Fotoğraflar ve yazılar: Canay Özden

Bu fotoröportaj, Nisan 2006'da Ankara'nın Eryaman semtinin sakinleri olan travesti ve transseksüellere uygulanmış sistematik ve kapsamlı şiddete dairdir. Eryaman'da ne olup bittiğini tanıklara başvurarak anlatmaktadır.

İzleyeceğiniz fotoğraflar, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği'nin Eryaman'daki olayları protesto amacıyla Haziran 2006'da düzenlediği coşkulu Ankara yürüyüşü sırasında çekilmiştir. Yazılar, Gacı Dergisi’nin Ocak-Nisan 2006 sayısında yayımlanmıştır. Bu çalışma, www.fotoroportaj.org adresinde yayımlanmış haliyle buraya aktarılmıştır.





Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği’nden 30 kadar kişi, Eryaman’da yaşayan travesti ve transseksüellere karşı sürdürülen sistematik saldırıları protesto etmek için 17 Haziran’da İstanbul’dan Ankara’ya trenle yola çıktık.

Bu fotoröportaj, Nisan 2006'da Ankara'nın Eryaman semtinin sakinleri olan travesti ve transseksüellere uygulanmış sistematik ve kapsamlı şiddete dairdir. İzleyeceğiniz fotoğraflar Lambdaistanbul LGBBT Dayanışma Derneği'nin Eryaman'daki olayları protesto amacıyla Haziran 2006'da düzenlediği coşkulu Ankara yürüyüşünden. Okuyacağınız yazı ise, Gacı Dergisi’nin Ocak-Nisan 2006 sayısından alınmıştır ve Eryaman'da ne olup bittiğini tanıklara başvurarak anlatmaktadır. Kentsel dönüşüm ve homofobi kaynaklı ayrımcılıkların iç içe girdiği Eryaman olaylarını akılda tutmakta fayda var diye düşünüyorum. Canay Özden




Akşam saat 22.00’de başlayan yolculuğumuz sabah 7.00 sularında sona erecekti.

7-12 Nisan tarihleri arasında, Ankara'nın Eryaman semtinde yaşayan travesti ve transseksüellere sistemli saldırılar yapıldı. Kişi başına 6-7 saldırgan düştüğü anlar bile oldu. Bu süreçte, çalıştığı caddede sopalarla ve sallamalarla saldırıya uğrayarak ağır yaralanan iki travestinin evleri, hastaneden eve döndükleri akşam yine aynı kişiler tarafından basıldı.

.

.




Ankara’da ilk durağımız, bizi eylem saatine kadar ağırlayan ve pankartların da hazırlandığı Kaos GL Derneği oldu.

Kendi evlerinde saldırıya uğrayan travestiler, kollarındaki alçılar ve vücutlarındaki yaralara rağmen, saçlarından tutulup yerlerde sürüklenerek yeniden dövüldüler. Saldırganların sadece travestilerin çalıştıkları caddede değil, aynı zamanda evlerine gelerek de sürdürdükleri şiddet, alışılanın aksine sadece gece değil gündüzleri de devam etti.

.

.




"Teşhirci değil travestiyiz", "Travesti kimliğimiz engellenemez", "Ayşe Fatma'yı, Ahmet Mehmet'i, birbirlerini sevebilmeli", "Mehmet Barışı seviyor", "Seks işçiliği kader değildir"

Sıcak çatışmanın olduğu bir savaş ortamı gibi travestilerin evleri ablukaya alındı. Evlerinden dışarı çıkanlara sopalı ve bıçaklı saldırılar devam etti. Travestiler tarafından yardıma çağrılan polisler konuyla ilgilenmediler, görmediler, duymadılar. Canlarını Ankara dışına zor atan travestilerden ikisi, saldırganlarla ilgili suç duyurusunda bulunarak hukuki süreç başlattı. Yazının geri kalanı, saldırılara uğrayanlardan Esma ile 22 Nisan 2006 cumartesi günü, İstanbul'da Lambdaistanbul Kültür Merkezi'nde yapılan görüşmeden seçilen bölümlerden oluşmaktadır: Eryaman'da oturuyoruz hepimiz. 10-15 kişi kadar varız.




