ENGLISH
Editör/Yayın Yönetmeni

Koray Olşen

Yayın Kurulu

Reyhan Bilir
Aygün Doğan
Bahar Akkoyun
Seray Akkoyun
Koray Özbaysal 



Fotografya Yayın Kurulu
adına İmtiyaz Sahibi
Ş. Uğur Okçu


E-Mail Fotografya
fotografya@ada.net.tr

Yayınlanmasını İstediğiniz
Fotoğraf Haberleri İçin

fotografya@fotografya.gen.tr

ADANET Fotoğraf Editörü

Ş. Uğur OKÇU

Marka Avukatı / Copyright Lawyer
ARABULUCU
Ayşe OKÇU
 


MAKALE > KAMİL FIRAT - Yıldız Sarayı Fotoğraf Arşivi Japon Fotoğrafları Arşivi

YILDIZ SARAYI FOTOĞRAF KOLLEKSİYONU JAPON FOTOĞRAFLARI ARŞİVİ

kamilfırat(3) (600 x 480).jpg

19. yüzyılın ilk yarısında fotoğrafın bulunması ile birlikte, dünyanın görsel envanteri çıkarılmaya, bu evrende yer kaplayan her şeyin “özne” olmak için sıra beklediği zamanlara geçilmişti. Artık sırası gelen “özne” oluyor ve insanın kültürel dağarcığında kendine yer ediniyordu. Böylece dünyanın var olan bilgisi, “görünür bilgi”ye dönüşüyordu. Bizim coğrafyamız da hem fotoğrafın “özne”si olmuş, hem de yine fotoğraf bir bilgi nesnesi olarak önemi kısa sürede fark edilmişti.

Bu farkındalık bugün; “Yıldız Sarayı Fotoğraf Koleksiyonu” olarak bilinen ve bu coğrafyanın en önemli görsel hafızası olma özelliğini taşıyan o büyük külliyatın toplanmasına olanak tanımıştı.

Yıldız Sarayı Fotoğraf Koleksiyonu, Sultan II. Abdülhamid’in yönetim biçiminin hem araçlarından biri, hem de o yönetim biçiminin nasıl olduğunun ipuçlarını barındırması anlamında paha biçilmez niteliktedir.

Sultan II. Abdülhamid şehzadeliği sırasında gidip gördüğü Paris Enternasyonal Fuarı, orada dünyanın başka bir tarafa evrildiğini görmesi, onu etkilemiş olsa gerek ki, iktidarı süresince dünyayla iletişim kurmak için fuarlara katılmayı, fotoğrafı ülkesini tanıtmanın aracı olarak kullanmayı, devlet politikası haline getirmesinin yolunu açmıştır.

Osmanlı Sultanı 33 yıl süren iktidarı sırasında fotoğraf üzerinden bir iktidar ve diplomasi geliştirmiştir.

Bu bağlamıyla Osmanlı sarayında fotoğrafın işlevi, Avrupa’dan ziyade Amerika’ya yakındır. Osmanlı Sultanı, fotoğrafı hem bir bilgi nesnesi, hem de dünyayı anlamanın ülkesini tanıtmanın bir aracı olarak görmüş ve daha da önemlisi etkin olarak kullanmıştır.

İktidarını daha çok Yıldız Sarayını çevreleyen duvarlar içinden sürdüren Sultan II. Abdülhamid, fotoğraf üzerinden dünya ve Osmanlı coğrafyasına, saraydan bakan bir göz inşa eder. Özellikle ülkesinde olan bitenden fotoğraflar aracılığı ile haberdar olur. Yapılan demiryolları, inşa edilen bütün binaların inşaat süreçleri, doğal felakete uğramış köyler, kasabalar ve ahalisi, limanlar, fabrikalar, karakollar, okullar, vb. gibi birçok konunun fotoğrafları çekilmiştir. Bu fotoğrafları en ince ayrıntısına kadar inceleyen Sultan, fotoğrafın içeriği ile ilgili yorumlarını da çevresi ile paylaşmıştır.

Yıldız Sarayı Fotoğraf Koleksiyonu 911 albüm içinde 36.585 fotoğraflık büyük bir arşiv/koleksiyondur. Bugün İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde koruma altında tutulan arşiv, artık dijital platformda da yayınlanmıştır.

Bu arşiv, bugünden geçmişe tutulan ışığın ana kaynaklarından biridir. O fotoğraflar üzerinden dönemin yönetim biçimlerini, ekonomik ilişkileri, sosyal / kültürel yaşamı, , topoğrafyanın ve kentlerin nasıl olduğunu görmek mümkün.

Fotoğrafçılar, o günlerde bugünle kıyaslanmayacak kadar ağır koşullarda, bir daha tekrarlanamayacak zamanları kayıt altına aldılar...

Bu koleksiyonda yer alan her fotoğraf bir metin niteliği taşır.

Fotografya için yazı yazsanız denilince, uzun zamandır üzerinde araştırma yaptığım bu koleksiyon içinden seçtiğim fotoğraflar üzerine yazsam iyi olur diye düşündüm. Zira bu koleksiyon üzerine genel bir fikir var, ancak o kadar...

Yazılar için seçtiğim fotoğrafları 19.yüzyıl sonunda Japonya’dan gelen bir fotoğraf albümü içinden seçtim. Aslında tek bir fotoğraf üzerine yazmayı tercih etmeme rağmen, bu iki fotoğrafın birbirini tamamladığını düşündüğüm için iki yazının daha anlaşılır olacağını düşündüm.

kamil fırat (2) (483 x 600).jpg

İZİN VERDİĞİ KADAR...

Uzak bir ülke de, tıpkı derinlerden gelen bir müzik aletinin sesine benziyorlar. Hiç bir tını tanıdık değil. Belki derin denizlerdeki deniz kabuklarının yaptığı müzik olabilir mi? Bildik melodilere benzemiyor, ama dinlerken hiç bir ânını kaçırmamak için nefeslerin tutulduğu, tutsak eden ve bu dünya da olup bu dünyaya ait olmayan müzik gibiler...

Bu duyguyu ortaya çıkaran, yaşları konusunda hiç de ipucu vermeyen iki kadının fotoğrafı. Yanak yanağalar ve elleri birbirine kenetlenmiş şekilde poz vermişler. Üzerlerinde yerel kıyafetler... Bedenin sınırlarına yakın yerlerden başlayan bir yumuşaklıkla sanki sonsuza kadar orada olacaklarmış gibi bir his veren beyaz bir boşluk ile kuşatılmış iki kadın. Ve iki kadının kendileri dışında içine hiç bir şeyin dahil olamayacağı o bakışlar...

Evet... o bakışlar.

Tanıdık olmayan müziklerin kaynağı olan kabukların bulunduğu yüzlerce metrelik [kendi] derinlikler dışında hiç bir yere bakmayan o bakışlar...

O bakışlar, duvarları hiç bir gediğin açılmasına olanak vermeyen, pürüzsüz yüzeyli pişmiş topraktan yapılmış bir şato duvarına işlenmişler sanki...

Hiç bir sözcüğün, hiç bir ışığın yansımadığı sırlı duvar; dış dünyanın ‘uçucu şey’lerini geri çevirerek, içeride dışarıdan okunamayan derinlerdeki bir hayatın varlığını hissettiriyor...

Bu bakışların sakladığına ulaşabilme çabası, iki çift bakışın dışına kayıyor.

Birbirlerine temas eden yanaklara, ellere bakışıyla dokunuyor...

Tuhaf, tanımlanamaz sadece [kendi]ne sıcak...

Kadınların bakışları, bu bakışlardaki dokunuşlara uzak... Sanki şunu söylüyorlar:

Evet yabancı... Umutsuz çabalarının, umutsuzluğunun nedeni; bilmediğin bir kültüre, bildiğin kültürün, kodlanmış gözleri ile baktığın sürece, umutsuz çabalarına çare olamayacak.

Hala ısrarcı mısın?... O halde bir boş levha olarak yeniden gel...

Sırlı yüzey, son olarak umutsuzca bakan gözlere, derinlerden şunu fısıldıyor;

Görmek, gördüğümüzün izin verdiği kadardır...”

kamil fırat (1) (470 x 600).jpg

SİLMEK...

