ENGLISH
Editör/Yayın Yönetmeni

Koray Olşen

Yayın Kurulu

Reyhan Bilir
Aygün Doğan
Bahar Akkoyun
Seray Akkoyun
Koray Özbaysal 



Fotografya Yayın Kurulu
adına İmtiyaz Sahibi
Ş. Uğur Okçu


E-Mail Fotografya
fotografya@ada.net.tr

Yayınlanmasını İstediğiniz
Fotoğraf Haberleri İçin

fotografya@fotografya.gen.tr

ADANET Fotoğraf Editörü

Ş. Uğur OKÇU

Marka Avukatı / Copyright Lawyer
ARABULUCU
Ayşe OKÇU
 


FOTOĞRAFIN KÖŞESİ - Özcan Yurdalan

 

BİR TARZ-I FOTOĞRAFIN ETİĞİNE DAİR

“Memleket fotoğrafçılarına bir haller oldu” diyeceğim ama olan bir şey yok oldum olası böyleydi hallerimiz. 

Popüler fotoğrafçılık, kitlesel bir eğlence aracı olarak dünyada olduğu gibi memlekette de en parlak dönemini yaşıyor. Kendi kurumlarını, kuruluşlarını, mecralarını, makamlarını, ödüllerini, payelerini, yarışmalarını, ekonomisini, hilelerini, kurnazlıklarını yaratmış, kendine bir alem kurmuş durumda. Bu sığ denizin minik çırpıntılarını dev dalgalar sanarak oyalanıp gitmekteyiz lakin kara göründü hanidir.

“Fotoğraf, fotoğrafçının hayatı görme biçimidir” desek yalan olmaz. Hayatı nasıl görüyor ondan ne anlıyorsak fotoğrafımızda görünen de odur. Tekerlemedeki “halinle falin” mevzusu bir nevi. Dünyayı kavrama kapasitemiz ne kadarsa fotoğrafımızdaki anlam dünyası da o hacimde olur. Eğer ki zihin klişelerle, köşeli düşünceler, tabular, yasaklar ve nizam intizam fikriyatıyla mücehhez ise, fotoğrafçılığı teknik bir marifet, klişelerden ibaret bir yüzey düzenlemesi zannederek geçer gideriz.

Memleket fotoğrafçılarının bu meselelere az buçuk kafa yoran kesiminde “yarışma karşıtlığı” giderek artıyor. Gel gör ki beyhude nefes tüketmekten öteye gitmeyen bu karşıtlık, yarışmaperverlerle birlikte aynı değirmene su taşıyor.

Yarışmalara karşı olmak yetmez. Yarışmaların doğal bir sonuç olduğunu, görünen buzdağının altında ise yarışmaları kaçınılmaz kılan bir fotoğrafçılık zihniyetinin, bir fotoğraf fikriyatının ve fotoğraflama tarzının olduğunu farketmek gerek. 

Lafı tam buraya, “bir fotoğraflama tarzına” getirdikten sonra sadece memlekette değil dünyada da çivisi çıkmış bu tarzın eleştirisini son derece zarif üslubuyla yapan sevgili arkadaşım Abir Abdullah’a bırakmak istiyorum. 

Abir Abdullah Bangladeşli bir fotoğrafçıdır. Hindistan, Nepal, Sri Lanka’yı içine alan kültürel coğrafyanın en önemli fotoğraf kurumlarından biri olan Pathshala South Media Institute’un yenilerde Başkanı oldu. Abir’e yeni çalışmalarında başarılar dilerken aşağıdaki yazısını da paylaşmak istedim. Sevgili Abdulla Sert’in çevirisiyle. 

Abir bu yazısında “gezi fotoğrafçılığı” özelinde bir fotoğraflama tarzına parmak basıyor fakat bu alemde fotoğrafçılar her fotoğraflamayı “gezi” tadında yaptığı için fark etmez, mevzu geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

 
Abir Abdullah

Gezi / Seyahat Fotoğrafçılığının Etiği  

(Bu makale 2017 Mayısında Kuala Lumpur’da Travel Photographer Society Kuruluşunda yaptığım konuşmanın yeniden toparlanmış halidir.) 

Bugün, yalan söylemenin doğal karşılandığı, çoğu uydurma olan haberler dünyasında, gerçeklik ve şeffaflığı tekrar canlandırıp sahneye çıkarmamız gerektiğine inanıyorum. Yakın zamanda duyduğumuz fotojurnalizm (haber fotoğrafçılığı) ve çok yakında yaşanmış olan Souvid Datta skandalı 

(http://time.com/4766312/souvid-datta/ web sayfasından İngilizce bilgi almanız mümkün) bana bu yazıyı tam da şimdi yayınlamamın gerekli olduğunu hatırlattı. 
 