Pankartlar hazırlandıktan sonra, saat 13.00’de gerçekleşecek eylem için Kaos GL’de beklenmeye başlandı.

Normalde bazı olaylar olduğunu biliyorsunuz, travestilere saldırılar olur. Onlar normaldir, yani alışılmıştır. Fakat son dönemdeki, kaçmamıza sebep olan olaylar, hani "Şunları gidelim, dövelim" gibisinden değil de son derece barbarca, vahşi ve katliam yaparcasına, resmen öldürmeye yönelik hareketlere dönüştü. Olaylar en başta, arkadaşların işe çıktığı 4. etaptaki cadde üzerinde, birkaç araba gelip, 25-30 kişi civarında, belki daha da fazla, sayıları çok kalabalık... Onların ellerinde sopalar... Hiç eksik olmadı zaten saldırılar boyunca...

.

.

.

.

.

.




Eylemin toplanma noktası olan Kurtuluş Parkı’na doğru yola çıktık.

Olay; büyük boyda sopalar, sallamalar ve döner bıçaklarıyla arkadaşlara saldırmalarıyla başladı. Dövmeler başladı. O gün bu şekilde geçti. Yani küçük çapta bir saldırı oldu. Birkaç arkadaş yaralandı. Ertesi gün bir başka arkadaşa saldırı oldu. Genelde akşam dokuzla onbir arasında başlıyordu olaylar. İki gün üst üste böyle oldu. Daha sonra, Ankara'nın balyoz ekibi (ahlak masası) geldi. O gün orada çalışmamıza izin vermedi. Son iki gündür olan olaylardan dolayı zaten dışarı çıkmadık.




Kurtuluş Parkı'nda çok sayıda kolluk kuvveti güvenliği sağlamak için toplanmıştı.

Sonraki günlerde olaylar tam zıvanadan çıktı. Bir arkadaşımız, Yağmur adında bir arkadaşımız, şişmandır kendisi, yani koşma, kaçma ihtimali yok. Üç arkadaş daha. Onlar işteyken, yoldayken yine arabalarla geliniyor, yeşil Ford, şu an plakasını hatırlamıyorum ama arkadaşlar plakayı bana söyleyebilirler. Yeşil Ford, eski bir Ford. Özellikle liderleri dediğimiz insanlar hep o arabanın içinde, çünkü en çok göze batan araba oydu. Yine yirmi beş-otuzun üstünde insan. Her bir travestiye 6-7 kişi düşüyor. Yani arabadan inenleri hesaplarsak. Linç ettiler.




Eryaman’daki şiddet eylemlerini protesto eden sloganlar, çoğunlukla travesti ve transseksüel kimliğinin reddedilemeyeceği üzerine kuruluydu. Ankara, İstanbul ve Bursa’dan dayanışma için gelen eşcinseller de, travesti ve transseksüel hakları için sloganlar attılar.

Sallamalarla, sopalarla dakikalarca dövdüler. Başka arkadaşlara da aynı anda başka gruplar saldırdı. Yani aynı arabadan inip beş beş dağıldılar. Herkesi, kimi yakalarlarsa... Arkadaşlardan biri bir arabaya bindi, kaçmak istedi. Kaçmak isterken arabanın camlarını falan indirdiler... Neyse işte, 34 arkadaş ağır yaralı, bir tanesi çok ağır yaralı bir şekilde o günü hastanede geçirdik. Tabii bizim sinirlerimiz oldukça bozuldu. Bir sonraki gün yine çıktık. Yine geldiler, aynı grup ama yaya olarak geldiler. Silah sıktılar. Kuru sıkıdan bozma bir silah kullanmışlar.




