SAVAŞIN NEGATİFİ
Bundan birkaç yıl önce askeri bir düzen içinde yer alan ve fotoğrafın çekiliş açısından adeta sonsuza uzanıyormuş hissi yaratan mezarların afişini görmüştüm. Her mezarın başında bir haç ve onun başına asılmış bir miğfer vardı. Oradaki askerlerin özel hayatları, nasıl maddi ve moral birkaç görüntü ve tema üzerinden genelleştirilmiş, ortak hale getirilmiş, kişisel hissedişleri sessiz iç çekişlerine, dar zamanlara, başkalarıyla paylaşılamayan mahrem vakitlere bırakılmışsa, ölümleri de aynı şekilde her türlü kişiselliği dışlayan genel bir görsellik içine yerleştirilmişti.
Birbirinin aynısı bu mezarlarda yatanlar, farklı isimleri, hayatları, hikayeleri olan insanlar değil, bir büyük kudret tarafından daha yaşarlarken tıpkı mezarları gibi biçimlendirilmiş, hikayeleri aynı standart kalıbın içine yerleştirilmiş, şimdinin moda tabiriyle klonlanmış insanlar gibiydiler. Hatta günümüzün moda tıbbi araştırmalarının heyecan verici işi bu klonlama araştırmalarının ilham kaynağını, tıpkı bu mezarlardaki örnekleri gibi, modern dünyanın her şeyi standartlaştırma "ruhunda" aramak gerekir gibi gelmişti bana. Hemen belirtmeliyim ki, "tertipli düzenli" mezarlıkların olmasına karşı değilim; muradım, mezarlığı bu şekilde düzenleyen standartlaşmanın modernliğin en bariz vasıflarından birisi olduğunun altını çizmek ve yine onun da arkasında onu tamamlayacak şekilde bürokratik dilin ve rasyonelliğin durduğunu söylemek.
Mezarlığı o şekilde düzenleyenlerin arzusu, savaşın korkunç yüzünü göstermek değil, aksine burada yeniden bir araya getirilmiş olan "ölüler ordusu"nun o trajik ve muhteşem görüntüsüyle yaşayanları etkilemek, kışkırtmak, baştan çıkartmaktır. Bu yerin, ziyaretçilerine "her şeyi anlatan görüntüsü"nün coşku verici mesajı budur. Öte yandan elbette savaşta ölmüş bu askerlerin vücutlarının birbirinden ne kadar farklı şekillere dönüştüğünün, kiminin kolunun kiminin bacağının artık hiç bir bürokratik kudretin yeniden onları "düzenli bir biçimde" bir araya getirmeye gücünün yetmeyeceği şekilde dağıldığının, aradan asırlar geçse bile zamanın onları benzeştiremeyeceği şekilde kemiklerinin dahi parçalanmış olduğu gerçeğinin bu fotoğrafta görünmesi mümkün değildir. Mezarların standart düzeni, altta yatanların bu standarda uymayan bedenlerini saklayabilir mi? Bunu görmek için de sanırım, tıpkı hayatın sair işlerinde olduğu gibi bu fotoğrafın da negatifini hayal etmek gerek. Bugünlerde Amerika Afganistan'a askeri harekat düzenliyor. Ah, ben de aynı hataya düştüm "askeri harekat" dedim, hayır hayır, Afganistan'daki insanların üzerine bomba yağdırıyor. Askeri harekat, operasyon gibi resmi, bürokratik dilin üstünü örttüğü gerçek bu. Televizyonlara bakıyorum, durmadan Amerikan savaş gücüne hayranlık bildirme yarışındalar. Sunucular hayran hayran B 52, B2 gibi bombardıman uçaklarına övgüler düzüyorlar. Nasıl kalkıyor, ne kadar yol alıyor, ne kadar mühimmat taşıyor vs. Savaş teknolojisinin ihtişamı karşısında büyülenmiş bu insanlardan, "mühimmat" denilen şeyin insanları öldürmek için hazırlanmış bombalar olduğunu, bu uçakların o göklere çıkartılan niteliklerinin aslında daha fazla insanı etkin bir şekilde öldürmek anlamına geldiğini söylemeleri beklenebilir mi? Bir de ne vardı, Tomahawk füzeleri. Ne kadar müthiş füzelermiş, radarlara yakalanmayan akıllı füzeler, tanesi de bir hayli pahalı, hedefe de tam isabet ederlermiş. Hedef? Orada yorum yok. Füzenin ne kadar pahalı olduğunu anlatan "insanlar"ın aklına, düştüğü yerde yok ettiği canların pahasının ne olduğu hiç gelmez mi? Savaşı anlatan bu teknik ve bürokratik dilin, anlamları nasıl piç ettiğini hangi fotoğraf gösterecek? Bu dilin yetişemediği, dönüştüremediği tıpkı başta anlattığım mezarlarda yatan askerlerin kanlı bedenleri gibi ortada öylece duran savaşın çıplak gerçekliğini ne anlatacak?
Ben diyorum ki, savaşın öteki yüzünü anlatan dil, gösteren fotoğraf yoksa, o zaman bizler, egemenlerin bize takdim ettiklerini zihnimizi mukabil bir objektif, anlamları deşifre eden bir mekanizma gibi kullanıp dönüştürmeliyiz. Bize sunulanların resimlerini yeniden kendi gözlerimizle çekmeliyiz. Bu filmler hiç şüphesiz savaşın kan banyolarından geçerek kendi gerçek suretlerine kavuşacaklardır.
|