikimin üretimi olduğudur.

Fotoğraf çekmek teknik bir işlem, geliştirildiğinde ise bir meslek, bir zanaattır. Bir meslek olarak fotoğrafı öğrenmenin süreçleri farklıdır. Bu konuda eğitim kurumları var, diplomalar var, kitaplar var. Fotoğraf nasıl çekilir, fotoğraf çekmenin tüm teknik anlatımı, dijital fotoğraf gibi sayısız teknik kitap bulabilirsiniz. Hatta bu kitaplar zaman gelir öyle bir reçeteye dönüşürler ki, bir medyumun bilgiçliğiyle, size kompozisyonun sırlarını verirler. Belli sayıda kompozisyon kuralları adı altındaki bu reçete, klasik resim döneminin birikimlerinden yararlanarak, ancak kültürel derinliğinden koparak bir gecekondu mahallesine dönüşür. İnsanlar değişiyor, toplumlar değişiyor, biçemler değişiyor, yaklaşımlar değişiyor, dünya değişiyor ancak bu kurallar hep aynı. Fotoğraf çekmeyi öğrenmeye başladığınızda, karşılaştığınız benzer bir ortamdır.

Fotoğraf diğer yanda bir kültür ve birikimin ürünü olur. Fotoğraf makinesi, 19.yy’da Eastman’ın “siz sadece deklanşöre basın” sözüyle, herkesin kullanabileceği teknik bir araca, pratik bir ürüne dönüştü. Fotoğraf çekmek eyleminin yaygınlaşması ile aslında çoğalan görüntünün sıradanlığıdır. Son ürün olan fotoğrafın anlamı ve değeri ise onu üreten kimliğin kültürel ve teknik birikimine görecelidir. Fotoğraf çekmekle bir düşünceyi görselleştirmek arasında yollar ayrılır.

Meslek, hobi ve yarışma olarak fotoğrafçılık farklı bir alan, ne kadar ödül alırsanız alın, bu ödüller kültürel bağlamda bir değerin karşılığı değildir. Bu tür fotoğraflar bizim konumuzun dışında. Uzakdoğu’ya giderek birkaç dolara hazır kadrajlar satın alan kimileri için fotoğraf üretti deyimi kullanmak doğru mu? Buna karşılık emek verilerek üretilen her fotoğraf kendince bir değer oluşturur. Oysa bir söylem, bir anlatım, bir dil olarak inşa edilen fotoğraf, farklı bir ürün olur. Kuşun yerinin bile belli olduğu kurallı kompozisyon anlayışının ötesinde bir durumdur bu. Bir fotoğrafı okumayı, şu biraz sağda, şu biraz aşağıda, şu da böyle olsaydı gibi okuyan, renklerin ve tonların gösterisinden etkilenen, fotoğrafı salt güzele, bir anlamda makyaja indirgeyen anlayış bir değer belirlemiyor.

Konumuz bir kültürel üretimin değerinin bilinci. Fotoğraf ürettiği görüntünün büyülü etkisi nedeniyle gerçeklikle karıştırılır, anın dondurulması gibi yorumlanır. Oysa anı donduramazsınız, o an’ın içinde duygular, eylemler, yönler, farklı güç alanları vardır. Anlar yaşamın içinde zincirin sadece bir halkasıdır. Fotoğraf o anın gerçekliğini aktaramaz. Sadece bir açıdan, bir an içinde ve deklanşöre basan kişinin algısıyla kendince anlam ifade eden bir not alma eylemidir. Bir takvim sayfasındaki elmayı yiyemeyeceğiniz gibi, o anın gerçekliğini de yaşayamazsınız. Aslında fotoğraf sadece nesnelerden yansıyan ışığın, ışığa duyarlı yüzeydeki izidir. Bu bağlamda Roland Barthes, fotoğrafı varlıkbilimsel ve göstergebilimsel açıdan sorgulayan “Camera Lucida” isimli kitabında, fotoğrafın aktardığı bilgiyi sadece “o oradaydı” olarak belirler. Bu nedenle yetkinliğe sahip olmayan kişilerin fotoğrafları bir belge niteliği taşımaz.

Sözel dil farklı bir şeydir. Yazı yazmak farklı bir şeydir. Bir resimde, bir sanat yapıtında ve bir fotoğrafta ise dil farklı bir şeydir. Fotoğraf gündelik yaşamda kullandığımız dil ile okunmadığı gibi, içeriği de farklı yaklaşımlarla değerlendirilir. Bu nedenle kültürel bağlamda değer üreten fotoğraf yaklaşımı, meslek, hobi ve yarışma fotoğrafçılığı dışında bir konsept olarak değerlendirilir.

Kısaca pipo ve sakal insanı sanatçı yapmadığı gibi, bir fotoğraf makinesini mükemmel kullanmak ta insanı fotoğrafçı yapmaz. Fotoğraf kültürel bir üründür ve bu bağlamda kültürel donanıma ihtiyaç doğar. Günümüzde yaygın medya bağımlılığının sonucu kültürel birikimimiz ve anlayışımız altüst olurken, bu sıradanlığın yarattığı kültürsüz kültürün farkındalığında, yaşamı sarmalayan simülasyonların bilincinde olmak gerek. Görmek, seyretmek değil, anlamaktır, algılamaktır, bilmektir, onu yorumlayabilecek kadar içselleştirmektir. Fotoğraf görmekle başlar. Farkındalık ve algı, görme eylemi; acıların, keşkelerin, umutların, umutsuzlukların, sevginin, tiksintinin, insani ve toplumsal kaygıların görsel kodlarla işlendiği karelere dönüşür.

Jeff Wall’ın 2000 yılında ürettiği “Man with a rifle” isimli fotoğrafını düşünelim. Fotoğrafta bir adam var, park etmiş iki arabanın arasında ve sırtı bize dönük. Elleri boş, oysa elindeki tüfekle bir eyleme hazır gibi. Tüfek tutar gibi görünen elleri boş. Tüfeği nerede? Tüfeğin ya da silahın en tehlikelisi olmayan silahtır. Olmayan silah, nedensiz bir öldürme arzusunun, nefretin metaforudur. Burada yoğun bir öldürme isteği var, nedensiz bir şiddet eğilimi. Amaçsız ve yoğun bir istek, oysa silah eksik. Bu sapkın duyguların kökleri medya bağımlılığında, şiddeti satılabilir bir ürüne dönüştüren sektörlerin salt kar amaçlı sorumsuz üretimlerinde değil mi? Medyanın ürettiği tüketim amaçlı bilinçsiz kurgularla birer çöplüğe dönen izleyicide oluşan birikimi bu fotoğrafta okumak mümkün.

Adams’ın söylemiyle fotoğraf bir “kavram”dır. Fotoğraf bir dildir, fotoğraf bir anlatımdır. Yüz seksen yılı aşan tarihinde bir teknik olarak yaşadığı gelişimler sonucu kullanımı dönüşürken, bu yeni görsel kayıt sistemi kültürel alanda olgunlaşarak, Jeff Wall’ın sözleriyle “sanatın merkezinde yer aldı." Dolayısıyla iyi bir fotoğrafı, sıradan güzelliğin, albenili renklerin, nedensiz kuralların ötesinde kültürel bir birikimin inşa ettiği gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Kültürel birikim görmeyi öğrenmekle başlar.




Ziyaretçi Sayısı:1340
 
   
 
   
 

Barındırma: AdaNET

 

Copyright and "Fair Use" Information

Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.

Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir.

Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır.

AdaNET Ana Sayfa X-Hall Instagram