BAŞKALARININ RÜYALARINI GÖRMEK Hava buz gibiydi. Henüz kar yağmamıştı ama, karanlık çöktükten sonra artan soğuk sokakta yürümeyi zorlaşıyordu. Tiyatrodan çıkıp hızlı hızlı Boulevard des Capucines boyunca yürümüş, Opera Meydanı’nı geçtikten sonra sağdaki ilk sokak olan Rue Scribe’e sapıp kendini Grand Cafe’nin sıcak salonuna atmıştı. Daha vakti vardı. Kafenin bodrum katındaki Salon Indien’e inecekti nasıl olsa. Bir “café au lait” içerek ısınmak iyi gelirdi. Kahvesini yudumlamadan önce kaşıkla kremayı iyice karıştırıp kahveyi koyulaştırdı. Aldığı ilk yudum göğsünü ısıtırken birazdan karşılaşacağı şey ile ilgili fikir yürütmeye çalışıyor, merakı giderek artıyordu. Diğer seçkin ve bir o kadar da meraklı davetliler gibi gösteri için ücretini önceden ödemiş, yerini ayırtmıştı. Merakını bastırmak için pencereden görünen Boulevard des Capucines’e adını veren ve 1789’da kaldırılan Capuchin Rahibeleri Manastırının, o zamanlar bulunduğu yerden göründüğünü düşündüğü bahçelerini hayal etmeye çalıştı. Ardından bilinçsiz bir şekilde, 24 Şubat 1848’de aynı bulvarın köşesinde mevzilenen askerlerin açtığı ateş ile ölen 52 yurttaşı geldi aklına. Sonra, bu bulvar üzerinde bir zamanlar yer alan eski kent duvarlarını gözünde canlandırmaya çalıştı. Bu gündüz rüyaları aklını aşağıda birazdan izleyeceği şeyden çok da uzaklaştıramadı. Kahvesinin parasını masaya bırakıp, aşağıdaki salona inen merdivenlere yöneldi. * Tabii yukarıdakilerin tamamının gerçek olup olmadığını bilmiyorum. Ama, 28 Aralık 1895 akşamı Rue Scribe üzerindeki Grand Cafe’nin bodrumunda bulunan Salon Indien’de gerçekleşen tarihin ilk ücretli sinema gösterisinin Lumière Kardeşler tarafından düzenlendiğini; o zamanlar Théâtre Robert-Houdin’in sahibi olan illüzyonist Georges Méliès’in de izleyenler arasında olduğunu biliyorum.
Méliès o akşam gördüklerinden çok etkilenmiş olacak ki Lumière Kardeşlerden bir film makinası satın almak istemişti. Ancak, 10,000 Franklık teklifi ret edilmiş ve o da Robert Paul’un Animatografını satın almıştı. Méliès, 1896 ile 1913 yılları arasında 500’ün üzerinde film yaptı. Bu filmlerin önemli bir kısmı Lumière Kardeşler filmlerinden farklı olarak görsel efektlere, göz yanılmalarına ve bir dizi montaj deneyine dayanan gerçeküstü kurgulardı. İllüzyon oyunları, masallar ve özellikle rüyaları anımsatan anlatılar bu filmler arasında önemli yer tutar.  Resim 1 Aya Yolculuk 1902 - Georges Méliès
Lumière Kardeşler sinemanın mucidi olarak bilinir. Onlar için sinemayı ilk ticari alana taşıyanlar demek belki bu alanda emek veren diğerleri adına daha adil olacak. Onlar da 1895 ile 1936 yılları arasında 500 kadar film yapmışlardır. Lumière Kardeşlerin filmleri ağırlıklı olarak günlük yaşam belgeselleri idi diyebiliriz. Méliès’in Grand Cafe’deki Salon Indien’de ilk izlediği “Lumière Fabrikasından Çıkan İşçiler” veya “Ciotat İstasyonuna Giren Tren” gibi görüntüler sıklıkla Lumière filmlerinde yer alır.
 Resim 2 Lumière Fabrikasından Çıkan İşçiler 1895 - Lumière Kardeşler
Öte yandan kabul etmek gerekir ki, bir perdenin karşısında sandalyelerinde oturmakta olan insanların, üzerlerine gelmekte olan bir tren görmeleri onlar için 1985’de yeterince gerçeküstü bir deneyimdi.
* Lumière Kardeşlerin Grand Cafe gösterisinden yaklaşık bir yıl sonra bugün Polonya sınırları içinde kalan ancak o tarihlerde Rus İmparatorluğunun bir parçası olan Biyalistock kentinde David Abelevich Kaufman dünyaya geldi. Birer Yahudi entelektüeli olan ve bir kitapçı işleten anne ve babasının ilk çocuğuydu. David Biyalistock Konservatuvarına devam etti, piyano ve keman çalıştı. Ancak Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915’de Almanların bölgeyi işgal etmeden önce aile Moskoya’ya göç etti, ardından Petrograd’a yerleşti. David 1917’ye kadar St. Petersburg’da nöroloji okudu. Bu sıralar öyküler ve şiirler yazıyor, o zaman insanlara tuhaf gelen “ses kolajları” üzerinde çalışıyordu. 1918’de adını önce Denis Arkadievich, sonra da dünyanın onu tanıdığı Dziga Vertov olarak değiştirdi.
Vertov’u bir çoğumuz Kameralı Adam filmi ile tanır. Vertov Sinema Verite’nin babası sayılır. Sinema Gözü adlı filmi en az Kameralı Adam kadar önemlidir.  Resim 3 Kameralı Adam 1929 - Dziga Vertov
Sinema burjuva dramatizasyonlarından ve senaryolarından kurtulup gerçek yaşamı perdeye yansıtmalıdır. Yaşam ise stüdyoda ve dekorlarda değildir. Yıldız oyuncular ve mizansenlerde de…
Vertov zaman zaman çağdaşı parti çevrelerince de eleştirilen deneysel çalışmalarına yılmadan devam etti. Onun yarattığı ikiye bölünmüş kadrajlı ve üst üste bindirilmiş çekimleri, filmin ters oynatılarak hareketlerin geriye doğru gittiği montajları o dönem Sovyet sinemasının yaratmaya çalıştığı kültürel dönüşüme bağlam olarak hizmet ediyorsa da yadırganıyor ve biçimin içeriği ezdiği eleştirilerine hedef oluyordu. Vertov editörü olduğu Kino Nedelya (Haftalık Sinema) ve Kino Pravda (Sinema Gerçeği) serisi kısa aktüel filmlerinde zaman zaman döneminde yapılan filmleri de köhne olarak niteleyip eleştiriyordu. Bu da başını parti ile derde sokuyor ve kimi kere kendisine iş verilmiyordu. Kameralı Adam böyle bir dönemin ardından Ukrayna’da aldığı bir iş sonucu çekildi. * Méliès’in de ölümünden kısa bir süre önce şöyle dediği söylenir; “Ben sizin rüyalarınızı görüyorum.”
 Resim 4 Stalker 1979 - Andrei Tarkovsky
Bergman’a kulak verirsek sinema zaten bir rüyadır; şöyle yazar “Benim için en büyük [yönetmen] Tarkovsky’dir. O sinemanın doğasına uygun dili yaratıp, yaşamı bir yansıma, bir rüya olarak yakalıyor.”
|