Eryaman’daki şiddet eylemlerini protesto eden sloganlar, çoğunlukla travesti ve transseksüel kimliğinin reddedilemeyeceği üzerine kuruluydu. Ankara, İstanbul ve Bursa’dan dayanışma için gelen eşcinseller de, travesti ve transseksüel hakları için sloganlar attılar.

Arkadaşın sağ kolu kırıldı. Mermi içinde kaldı. Ameliyat için hastaneye götürdük falan. Kafasına ya da daha yakın bir yere gelse öldürecek derecedeymiş. Vuruldu, biz de onu hastaneye götürdük. Gece yarısı, bu vurulan arkadaş linç edilen arkadaşla aynı evde yatarlarken, aynı grup geliyor, kapıyı kırıyorlar, evi basıyorlar, arkadaşları tekrar linç ediyorlar, "Siz daha ölmediniz mi?" diyerek. O linç edilmiş, ağır yaralı arkadaşı saçlarından evin içinde sürüklüyorlar ve feci şekilde parça parça ediyorlar.

.




Travesti ve transseksüeller en çok şiddet gören ve en fazla yok sayılan kimliğe sahip. 18 Haziran Ankara eylemi; travesti ve transseksüellerle dayanışmanın, -eşcinsel olalım olmayalım- birlikte yaşamayı savunan hepimiz için ne kadar değerli olduğunu gösterdi; çünkü “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”

O kolu alçılı, daha acilden yeni gelmiş, yani vurulalı iki gün olmuş arkadaşı alçılı kolundan tutup tanınmaz hale getiriyorlar. Evi darmadağın ediyorlar. Korkunç derecede bir dayak atıyorlar ve çekip gidiyorlar... Arkadaşlardan biri artık tepkisini göstermek için, üstüne benzin döküp kendini yakma girişiminde bulunuyor. Tabii bu arada çok gergin anlar yaşanıyor, kuru sıkılar sıkılıyor, polisler havaya silah sıkıyor, çok sert bir şey oluyor. Üç ya da dört arkadaşımız göz altına alındı. Polise saldırmak, polise mukavemet mi deniyor, ondan dolayı göz altına alındılar.

.




Basın açıklamasını Lambda’dan Ebru yaptı. Açıklamanın altında imzası olan dernekler Antalya Gökkuşağı GL, Bursa Gökkuşağı Derneği, Kaos Gey Ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar Ve Dayanışma Derneği, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Pembe Hayat LGBTT Dernek Girişimi.

Karakolda tutuldular o gece... Bu arada arkadaşlar evin basılmasını protesto ederken ve o gerginlik anında polislerle itiş kakış olurken, evi basanlar bir saat sonra yine arabalarla geliyorlar. Ve polislerin yanında, o kalabalıkta, siviller olsun ahlak olsun, her türlü polis orada, çok gergin bir an. Polislerin yanında yine arkadaşlara saldırıyorlar. Yani iki saat içinde ev basıyorlar, evde ağır yaralı yatan insanları linç ediyorlar, arabaları parçalıyorlar. Bir saat sonra geri toplanıp gelerek, olayları protesto eden kızlara tekrar saldırıyorlar. Ve hiçbiri yakalanmıyor.

.




Çoğunluğunu Lambda üyelerinin oluşturduğu bir kalabalık olarak, basın açıklamasının yapıldığı dar sokakta sloganlara ve şarkılara devam ettik.

Her ne kadar bu olaylar polislerin yanında olsa da polis bir tanesinin kolundan tutup da "Nedir sizin amacınız?" demiyor. Polisler olaylara karışmıyor. Ve o gün arkadaşlar gözaltına alınıyor, mahkemeye çıkacaklar... Bir de bir şeyi daha söyleyeyim, daha önce söylemeyi unuttum. Olayların başladığı günle bizim Eryaman'dan kaçtığımız güne kadar, tüm geceler bizim durduğumuz yoldaki sokak lambaları kapatılmıştı. Yani sokak lambaları özellikle söndürülmüştü. Yani burayı bir cadde düşünün, burayı da başka bir cadde, sadece bizim takıldığımız caddenin sokak lambaları hep karanlıktaydı.