Doğal bir varlık olarak “beden” toplayıcıdır… Doğduğu andan itibaren toplamaya başlar ve bu toplama, beden dünyayı terk edene kadar devam eder. Bedenin sürdürdüğü hayat, bizzat bir tarih yazısı olarak yine beden tarafından, bedenin kendisinde kayıt altına alınır. Aracısız, doğrudan… Hiç bir şey bu toplamanın dışında kalmaz. Ve beden bütün topladıklarını dolaysız, doğrudan “ten”de dışa vurur. Bedenin perdesi “ten”idir.

Doğanın bir parçası olarak insana dair geçen zamanlardan toplanan bulgulara bakıldığında; coğrafyanın, zamanın, çevresel koşulların, en büyük beden yazıcısı olduğu gerçeğini ortaya koyar. İnsan, çok uzun zamanlar doğanın yazdırmalarına karşı müdahale etmemiş / edememiştir...

Beden, kültürün bir nesnesi olduğundan itibaren ise durum değişmiştir. Her türlü müdahaleye açık hale gelmiştir. İnsan kendi yaşamına dair kurallar ortaya koymuş ve bu kuralların uygulandığı ilk nesne de yine “beden” olmuştur.

Bu müdahalenin ilk tetikleyici cümlesi; “o değil de ben” mi olmuştur acaba?

Diğer taraftan kültürel bir nesne olarak “beden”, sürekli “doğal” olanın toplamış olduklarını “silmek” için “kendine” müdahalelere maruz kalır...

Evet... İnsan, bedeni hep bir müdahale nesnesi olarak kullanır. Bu müdahalelerin başında da zamanın toplamış olduklarını silmek gelir.

İnsanın ürettiği kültürler, bedenin bu biriktirmesine karşı, bir tür “karşı tavır” olarak, bu biriktirmeyi yok etmenin yolunu, yöntemini geliştirmiştir. Bir anlamda insanı tekrar tekrar kurgulamak anlamına gelir. Bu uygulamalar, müdahaleler, onu doğal olmaktan çıkarır ve başta “estetik olma”nın nesnesi yapar.

Estetik olma”, birilerinin “o değil bu güzel” dediği anlayışlar bütünüdür.

Ve farklı coğrafyalar, farklı kültürler, “beden”i “estetik olma”nın temel nesnesi olarak görmesine karşın ona müdahaleleri, hep o ülkenin / coğrafyanın kültürü ve yaşama dair bakışlarının ışığında şekillenmişti.

Bedenin müdahalenin bir nesnesi olarak belirginleştiği alanların başında da “makyaj” gelir. Makyaj, kültürel bir müdahale olarak, yapıldığı dönemin bütün özelliklerinin de göstergesidir. Bu bağlamda makyaja dair yapılanlar, Japon kültürünün okunabileceği “kutsal metin” gibidir.

Japonya albümleri içinde yer alan 19. yüzyıl sonunda çekilmiş olan ‘geyşa’ fotoğrafları, sözü edilen “kutsal metin” sözcüklerinin toplamı olabilirler.

Bu fotoğrafları içeriklerini karşılaştırmalı okumak, Japon Kültürünün, ‘nevi şahsına münhasır’ olma özelliğini de gösterir.

Bildik Batı kültürü ile karşılaştırarak okuduğumuzda, kültürlerin farklılıklarını da görmek mümkündür. Batı kültürü makyajı, [Roland Barthes’ın deyişiyle] “zamanı silmek” için kullanırken, Japon kültüründe bu “anlamı silmek” olarak hayat bulur. “Zamanı silmek” yüzeysel bir müdahale iken, “anlamı silmek” ise; onlarca yıl süren bedenin eğitiminin karşılığıdır. Makyaj bu süreçte, sadece bir sonuç haline gelir.

Japon kültürünün yüzlerce -belki de binlerce- yılda ilmek ilmek işlediği bu tavır,

19. yüzyıl dünyasının daha müdahale edilmemiş “saf” kültürlerinin en belirgin örneği olarak belleklere kazınmıştır.

Silmek, bazen yüzeydekini –sadece-yok etmek için yapılırken, Japonya örneğinde olduğu gibi, derinlerde var olanı yüzeyde okunamayan metinlere dönüştürmek içindir.





Ziyaretçi Sayısı:933
 
   
 
   
 

Barındırma: AdaNET

 

Copyright and "Fair Use" Information

Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.

Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir.

Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır.

AdaNET Ana Sayfa X-Hall Instagram