Sokak fotoğrafçılığında ve hatta son zamanlarda doğa/vahşi yaşam fotoğrafçılığında, fotoğraf haberciliğinin etiği ile ilgili birçok tartışma duyuyoruz. Ama bu tür tartışmaların “gezi fotoğrafçılığı” için yapıldığına hiç tanık olmadık. Gördüğüm kadarı ile gezi fotoğrafçılığı çok genel ve esnek tanımlanmış, diğer fotoğraf alanlarında rastladığımız sınırların bulunmadığı bir çalışma alanına sahip. Seyahat/gezi fotoğrafçılığında etik konuşulduğunda şimdiye kadar “google” forumlarda rastladığım tek şey bir gezide insanların fotoğraflarının çekilmesinin doğru olup olmayacağı konusuydu. Bu, bana göre gezi fotoğrafçılığının etiği ile ilgili olmayan, kültürel problemle ilgili bir konudur. Bu nedenle, gezi fotoğrafçılığının gerçekten ne olduğunu tanımlayıp sınırlarını çizmemiz gerektiğine inanıyorum. 
 
Gezi Fotoğrafçılığı Nedir? 

Gezi Fotoğrafçılığını tanımlamak için önce otantiklik/özgünlük olgusunu (açarsak gerçeklik/güvenilirlik ve doğruluk) anlamamız gerekir. Gezi fotoğrafçıları olarak bizler devamlı olarak “yeni, farklı, heyecan verici ve özgünlük taşıyan bir yerin gerçek ruhunu nasıl yakalayabiliriz” in peşindeyiz. Bizler, gittiğimiz yerlerde tarihçiler ya da insanbilimciler (antropologlar) gibi çalışırız. Şimdi bu sözcüğü tanımlayalım. 
 
Otantiklik/ Özgünlük 

1a: Gerçeğe dayalı kabullenmemiz veya inanmamız için yeterli öneme sahip
b:  Temel özellikler üretecek bir özgünlüğe sahip 
c:  Özgün olanla aynı hamurdan yapılmış ya da var olan 
2: Yalan ya da uydurma değil:  gerçek ve güncel 

Özgün bir gezi ya da özgün bir gezi deneyimi hakkında konuşurken: kişi ve kültürlerle bağlantılı özgünlüğün belli bir zaman diliminde olduğunu unutmamamız gerekiyor. Geçmişte özgün olan bugün özgün olmayabilir. Eskiden tarlalarda çalışan insanlar öküzleri kullanırken şimdilerde artık traktör kullanıyorlar. 
 
Özgün olduğuna inandığı bir görüntü yakalama peşinde dünyayı dolaşan bir fotoğrafçı aslında geçmişte görmüş olduğu ya da okumuş olduğu özgünlük taşıyan görüntüleri yakalıyor. 
 
“o kadar birbirinin içine geçmiş ve devamlı değişken kültürlerden bahsediyoruz ki, kültürlerin çevresinde artık uzaysal ya da mekansal sınırlar bulmak çok zor. Günümüzde özgünlük, karmaşıklık ve gerçeklik tarafını görmezden gelerek içine fotoğrafçının kendisinin görmek istediği şeyleri  tıkıştırdığı bir kutu haline gelmiştir.” David Sze 
 
Gezi fotoğrafçılığı yapan bir kişi için bu neden önemlidir? 
Bana göre bu önemsenmesi gereken bir şeydir çünkü her fotoğrafçı çektiği görüntülerde gerçeklik duygusunu iletebilmelidir. 
 
Wikipedia’nın bize anlattığı gibi (internetin hiçbir zaman yalan söylemediğini hepimiz biliriz!): “ Gezi Fotoğrafçılığı bir yerin; insanlarının, kültürlerinin, geleneklerinin ve tarihinin belgelenmesini gerektiren bir fotoğraf tarzıdır.” 
 
Bir yerin ve insanlarının belgelenmesi, tarafsız bir gözlemci tavrı ile o yer ve insanlarla ilgili manipülasyona başvurmadan ve şeyleri olmadıkları gibi göstermekten kaçınan bir şekilde yapılmalıdır. Bu konu üzerinde düşünüp internette var olan gezi fotoğraflarına bir süre yoğunlaşınca gezi fotoğrafçılığının ne olması gerektiği ile gerçekte ne olduğu arasında kuvvetli bir kopukluk bulunduğunu hissediyorum. 



Bir dakika… Rahiplerin bu kadar karanlık ve dumanlı bir yerde kitap okumayı sevdiklerini bilmiyordum! 

Gezi Fotoğrafçılığı aleminde gerçekten yanlış giden bir şeyler olduğuna inanıyorum. Bir fotoğraf makinesi ve uçak bileti alarak gidip fotoğraf çekme konusunda göreceli bir kolaylığın getirdiği, gereğinden fazla yoğun bir fotoğraf pazarı oluştuğu gerçektir. Her gün yüzlerce görüntü ile yüz yüze geliyoruz (özellikle sahada çalışırken) ve daha önce mevcut ve hatta meşhur bir imaj yaratmaya kadar varan şekillerde insanlar kendilerini daha çok göstermeye çalışıyorlar. 
 
“Fotoğrafçılar arasında kimin en tanınmış olacağına yönelik yarış yaratıcılığı öldürüyor” 
 
Gezi fotoğrafçıları olarak işlerimizde bir özgünlük arayışında olmayacak mıyız? Özgünlük dediğimiz şey, insanların ve kültürlerin sürekli değişmesine paralel olarak evrim geçirir, belli bir hızda değişir. Burada önemli olan fotoğraf sanatına doğru ve içten yaklaşmaktır.  
 
“Kendimize göre özgün olanı” aramaya çalışmak “özgün olmayan” görüntüleri yeniden üretmek ya da daha az fotoğraf çekmek anlamına gelir 
 
Böyle yaparsanız fotoğrafladığınız insanlara ve çekmiş olduğunuz fotoğraflara bakanlara karşı doğru bir iş yapmamış olursunuz. Yalan söylememişsinizdir ama yalana benzer bir şeydir söylediğiniz. 
 
Fotoğrafçılığın bir sanat olduğunu ve herkesin yorumuna açık olduğunu bile bile insanlarda yanlış bir etki yaratabilirsiniz. Gezi fotoğrafçısı olarak dünyayı olduğu gibi göstermekle yükümlüsünüz. Evet, fotoğrafçılık bir sanattır ve sanat sınırları aşmalıdır. Bu anlamda her fotoğrafçının estetik duygusu ile içine derin anlamlar yüklediği kavramsal imajlar yaratmaya elbette hakkı vardır. 
 
Ancak kavramsal bir düşünceden bir imaj yaratıp bu imaja uygun poz vermeleri için modellere ödeme yaparsanız, bu iş ticari veya moda fotoğrafçılığına daha yakın bir iş olmuyor mu? 
 
Yine de, size ne yapmanız gerektiğini söylemek haddime düşmez. Bir fotoğraf makinanız var ve elbette özgürsünüz, ne yapmak istiyorsanız yaparsınız, nasıl çekmek istiyorsanız çekersiniz. Özgür bir dünyadayız ve düşüncelerine uyan görüntüleri sahneye koymak herkesin hakkıdır. 
Hayır, benim ana sorunum, yukarıdaki mantıkla çekilmiş ve zaten daha önce yaratılmış, hatta klişe haline gelmiş, herhangi bir özgünlüğü bulunmayan bu görüntülerin hala nasıl olup da fotoğraf yarışmalarını kazanabildikleridir. 
 
 
Fotoğraf Yarışmaları 
 
Yakın zamanda çeşitli yarışmalar kazanmış önemli orijinal bir işe bakalım. 

 
 Sony World Photography 2014                                                         Fine Art Photography Awards 2014


                         SIPA 2015                                                                           Sony World Photography Award2017


            Smithsonian finalist 2014                                          Image Resource Competition 2016   


National Geographic UK 2016

Yukarıda yer alan görüntülere bakınca bu yarışmaların jürilerini merak ediyorum. Bazılarının ses getiren ve bir hayli prestijli (Sony Awards, Siena International Photography awards, National Geographic!) yarışmalar olduğu aşikar. Örneğin National Geographic’in ne yaptığını bildiğini düşünürsünüz. Ne yaptığını iyi bilen deneyimli bir gezi fotoğrafçı ordusuna sahip olmalılar. Fakat bu insanlar, hepimizin daha önce yüzlerce kez görmüş olduğu bir fotoğrafı nasıl ödüllendirir? Hatta bir sorum daha olacak, bu insanlar fotoğraftan gerçekten anlıyorlar mı? Hiç geziye çıktılar mı? 

 
Asya ile ilgili biraz deneyime sahipseniz ve bu yerlere gittiyseniz, bu görüntülerin kurgulanmış olduğunu, ve yerlilerin oraya gelecek fotoğrafçılara para karşılığı poz vermek üzere beklediklerini görürsünüz. Bu nedenle, gezi fotoğrafı yarışmalarını kazanmış ve yayınlanmış bu tür fotoğraflardan çok miktarda görürsünüz. Beni korkutan, ürküten de budur. Çünkü bu tür fotoğraflar amatörlere ve gezi fotoğrafçılığına yeni başlayanlara “yarışma kazanmak ve adınızı yazdırmak istiyorsanız bu tür fotoğrafları çekeceksiniz, böyle davranacaksınız” şeklinde bir yanlış mesaj vermektedir. Bagan tapınağındaki rahip saati 15 dolara poz veriyor. Bu durumda tasarruf etmeye başlamanızda yarar var. Modeliniz ödül getirecek fotoğrafı biliyor ve size hangi pozisyonda deklanşöre basmanız gerektiğini bile söyleyebiliyor. Bir 15 dolar daha verirseniz size duman yayan bir cihaz da temin ediyor! 
Bu yarışmalar bize: “özgün bir bakış açısı ile güzel bir hikayeyi, girift bir kompozisyon ile anlatacak en özgün çalışmayı seçeceğiz” demiyor. Onun yerine “ Eğer ödül kazanmak istiyorsan git ve popüler olanı çek. Köprüden geçene kadar ayıya dayı de!” diyor. 
 

Köprüden geçene kadar ayıya dayı de! 
 
Özgünlükten bahsettiğimiz bu yazı, yukarıda belirttiğimin tam tersi bir duruma işaret ediyor. Bu tür fotoğraflar uydurmadır. Gerçek değildir, bu şeyler gerçekte olmaz. Bir fotoğrafçı olarak, estetik standartlarınızla Budizmi yorumlamanıza paralel bir görüntüye ulaşabilirsiniz. Mum ışığında kitap okuyan acemi bir rahibi hayal edip ona uygun bir fotoğraf oluşturabilirsiniz. Bana göre bu tür fotoğrafı çeken ilk fotoğrafçı bir hayli yaratıcıdır. Ama bu fotoğrafı şu an konuşursak, bu daha önce yapılmış deriz! Bu fotoğrafı ilk defa gördüğümüzde “vay be” demişizdir. Bu fotoğraf yarışmayı belki 10 yıl önce kazanmıştı. Ama artık bu fotoğrafın işi bitmiştir! 
 
Buna benzer yanlışlıklar yaban hayatı fotoğrafçılığı aleminde de görülüyor günümüzde. Bir aydan kısa bir süre önce  “The Foul Practice of Wild Owl Baiting by wildlife photographers/(Yaban hayatı çeken fotoğrafçıların yabani baykuşu rahatsız etmesi pratiği)” makalesini okudum. 
 
Yaban hayatı fotoğrafçısı olan Phil Mistry tarafından kaleme alınmış bu yazıda, fotoğrafçının doğal ortamında yaşayan yabani baykuşu rahatsız etmesinin, ürkütmesinin baykuşun davranışlarını değiştirebileceği için çok yanlış olduğu anlatılmaktadır. Phil “baykuşun hiçbir zaman bu şekilde avlanmayacağı kurgusal bir fotoğraf yaratılmıştır” der. Başka bir deyişle deneyimli ve eğitimli bir göz için hile aşikar bir durumdur. 
 
Deneyimli ve eğitimli bir göz! Fotoğraf yarışmalarındaki jüri üyelerinin deneyimli ve eğitimli gözlere sahip olması gerekmez mi? 
 
Şimdi de Jimmy Nelson’un “before they disappear/unutulup gitmeden önce ” adlı kitabını kuşatan polemiğe bakalım: Fotoğrafçı ücra yerlere, halen var olan eski kültürleri fotoğraflamaya gitti ve onlara geleneksel giysileri ile poz verdirdi. Estetik görüntüler açısından kitabı çok güzel ama ilgili kuruluş ve topluluklardan olumsuz eleştiriler aldı, aslında var olmayan sahte şeyleri göstermekle suçlandı. 

  

 
Şimdi ne düşündüğünüzü biliyorum. Evet oralara, Bagan’daki rahipleri görmeye gideceksiniz ve geliştirmiş olduğunuz yeteneklerinizi kullanarak, sizden önce gidenlerin saptadıklarından çok daha iyi yeni bir şey bulacaksınız. Arka planı iyice karartıp bulanıklaştırabileceğiniz özel bir teknikle çok güzel bir fotoğraf çekeceksiniz, fotoğraf düzenleme tekniğinizle fark yaratabileceğinizi bilerek rahatlayacaksınız. 
 
Bu sürece göz atalım… Fotoğrafları göster 
“Hey Steve bugün neyi fotoğraflamalıyız?” 
“Yerde oturup eski bir kitabı okuyan çaylak bir rahibi fotoğraflayalım, bu iş yapar!” 

  

 
“Bekle bak, biz Steve’den daha güzel bir şeyler çıkarabiliriz! 
“Tabi ki, rahiplere yerleri süpürtelim” 
“Yerleri mi süpürtelim? Yani…” 
- “Kapat ağzını ve dediğimi yap sen, ben bu işleri bilen meşhur biriyim!” 

  


“Bunu beğendim, ama daha özgün bir şey lazım bize. Yani daha dinamik bir şey lazım!” 
“Tamam o halde, rahipleri havaya zıplatmaya ne dersin? Bu da gerçek görünmez mi?” 

  


“Muhteşem bir fikir Steve, ama sanki biraz kurgulanmış gibi olmaz mı?“ 
“Ben çektiğimde olmaz! Bir de gel daha önce hiç görmediğimiz özgün bir şey yapalım” 
“Bildim, birisinin sırıkla atlamasını isteyelim!” 
“Sen bir dâhisin !!!” 

  

 
“Dur bir dakika, ben bunu yayınlayamam, dergide iki sayfalık bir yüzeye yayılmış olacak yatay bir fotoğrafa ihtiyacım olacak!” 
“Haklısın ama bunun için vaktimiz yok, bir an önce oğlumun doğum günü partisine ulaşmam lazım” 
“Doğum günü partisi mi? Tamam! Balonlar !!!” 

  


 
Kusura bakmayın ama yukarıda anlattıklarıma bakınca hangisi özgün diye sormam lazım? Ve de neresi yaratıcı? Öyle ki, düşününce bile, bakınca gözlerimi ağrıtacak bir duygu ile sahte bir şey yarattınız! Böyle şeyler yapmakla fotoğraflarını çektiğiniz insanlara (aktörlere) ve kendinize yalan söylemiş oluyorsunuz. Ben bir eğitimciyim, insanların yaratabilme ve yenilik yapma becerilerini önemserim. Bu görüntüleri yapmakla yaratıcılıkta sıfır noktasına yaklaşıyorsunuz. Kendinizi, düşüncenizin sınırları içinde fotoğraf çekmeye sabitliyorsunuz. Modelinizi bu sınırlandırılmış görüş açısı içinde yönlendirip çekimlerinizi de ona göre yapıyorsunuz. Yeni şeylere kendinizi hazırlamıyorsunuz, dışarıda neler oluyor merak etmiyorsunuz ve bu yeni şeyler kontrolünüzün dışında oluşuyor. Konfor sahanızın dışına hiç çıkmıyorsunuz ve bu yaratıcılığınızı öldürüyor. 
 
Ama çoğu kez, biz gezi fotoğrafçılarının peşinde olduğu en önemli şeyleri aramıyorsunuz. Gezi fotoğrafçılığının en önemli parçasını ve ruhunu… 


Gezi 
 
Gezi Fotoğrafçılığı. Fotoğraf tabi ki var, ama önce gezmek gelir! 
 
Evet, güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Herkes fotoğraf makinesini nasıl kullanacağını öğrenebilir, pahalı bir objektif ve uçak bileti satın alıp bir geziye çıkıp güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Peki ama nasıl gezeceğinizi biliyor musunuz? Daha önce hiç çekilmemiş bir şeyi yakalamaya çalışıyor musunuz? Özgün bir iş yapmağa gayret ediyor musunuz? Fotoğraf çekerken kendinize karşı dürüst davranıyor, kendi iç sesinizi dinleyip vizyonunuzu göz önünde bulunduruyor musunuz? Fotoğraf dünyasına katkıda bulunup, yeni ve yaratıcı bir şey üreterek çevrenize örnek oluyor musunuz? 
 
Kaşif olmaya çalışıyor musunuz? 
 
Siz acaba dünyayı, yeterli bilgi ve delillere sahip olmadan, sizde oluşmuş kanıya göre mi göstermeye çalışıyorsunuz (soylu vahşi yaklaşımı) yoksa, o yer hakkında vizyonunuzun, çektiğiniz fotoğraflarda görünmesine mi çalışıyorsunuz? Görüntülerinizin içine kendinizi mi yerleştiriyorsunuz yoksa başkasının vizyonunu mu yeniden üretiyorsunuz? 
 
Ya da “Fotoğraf Yarışmaları” tuzağına düşüp bir pozu yakalamakla fark yaratacağınıza mı inanıyorsunuz? Facebook ya da instagram gibi sosyal medyalardan alacağınız “beğen” sayılarını mı önemsiyorsunuz?  Sosyal medyada yapılan “beğen” tıklamalarının da birçok fotoğrafçı için ne kadar baştan çıkarıcı olduğunu ve fotoğrafçıların kendilerini oralarda göstermeye çalıştıklarını biliyoruz. 
 
Fotoğrafçıların anlamak istemedikleri ise, sosyal medyada fotoğraflarınızı gören insanların neredeyse %99’unun fotoğrafçılık ve sanat hakkında bilgileri olmadığıdır. Zamanınızın çoğunu fotoğraf makinanıza poz veren güzel çocukların görüntülerini bulanık bir arka plan efekti ile çekip sosyal medyada paylaşarak tonlarca “beğen” tıklamaları almakla geçirebilirsiniz. Ya da seksi görünen kadınların fotoğraflarını çekip bir sürü “beğen” tıklamaları alabilirsiniz. Kedi yavrularının da “beğen” tıklamalarını artırdığı biliniyor. Hele kedi yavruları ile aynı karede poz vermiş seksi bir kadın! İşte budur! Sosyal medyada fotoğrafçı olarak başarmak istiyorsanız artık ne yapacağınızı biliyorsunuz! 

  


Ama bu yapılan, gerçeği ne kadar yansıtır? 

Modayı takip ederek ve genel olarak halkın istediği görüntüler üreterek hiç bir zaman sanatta yaratma ve geliştirme mümkün olmamıştır. Sanat, her zaman kabul gören ortalama akımların kenarında olup insanları sürekli bir şekilde yenilik yapmaya zorlamaktadır. 
 
Bir aklınızda olan görüntünün sadece bir yönünü düşünerek çektiklerinizi kurgulamak ve sahneye koymak yaratıcılığınızı sınırlamayacaktır ama gezi fotoğrafçılığının “gezi” kısmını yok edecektir. Kim bilir, belki programınız: Sabah modellerle buluşma,  çekim yerini bulma, bu buluşmayı organize eden arabulucunuz ile detayları konuşma vs. ile dolu olacaktır. O halde geziye ne zaman başlayacaksınız? 
 
Bir şeyleri baştan kurgulamadan ve sadece özgün olanı fotoğraflamaya çalışmakla gezi fotoğrafçılığının “gezi” kısmından büyük bir keyif alabiliriz. Gezide görüp buluştuğumuz insanlarla yüz yüze gelmenin ve özgün olduğuna inandığımız şeylere tanıklık etmiş olmanın keyfini yaşarız. Bu an, çölün ortasında gün batımında fotoğraf makinamızı birden kenara koyup, etrafımıza bakıp “ vay be, baksana yaşadığımız şu dünya ne kadar güzelmiş” diye zevk aldığımız andır. Bu güzel anlardan bir başkası ise hiçbir şeyleri olmadığı halde bizlere bir şeyler vermeye çalışan insanlarla yaşadığımız andır. İçinde yaşadığımız dünyanın farkına varıp hayatın ne olduğunu anladığımız ve alçak gönüllü biri olduğumuzu kavradığımız andır. 
 
Hayatımın en büyük derslerinden birini öğrendiğim andır: Kendime ve Gezi Fotoğrafçılığına karşı dürüst olduğum an! 
 
Yazar: Abir Abdullah, 1971 Bengladeş doğumlu, Fotomuhabiri/fotoğrafçı /Halen European Pressphoto Agency muhabiri (çn) 
 
Çeviri: Abdulla Sert, Haziran 2017, Mersin 
 



 






Ziyaretçi Sayısı:1001879
 
   
 
   
 

Barındırma: AdaNET

 

Copyright and "Fair Use" Information

Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.

Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir.

Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır.

AdaNET Ana Sayfa X-Hall Instagram