Ankara’nın merkezinde gerçekleşen eylem Ankaralıların epey ilgisini çekti. Çoğunluğunu eşcinsel, travesti ve transseksüellerin oluşturduğu bir grubun neşeli protestosuna şaşıran Ankaralılar çoğunluktaydı. Pek çok kişi, basının ve bizim çektiğimiz fotoğrafların yayınlanacağı endişesiyle kaçtı.

Onu da belirteyim, özellikle söndürülmüş gibi. Yolun her tarafı yanıyor. Karşı caddeler falan... Bizim işe çıktığımız cadde tamamen söndürülmüştü. Arkadaşlardan biri, diğer kızların evinden çıkıp kendi evinden özel eşyalarını aldıktan sonra gitmeyi düşünürken yolda yakalıyorlar. Bir de her tarafa dağılmışlar. Parkta normal oturur gibi duruyorlar, gazete okuyor bazıları... Ama bir anda bakıyorsun, yakaladıklarını hepsi bir anda toplanıp linç ediyorlar. Esra adındaki arkadaşı bu şekilde yakaladılar. Saçlarından, insanların içinde, taksi durağı var, en işlek yerde, dolmuşlar otobüsler geçiyor, aileler falan geçiyor...




Eylem, Ankaralılardan travestilere alışmalarını isterken.

Saçlarından sürükleyip tekme tokat dövdüler. Döverken de demişler ki "Daha Eryaman'ı terk etmediniz mi? Ölmek mi istiyorsunuz? " Döverken bunları da söylüyorlar. Arkadaşı feci şekilde dövüyorlar. Saatlerce hepimiz ayrı ayrı evlerde rehin kalmışız. İnsanlar ağlıyor, korku içinde bekliyorlar ve zaman ilerliyor ve hava kararıyor. Hava karardıktan sonra kesin saldıracaklar. İsteseler gündüz de saldırırlar da, gecenin karanlığına saklanacakları kesin. Saldıracaklar, çünkü onun için bekliyorlar, bir gün önce ev basmışlar. Yaralı insanları tekrar yaralamışlar, ertesi gün gündüz gelmişler, saldırıyorlar, gördükleri yerde saldırıyorlar.




Eylem boyunca bir arada kullanılan dövizler: "Bir arada yaşamı savunalım"

Gece basacaklar ve hepimizi sallamalarla parça parça edecekler tekrar. Zaten çoğumuz onlar tarafından yaralanmış insanlarız. Mesela Eylem diye bir arkadaş arıyor. Onlar beş kişi rehin kalmışlar. Onların içinde Yağmur diye iki kere linç edilen arkadaşın da artık ayakta duracak hali yok. Doktora gitmesi lazım, artık muayene olması lazım ama hiçbir müdahale yapamıyoruz. "Evde rehin kaldık, polisler ilgilenmiyor" diye ağlayarak anlatıyor, çıldırmış bir şekilde anlatıyor! İşte "Polisleri arıyorum, karakolu arıyorum, yalvarıyorum, gelsinler onların eşliğinde çıkayım, evime gitmek istiyorum, M...'e gideceğim. Gelmiyorlar" diyor.

.

.

.

.

.




Eylem boyunca bize eşlik eden emniyet müdürü artık eylemin bittiğini ve dağılmamız gerektiğini söylüyor.

Arka kapıdan kaçtık, her şey, eşyalar falan, orada kaldı. O an, o saatlerde herkes kaçışmaya başladıktan sonra, herkes her şeyini bırakıyor yani, kaçmaya başladıktan sonra. Basılan evi yağmaladıklarını gördük.

.

.

.

.

.



Gelsin baba, gelsin devlet, gelsin polis, gelsin cop! İnadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük!