ZAMANDAN KESİTLER

    Görüntü retinada yakıyor kendini. Aç sudanlı bir çocuğun incecik siyah teni, narin kemikleri ve güneşten pişmiş yere yenilmiş öne eğik başı.Sol tarafta, arka planda, bir akbaba oturmuş ve bekliyor. Bu fotoğraf Kevin Carter’e 1994 Pulizer Ödülünü kazandırmış ve ona göre insanı anlatan bir fotoğraf daha olmalı. Belki de kendi elleriyle yaşamına son verdiği aynı senede yorgun ve kederli hafızasında beliren son görüntüydü bu.

  Carter, bir grup Güney Afrikalı fotoğrafçının 80’lerin sonu ve 90’ların başındaki kargaşayı ve Güney Afrikadaki ırk ayrımı yüzünden yaşanan vahşetin ölüm sancılarını görüntüleyen sözde Bang-Bang Klübü üyesiydi. Üyeler bir çeşit ırk ayrımı paparazisiydi, devriye bölgeleri, siyahlar ve beyazların kanlı kan davalarının ve kimi zaman güç mücadelesi için siyahilerle siyahilerin kavga ettikleri Güney Afrika’da siyahların yaşadığı yerlerdi. Bir diğer isimde, siyahilerin yaşadığı yurtlardaki öldürücü savaş fotoğraflarıyla 1991 Pulitzer ödülünü alan Greg Marinovich idi ve onun gibi Joao Silva da  siyahilerin yaşadığı yerlerdeki askeri harekatı içeren portfolyosuyla 1992 Güney Afrika basın fotoğrafçısı ödülünü almıştı. Onlar Bang-Bang Klüpte yer alan, ele avuca sığmayan fotoğrafçılardandır.  (Gizli Savaştan Enstantane Fotoğraflar (William Heinemann, 254 sayfa)

     Kitabın önsözünde, Archibishop Desmond Tutu onlardan  “ olağanüstü soy ”  olarak bahsediyor. Onlar kesinlikle ayrı insanlardı, meslektaşları onlara saygı duyardı ama editörlere göre onlar kibirli, başa çıkılmaz, fazlasıyla sorumsuzlardı. Halbuki yüreklilikleri, cesaretleri veya işlerine bağlılıkları yani -ne kadar tehlikeli o kadar iyi- düşünceleri asla sorgulanmadı. Marinovich Pulitzer’ini kazandıktan sonra “ İnsanlar orada birbirlerini öldürdükleri sürece neredeyse her yerde bana verilecek bir iş, bir görev istedim” demişti.

    Marinovich’in isteği onu Bosna ve Hırvatistan savaşının içine getirdi. Aynı zamanda Carter ve diğerleri gibi o da Afrika’nın diğer bölümlerinde kıtlığı, kuraklığı ve iç savaşı aktardı. Bunlar Johannesburg yakınında siyahilerin yaşadığı savaş yerinde üstlerine çullanan adrenalinin Bang-Bang Klüpte gerçekten bir araya gelişiydi.                    

      Ken Oosterbroek, 1989 ve 1991'de yılında Güney Afrikalı basın fotograçısı ödülünü kazanmıştı,aynı zamanda Johannesburg günlük Star gazetesinin baş fotografçısıydı. Uzun boylu, güçlü genç bir adamdı. Güney Afrika 'daki siyahilerin yaşadığı yerlerdeki politik şiddetin önüne geçmesine yardım etmesi için Oosterbroek Silva 'yı kiraladı ve kısa süre içinde iki iyi arkadaş oldular. 1992 ' de gazete yönetimi Silva 'nın şiddetli stress belirtileri gösterdiğini ve çatışmalı ortamlardan uzak durması gerektiğini söyledi. Ancak Silva karara aldırmadı. Bang-Bang 'lerin bira içip zaman geçirdikleri bir zamanda, Oosterbroek 'in şakayla karışık "Bu günlerde içimizden biri yorgunluktan ölmüş olacak..." dediği duyuldu. Güney afrikalı siyahilerin yaşadığı Thokoze 'da, 1994 yılında genel seçimden yani ırk ayrımının sonsuza dek sona ermesinden sadece iki hafta önce Oosterbroek, siyahi göstericiler ve polis arasındaki bir çapraz ateşte öldürüldü.    

     Marinovich aynı kazada ciddi bir şekilde yaralanmış , iyileştiğinde ise Güney Afrika yeni bir döneme , ırkçılık sonrası demokrasiye girmişti. Bang Bang gençler değişiklikleri kabul ederken bir yandan da onları köşeye iten ve kanlı sokak dramalarını akıllara kazıyan ve rüyalarını avlayan o görüntüleri  akıllarından çıkaramıyorlardı. Bu arada fotoğrafçıdaki ahlaki ikilemi de yaşıyorlardı , ölümün ve yıkımın serinkanlı ve yansız kaydedicisi olmak ve yardım etmek yerine olayı fotoğraflamak : Peki bir fotoğrafçı ne zaman fotoğrafçı olmayı bırakmalıydı?

     Kevin Carter, 1994’ün bir Haziran günü bahçe sulama hortumunu araba egzostuna bağlamak için bilinen gümüş fotoğrafçı bantlarını kullandığı gün bıraktı. Geride bıraktığı intihar notu karmaşıktı ama içinde bulunduğu ızdırap dolu ruh halini sorgulayan hiçbirşey yoktu.Yazmadan birkaç zaman önce ” Kendimi normal insanlara yabancılaşmış hissediyorum. Objektif kapakları kapanıyor ve korkunç kan görüntüleriyle karanlık yerlere doğru geriliyorum.”

      Bu karanlık yerler Carter’in cevaplamadığı soruları da beraberinde getirdi. Ondan önce ve ondan sonra gelen fotoğrafçılar gibi o da gözlerinin önünde  insanların ölüşünü izledi ve sadece fotoğraflarını çekti. O zavallı Sudanlı çocuğa yardım etmediğini kabul etti.Ama fotoğrafı çektikten sonra bir ağacın altına oturdu ve gözyaşlarına boğuldu......

Kaynak :  TIME EUROPE - October 9, 2000, Vol. 156 No. 15,   PETER HAWTHORNE

Çeviri : Perihan Kazancı