ÇOK BAŞARILI FOTOĞRAFÇILAR VE YENİ DÜNYADA İLK FOTOĞRAF SATIN ALIMI
1. Fotoğrafçı arkadaşları ile konuştu. Kadim dostlarından iyi bir fotoğrafçı dostları iki ay önce Hindistan’a gitmişti. Bir haftalık bir seyahat yapmışlardı ve bu akşam bir fotoğraf gösterisi yapacaktı. Hep birlikte o gösteriyi izlemeye gideceklerdi. Bir gezi, fotoğrafçılık grubu tarafından Karaköy’de düzenlenen bir etkinlik idi. Gösteri salonu bir saat öncesinden oldukça kalabalıktı. Kafeterya kısmında oturup hepsi birer çay söylediler, gösteri başlayana kadar sohbet ettiler. Güneşte patlamalar olmuştu, o patlamalar dünyamızın her noktasında depremlere yol açmış, pek bilemiyorum ama sanki dünyada her şehir yok olmuş, bütün insanlar ölmüştü. Biz de burada İstanbul’da iki erkek, iki kadın dört kişi kalmıştık. Ve bugün bu daktiloyu buldum burada, bir düzine de kağıt. Çok mutluyum, yazı yazabileceğim.
(Sokaklara çıkıp şehrin manzaralarını fotoğraflamayı seviyorum. Hele de şehrin yok edilmesine ilişkin manzaraları. Bugün İstanbul’da gemiye bindim ve gemiden o gökdelenlerle siluetin yok edildiği manzaraları fotoğrafladım.) 2. Sohbetlerinin o an için ana konusu yarışmalardı. Türkiye’de ve dünyada düzenlenen yarışmalar üzerinden sıkı muhabbete daldılar. Hepsinin Türkiye’deki yarışmalardan ve düzenlenen Fotomaratonlardan çeşitli başarıları vardı, birbirlerine o fotoğraflarını anlattılar. Yine her birinin FIAP yarışmalarındaki sergilemelerden kazandıkları puanlarla elde ettikleri AFIAP, EFIAP unvanları bulunmaktaydı. Ve hala katılacakları yarışmalara gönderecekleri fotoğraflardan bahsediyorlardı, biraz da tam gerçekleri birbirlerine anlatmaksızın. Dün ise yıkılmış binaların arasında kağıda basılmış bir İstanbul görüntüsü fotoğrafı bulduk.
(Evimde fotoğraflarımı basabiliyorum. İyi, kötü işe yarıyor. Bugün çektiğim fotoğraflardan bazılarını evimdeki yazıcımda, kendime örnek olsun, görebileyim diye bastırdım.) 3. Sonra hepsi diğer izleyicilerle birlikte arkadaşlarının Hindistan üzerine hazırladığı o gösteriyi izlediler. Gösteri 13 dakika sürdü. Bir haftalık gezide arkadaşlarının çektiği ve hepsinin çok beğendiği o fotoğrafları hayranlıkla izlediler. Arkadaşları gösterisini genel olarak herkesin yaptığı gibi sağdan soldan Tac Mahal fotoğrafları ile bitirmişti. Gösteri bitiminde yoğun bir alkış koptu. Sorulara geçildi. Katılımcılar kadim dostları olan o iyi fotoğrafçıya makinesini, lenslerini sordular. Bazı fotoğraflar özelinde diyafram, enstantane öğrenmek istediler. Kendisi de EFIAP unvanlı olan dostları tüm soruları zevk alarak yanıtladı. İstanbul fotoğrafı idi. Önde Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe Camii, hemen arkalarında İnönü Stadyumu, Gökkafes, diğer oteller ve daha arkalarda bol bol gökdelen. Elimizdeki tek fotoğraftı.
(İleride bu tema üzerinden bir çalışma yapmayı hedefliyorum. Bir kentin yok edilişini ele almak istiyorum fotoğraflarımla.) 4. Karaköy’deki o kafeteryada, sonrasında, arkadaşları ile birlikte oturup uzun uzun muhabbet ettiler. Kırşehir’de yeni kurulan bir dernek, gelecek yıl Nisan ayında, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en en büyük Fotoğraf Festivalini düzenleyeceğini ilan etmişti ve gösteriyi yapan arkadaşlarıyla, yine içlerinden EFIAP unvanlı diğer kişiyi sergi açmaları için davet etmişlerdi. İkisi de çok heyecanlıydılar. Biri buradaki Hindistan fotoğraflarıyla sergi açacaktı, diğeri de geçen ay Küba’da çektiği fotoğraflarla. En güzel yanı hepsi dünyadaki festivallerle bağlantılı çalışmalar yapan Tokat Fotoğraf Sanat Derneği üyesiydiler. O dernekteki ilişkiler ağından çok ama çok hoşnuttular. Kırşehir’deki o festivale bazı üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf bölümünden dostların destek vermesi de çok memnuniyet vericiydi. Birinci çaylarını içmişlerdi, birer çay daha söylediler. Konu yarışmalardan, festivallerden kitaplara geldi. Bay Montenegro’nun yedi ciltlik, fotoğraf adına her şeyi ama her şeyi içeren kitabından söz açtı bir tanesi. Hiç biri daha okumamıştı, ama hepsi sağdan soldan duydukları üzerine inanılmaz önemli bilgiler içerdiğini biliyorlardı. Elimizde fotoğraf vardı, yiyecek bir şey de bulamamıştık, dördümüz de açtık. Ve bir anda karşıdan bize doğru gelen birini gördük. Karşılıklı olarak biraz, sabaha karşı yaşadıklarımızdan konuştuk. Gelen kişi elimizdeki fotoğrafı gördü. Nereden buldunuz bunu dedi. Şurada iyice harap olmuş bir bahçe vardı, orada bulduk dedik. Başka var mıydı diye sordu. Hayır dedik. Ben bunu sizden alabilir miyim dedi. Kendisi Sanat Koleksiyoncusu imiş. Bu benim yeni dünyamızdaki ilk işim olacak dedi. Bize elindeki ekmeği teklif etti. Dördümüzde açtık kabul ettik. (Tüm fotoğrafları bastırmıştım gün boyunca çektiğim. Birinden iki tane basmışım, aslında pek de beğenmedim fotoğrafı. İkisinden birini evimin bahçesine fırlattım attım, daha sonra toparlarım diye düşünerek.) 5. Muhabbetleri derindi. Saat çok geç olmuştu. Bir anda inanılmaz derecede sallanmaya başladı binaları. Çok yoğun bir sarsıntıydı. Birkaç saniye içerisinde yıkılarak yok olan binanın altında kalakaldılar.
|