ölüme gelir kitabında. Annesinin resminden söz ederken de ölüm ortadadır. Ölümün fotoğrafla içkinliğini nasıl okumalı? Bilge Karasu “ölümünüz çalamayacağınız ilk fotoğrafınız olacaktır” dediğinde Barthes’la aynı Şimdi’dedir kuşkusuz. Peki, Barthes’ın annesinin fotoğrafından yola çıkarsak “en yakınlarımızın görüntüsü” dediğimiz şey nedir? İzmir’de eski fotoğrafları satan biriyle karşılaşmıştım. Bir fotoğrafı edinmek, o şeyle yazgısal bir yakınlık kuruyor gibiydi. Şurada Kafka’nın bir fotoğrafı var: Sıkılmış bir orta sınıf çocuğu. Şuradaysa yoksanmış bir çocuk fotoğrafı. Her süreç kendi savaşını yaratıyor/veriyor. Can çekişme, ölüm –evet, neden olmasın?- bir fotoğrafı okumanın tek yolu olmalı o halde. “Sonun, başın, ortanın yittiği” bir Şimdi’de.
Geçen Schopenhauer’in kirpilerini buldum. Kirpi dendi mi, ağırlamak isterim hep, şurada: Isınmak için birbirimize ancak uzaktan uzağa sokuluruz... İlk bölümü yazdığımdan beri tek bir kare fotoğraf çekmedim. Bazen düşünüyorum, fotoğraftan bahsetmek, ondan hiç bahsetmemektir aslında. Gördüğüm şeyler dokunabildiğim şeylerse, bir fotoğrafa da asla yeteri kadar yakın olamayacağım. Gözlerimle fotoğraf çekmeyi öğrendiğimden değil, hırsızlığımdan düpedüz: Mutlu olduğuna inandığım fotoğrafları çalıyorum. Çünkü çaldıkça, biliyorum, bir gün Serendip’in Üç Prensi’ni bulacağım. İşte, diyeceğim, mutluluk! Yazmışım gibi tüm masallarını yeryüzünün, bir kez bir yerde olmuşum gibi.
Sidewalk Cafe, Boulevard Diderot, Gökhan Turgut Son fotoğrafım Sidewalk Cafe’den. Öpüşürken saatini çıkarmayı unutmuş bir adamla, saatin ne olduğunu bilmeyen bir köpek. Kadın mı? Onu tanımıyorum.
|