HIRSIZLIĞIN ARGÜMANLARI
Geçenlerde bir tanıdığım, Alman fotografçısı Max Scheler’in 1958 yılında Brüksel Dünya Fuarı’nda çekmiş olduğu bir fotografı Face ortamında “Küskün mü yorgun mu?“ başlığı altında yayımladı. Fotografa bu siteden bakabilirsiniz.
Bu arkadaşı 1960-70’li yıllardan beri tanırım. Yaşıtımdır. Bu tanışıklığımıza güvenerek, bu yaptığının etik bir davranış olmadığını yazdım. Bu görüşüm tartışmanın “alev“lenmesine neden oldu. Ateşe benzin bidonu ile yaklaşmıştım. Fazla yorum yapmadan yazışmamızı olduğu gibi yayınlıyorum:
MÜ: Fotograf kimin?
CÜ: İnternetin.
MÜ: Nasıl?
Bir süre yanıt alamıyorum. Başkaları da, “telif düşüncesinden“ uzak, fotograf hakkında salla-parti tartışıyor, fikir belirtiyorlar... Hemen hemen tüm Face yazışmalarındaki durum. Kısa, Türkçesi bozuk yazışmalar ile “mavra“ yapılıyor... fotograf ve fotograftaki olay hakkında eksik ve sakat bilgilerle bu yazışma epey sürüyor. Neticede bu fotograf bir Dünya Fuarı’nın kıyısında çekilmiş. Oturanlar da olacak gezenler de, koşanlar da...
Bir paylaşımcı aniden, ulvi bir fikre varıyor: - Ha bir de farklı bir yönde kimsenin görmediği bir şeyi görme şansı var
(Fotograf hakkında yazmış.)
Ve CÜ, (fotografı izinsiz-telifsiz kullanan kişi):
- Bir fotoğraf düşünce üretiyorsa sanat oluyor, o zaman sanata dönüşebiliyor. diye gene “parıltılı“ bir düşüncesini yazıyor.
Patavatsızca süren bu yazışmaya artık tahammül edemediğim için devreye giriyorum:
- Sizler, şimdiye dek bu sayfada fikirlerini belirtenler, telif ihlali yapıldığını hiç göz önüne almadınız... demek ki artık her şey "orta malı" oldu... madem ki bu fotograf, değer verdiğiniz, zahmet edip fikirlerinizi belirttiğiniz ölçüde, bu öyküyü yaratan (saptayan) kameranın arkasındaki o insanı neden merak etmediniz?
CÜ: Internet bu ıs icin yaratilmıs
MÜ: Unsinn/Nonsence/Saçmalık. (kötü bir yanıt). - Bu mantıktan yola çıkarsak, tüm yaratıcı üretimlerin ÜCRETSİZ olması gerekir... Kitap, plak almakta zorluk çekmeyiz böylece...
ECÖ: Olsun bence de zaten. Tüm dünyada veri gazeteciliği de bu mantıkla ilerliyor. Bilginin fiyatını niye sermaye belirlesin ki? Neyin paylaşılabilir, neyin paylaşılamaz olduğuna eserin sahibi mi, eserin sunulduğu kitle mi karar vermeli? Kitap meta gibi değişim değerine indirgenmemeli diye düşünüyorum. #creativecommon# opendata etiketlerini takip ederseniz Batı'daki benzer tartışmaları da takip edebilirsiniz.
MÜ: Zaten "Batı"da olduğum için, tavsiyenizi ciddiye alıyorum. Sunulan fotografın, sahibinin rızası/arzusu ile paylaşıldığı meçhul... Dolayısı ile, emeğe saygı dilemiştim. Demek ki beyhudeymiş... cümleten afbıyırınız, 'sayın commencreatifçiler' !
CÜ: İnternet "iyi ki var, bazı şeyleri değerleri anonimleştiriyor" demedim. Tam tersi internet "sanki bunu yok etmek için yaratılmış gibi" demek istedim. Bu bir. Pek çok fotoğrafım bu türlü ortaya düşmüş vaziyette. Üstelik altına doğru olmayan bilgiler de
MÜ: Ne yazık ki bu tür 'araklamalara' maruz kalıyoruz. Tüm bunlar işin özünü değiştirmiyor. Çektiğim fotoğrafı işlemek için 'aydınlık oda' denilen Photoshop programı için 1400 Euro ödüyorum. Evveline hiç değinmeyelim... Fotoğrafı çekmek için aletlere ödediklerimiz, daha da önemlisi uzun yıllara dayanan bilgi ve deneyimlerimizden söz etmek dahi istemiyorum... vs, vs...
Daha sonra tartışmacılardan biri, internette bulduğu linki paylaşıyor ve “paylaşmak güzeldir beyler“ diye de not düşüyor.
CÜ ise kendini affettirmek için olsa gerek, şöyle bir açıklamada bulunuyor:
“Özetle söylemek gerekirse, iyi niyetli, yaratıcı ve esprili insanlar onun bir fotoğrafı etrafında eğlenceli üç gün geçirdiler. Fena da olmadı hani.“
Öfkeli duygular içerisindeydim. Ve bu vicdanın eksik olduğu ortamdan çıkmak için, “Haydi Rasgele!“ deyip çıktım. Ancak kurtulamadım.
Yanlış bilgilerin sahibi olmasına karşın, CÜ düşüncelerini geciktirmeden yayınladı.
CÜ: 59 sene sonra bir fotoğraf bakıyor ve onun çağrışımlarını konuşuyorsak; anonimleşmiş bir sanat eseriyle karşı karşıyayız demektir. Fotoğrafçısı bunu istemez miydi?
CÜ’nün bu ısrarı karşısında, telif hakkının ölümünden 70 yıl sonra bittiğini yazamaya gerek görmedim. Burada iki yanlışı alt alta yazmak artık kaçınılmaz:
1)Adı geçen fotograf 1958 yılında Brüksel’de çekildi. (Fotografın çekilmesinin üzerinden 60 yıl geçti. Telif, eser sahibinin ölümünden 70 yıl sonrasına dek geçerlidir.)
2)Max Scheler 7 Şubat 2003 tarihinde yaşamını yitirdi.
“Fotoğrafçısı bunu istemez miydi?“ sorusunun yanıtı ise gayet basit: Fotografçı da bizim gibi aynı düzende yaşadığı için, diğer meslek sahiblerinin de mecbur olduğu gibi, ev kirası, giyecek-içecek-içecek ve başka gereksinimlerinin karşılığını ödemek (satın almak) zorunda. Bunu yapabilmesi için, kendi ürettiği fotografları da bir telif karşılığında sunuyor, satıyor. Ki, Max Scheler yaşamı süresince bunu en üst, en profesyonel biçimde yapmıştır. Fotografçılık, hobisi değildi.
Tartışma daha da sürmüş olabilir. Bundan sonrasına ben katılmadım.
Paylaşımcılar, bir tarafta eser sahiplerinin ürettiklerini “orta malı“ yapmak isterlerken, işin ucu kendilerine dokununca celalleniveriyorlar. Örneğin: CÜ bir tiyatrocu. Tiyatroların gösterileri ücretsiz mi oluyor?* Yazarına telif ödenmiyor mu? Ören yerleri, müzeler neden ücretsiz değildir?
Bir örnek daha: CÜ bu ortamda, fotografı izinsiz-telifsiz kullanma, yayımlama hakkını savunurken, kendi ürettiği kitap, CD, DVD vb. yayınları ücretli olarak dağıtıma sokmuştur. O’nun mantığından yola çıkarsak, tüm bu yayınlarına WEB üzerinden ücretsiz olarak ulaşmamız gerekiyordu. Nerde...
CÜ şöyle yazmıştı: “Özetle söylemek gerekirse, iyi niyetli, yaratıcı ve esprili insanlar onun bir fotoğrafı etrafında eğlenceli üç gün geçirdiler. Fena da olmadı hani.“
Ohh beleş olunca leş kargaları gibi, fotografın üzerine üşüşmüşler ve ruhlarını doyurmuşlar.
“Creativcommon“ vs gibi konular ise, insanlığın ortak belleğine dönük ürünler için düşünülebilir. Örneğin: Fotografçılar için olmazsa olmaz bir durum vardır. Photoshop kullanmak zorunlu hale gelmiştir. Ancak bu firmanın ürünleri, (sadece PS değil) çok pahalıdır. Bu program insanlığın ortak belleğini biraraya getirmiştir. Fotograf konusunda hiçbir fikrin sahibi değillerdir. Fahiş ücretlere satmaktadırlar. Bence sadece, bu bilgileri biraraya getirmenin bedelini isteyebilirler. Yani bilgileri biraraya getirmek için verdikleri emeğin karşılığını.
Not: Yazışmalar, yazanların paylaştıkları gibi bırakılmıştır. Düzeltmedim. Sorumluluk onlarındır.
* Yalnızca Dünya Tiyatrolar Günü’nde (her yıl 27 Mart tarihinde) tiyatrolara giriş ücretsizdir.
|